Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '06

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Ben kimim ki? Değer vermek

Ben kimim ki? Değer vermek
 

Başkalarının önceliklerini kendimizdekilerden önemli saymak ve önce onlar için savaş vermek... Birebir sizinle paylaştığım sorunlarınızda, çoğunlukla, iç huzurunuzu bulmanın sizin için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor; fakat daha kendinize bir şans vermeden yakınlarınıza öncelik verdiğinizi söylüyorsunuz.

Niçin biraz da kendimizi düşünmüyor ve kendimizi dinlemeyi denemiyoruz?

Nedeninin ne kadar basit olduğunu eminim hepimiz biraz düşünsek anlarız: Kendimizle verdiğimiz savaş, yani kendimizi tanıma ve kendimizle yüzleşme savaşımız diğer bütün savaşlardan ağır basıyor ve kaçışı tercih ediyoruz. Başkalarından değil, kendimizden.

Başkalarının sorunlarını dinler ve onların sorunlarına çözüm ararken, kendimizi ikinci plana atarak sorunlarımızı yok saymayı, bilinçaltımıza itmeyi tercih ediyoruz. Geçenlerde, bir danışanım annesinin ölümünden sonra babasının yıkıldığını, kendi içine kapandığını, dahası kendi ölüm sırasını beklediğinden dolayı sessizliği tercih ettiğini anlattı. İlginç olan nokta, ona kendisinin annesinin yokluğuyla ilgili ne düşündüğünü sorduğumda, babasını düşünmekten ve ailesini kurtarma çabası içinde olmaktan dolayı, kendi yasına daha vakit bulamadığını söylemesi. Bu kendimizi ikinci plana atmanın ve kendimizi en yakınlarımız için feda ettiğimizin en büyük göstergesi. Bu özveri olduğu kadar, kendimize yaptığımız çok büyük bir haksızlık.

Daha kendimizi, hissettiklerimizi çözemeden, kendi dengemizi sağlayamadan, başkalarına nasıl sağlıklı bir şekilde yardımcı olabiliriz ki? Bu sanırım üzerinde durulması gereken en önemli nokta: Çoğumuzun hayatında dokunulmaz hatta tartışılamaz olaylar vardır, onlar sessizce beynimizin bir kenarında durular, öyle gizli bir yerdeler ki, başka biri onlara dokunmasın, bizi üzmesin ve o günlere, olaylara geri dönmeyelim diye. Kimi zaman onlar, çok uzun seneler boyunca keşfedilmemiş bir hazine gibi dururlar; ta ki bir gün yaşanılan bir olay, söylenilen bir söz canımızı acıtıp, bizi tekrar o günlere götürene kadar. Hazinemizin keşfedilmesinden korkar ve konuyu kapatırız.

Keşfedilen nesneye 'hazine' diyorum; çünkü beynimizde sessizce uyuyan o yaşantılar bizim değerli parçalarımızdır ve hayatımıza sağlıklı bir şekilde devam etmek için onlarla yüzleşmeli ve açığa çıkarmalıyız. Sizi acıtan yaşantılardan kaçmak yerine onlarla yüzleşin, acılarınıza ne kadar zor olsa da dokunun, deneyin bunu. Denediğiniz zaman yıllardır içinizde yaşadığınız o acıların aslında çoktan geçmişte kaldığını ve hiç bir zaman size zarar veremeyeceğini hayretler içinde göreceksiniz.

Nasıl yürüdüğümüz yere düşmemek için dikkat ediyorsak, yaşadığımız duygulara da dikkat etmeliyiz. Hayat zor, karışık ve anlamsız değil; sadece bizim içimizde keşfedilmemiş o kadar çok duygu var ki hayatın güzelliklerini ve hayatın bütünlüğünü kavrayamıyoruz. Kendimiz bunların farkına varınca başkalarına da en iyi şekilde yardımcı olabiliriz. Bu savaşta yanınıza almanız gereken: saf duygularınızla siz, biraz güven ve düştüğünüzde tekrar kalkabilecek cesaret ve bu zamanlarda size destek verecek bir insan… sizi anlayabilecek, sıcaklığını sizden esirgemeyecek…

Niye küçük bir tebessümle önce kendimiz, sonra çevremiz için yepyeni bir hayat çizmeye başlamıyoruz?

 
Toplam blog
: 8
: 1083
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

15.08.1972 Samsun doğumluyum. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölüm..