- Kategori
- Blog
Ben kime saygı duyarım?

Sözün özü sözün altındadır. Sözlükte değil.
İnsanın sadece gördüğü, duyduğu ya da kendisine öğretilen ve gösterilen kadarı ile yetinmesi, sunulanların derinliklerini bir türlü kavrayamaması (bana göre) en zor yaşam şeklidir.
Anlamları kavramaktan uzak bu yaşam şekli hayatı “basit anlamlarla” yaşamaktır.
Hayatı basit anlamlarla yaşamak çoğu zaman işimize gelse de söylenilen sözün, aktarılan bilginin, bize sunulanların ne anlama geldiğini fark etmediğimizde hayata dair pek çok fırsatı kaçırır, pek çok hata yaparız.
Öyle kişiler vardır ki; bir şiirin sadece bir mısrasından sayfalar dolusu anlam çıkartır, önümüze bırakır.
Biz sözcüklerinin sözlük anlamını düşünürken o her sözcüğün hatta her noktalamanın derinlerdeki anlamını çıkartmıştır. Şaşar kalırız. Bu mısradan bu anlamlar nasıl çıkar, bir türlü kavrayamayız.
İşte bana göre zor olan yaşam “bir türlü kavrayamamaktır”.
Bu “kavrayamayış” kaçırdığımız bir fırsat ve yaptığımız büyük bir hatadır.
Şairlere ve şiirlerine farklı bir saygı duyarım. Ben sayfalar dolusu yazıp hâlâ anlatamamışken şair bir dörtlükle her şeyi (hatta fazlasını) anlatıvermiştir.
Şair ile benim aramdaki fark; benim denizin yüzeyindeki görsellikle yetinmemle dalgıcın deniz dibindeki güzelliği yaşaması kadar büyüktür.
Bana göre derine dalmak zordur, dalgıca göre yüzeyde kalmak zordur.
İkimiz de kendimize göre kolay olanı yaşarken ben yüzeydeki dalgaların oynaşmasını anlatabilirim, dalgıç denizin bütününü anlatabilir.
Ben derinliği ancak dalgıcın anlatışıyla kavrayabilirim. Ne kadar hayal gücüm varsa o kadarını algılayabiliyorken dalgıca yüzeyde gördüklerimden ne anlatabilirim ki?
Haddimi bilir, sadece dalgıcı dinlerim.
Hayatın derinliklerini anlamanın yolu; maddenin manasını çıkartabilmektir.
Ben bir ağacın bütününü hayranlıkla seyrederken düşünce adamı yapraktaki su damlasından evrenin sırlarını çıkartabilir. Bunu bir de mısralara döküverirse, yapraktaki bir damla su ırmaklara dönüşür.
Ben bir damla suyun “nereden damladığını” anlamaya çalışırken o “neden damladığını” anlamıştır.
Onunla benim aramdaki fark; madde ile ateş arasındaki fark kadardır.
Bu yüzden şairlere farklı saygı duyarım.
Şairlere saygı duyduğum kadar “düşünen insana” saygı duyarım.
Düşünen insana saygı duyduğum kadar “öğreten insana” saygı duyarım.
Öğreten insana saygı duyduğum kadar “öğrenmesini bilen insana” saygı duyarım.
Öğrenmesini bilen insana saygı duyduğum kadar “haddini bilen insana” saygı duyarım.
Haddini bilen insana saygı duyduğum kadar kendisinin ve karşısındakinin “insan olduğunu bilene” saygı duyarım.
İnsan olduğunu bilene saygı duyduğum kadar “kendini bilene” saygı duyarım.
Lafın kısası ben "insan olduğunu bilen herkese" saygı duyarım.
Karşımdaki duyduğum saygıdan neyi anlar, neyi anlamaz bunu hiç düşünmem. Tıpkı sevgi, saygı duyduğum bir ağacın sevgimi ve saygımı anlayıp-anlamadığını düşünmediğim gibi! Ki, ağaç beni anlıyordur, bundan eminim.
Saygı duyduğum her şeye de sevgi duyarım. Tıpkı varlığına sevgi duyduğum her şeye saygı duyduğum gibi.
Varlığa duyduğum sevginin en güzel yanı bana yaşama gücü vermesidir.
Bana yaşama gücü veren sevgi, duyduğum saygının sonsuz ikramıdır.
İnsana saygı duyduğum gibi, inançlarına ve inanışlarına da saygı duyarım. Bu yüzden inançlardan kaynaklanan tüm özel günler benim için de özeldir.
İnanan hangi dine ve inanışa sahip olursa olsun inancı benim için de kutsaldır.
Özel günün adı ister “tatil” olsun, ister “ramazan bayramı” olsun, ister “şeker bayramı” olsun…
Benim söylediğimden farklı bir şekilde söylüyor diye kimseyi “ötekileştirmem” ve “ötekileştireni” sevmem.
Sevemediğim ve saygı duyamadığım tek insan “ötekileştirendir”.
Kimseleri ötekileştirmeden; tüm dostların bayramlarını da sevgiyle, saygıyla kutluyor; hep birlikte sağlık, huzur ve zenginliklerle dolu nice bayramlara erişmeyi diliyorum.
Bayram tatili süresince köylerde, kırlarda, dağlarda gezip gördüğüm her kuşa, her ağaca, her güz çiçeğine de sevgilerimi, saygılarımı sunacağım. İster anlarlar, ister anlamazlar…
Tıpkı sizlere sunmaya çalıştığım sevgi ve saygı gibi.
Sevgi ve saygılarımla…