- Kategori
- Sinema
BEN O DEĞİLİM

Sıradanlığın sıra dışı hikâyesi...
Kendi hayatımızdan çıkıp "başkalarının hayatı"na dahil olsaydık yaşadığımız hayat neye benzer, nereye sürüklenirdi?
Yeknesak günlerin içinde silik bir karakter olan Nihat da, (Ercan Kesal) yaşadığı hayattan adeta firar edercesine başka surete bürünüp o şekilde var olma çabasına girişiyor ama bu konuda da öylesine sinik ve istemsiz ki, girdiği o başka suretler ve hikâyelerin içinde de ulu orta sırıtıyor.
Kahramanımız Nihat, bir hastanede işçi olarak çalışırken, zaruri ihtiyaçları dışında fazla aidiyet hissetmediğini üç beş eşyasından anladığımız bekâr evinde, her gününü televizyon karşısında piknik tüpü üstünde tavaya kırdığı yumurtaları afiyetle yiyerek geçirmektedir.
Arada porno filmler de izler, masturbasyon da çeker. Hayatının başrol oyuncusu değil, adeta figüranıdır. Suyun üstünde sürüklenen yaprak gibidir. Arkadaşlarıyla tuttukları "iş"te, hiç haketmemişken kendisini atarlar kodese, bekler kaderini sessizce. Gözaltında demir parmaklığa vurarak ses veren arkadaşının tepkisinden de korkar. Dahası, fırsatını bulunca kuytuda bir tekme de o atar arkadaşına. Kendine değmedikleri sürece bitaraftır, değdiklerinde çoğunluğa uyar.
Ama genelde bitevi hayatından çok da memnuniyetsiz görünmemektedir. Ta ki Ayşe'nin (Maryam Zaree) hayatına dahil olmasına kadar.
Aslında işyerinde ki arkadaşlarıyla bile hep bir mesafe ayarı vererek kendi dünyasında yaşamayı severken, aynı iş yerinde çalışan Ayşe'nin cüretkâr tavrıyla Nihat'ın tüm ezberi bozulur.
Şiddet sever kocasının hapiste olmasıyla bir başına kalan Ayşe; hayatındaki boşluğu yine eşine tıpatıp benzeyen başka bir adamla doldurmaya meyleder. Bu adamın eşine fiziken tıpatıp benzemesinin şaşırtıcılığı bir yana, asıl ona güzel gelen yanı, yemek de pişiriyor, bulaşık da yıkıyor oluşudur.
Bu sıcaklığı özlemiştir. Birlikte kotarılacak hayatı güzelleştiren paylaşımlardan yoksun Ayşe, can havliyle sarılır Nihat'a. Ne derlerse desinler umursamaz. Farkındadır, tüm erkeklerin gözünün üstünde olduğu tek kadın çalışandır. Sahiplenilmek ister. Tıpkı Nihat'in aksine kendi hayatını da sahiplendiği gibi.
Onun istediği yemeği pişirmekten yüksünmez, ocağında,yemeği yanmayacaksa, kapıda güler yüzle karşılamaktan çekinmez.Denizi görmemiştir o denizin maviliğine bırakmamıştır kendini, giymenin kısmet olmadığı mayosunu alır ve evin içinde başındaki "erkeğine" giyerek sergilemekten çekinmez.
Her haliyle evcimendir.Sıcak yuvasının içinde birlikte yaşamaya hasreden Ayşe, böylesi küçük şeylerden büyük mutluluklar devşirince tutamaz kendini, kapının önünde duran mütevazi arabayı bile Nihat'ın emrine amade eder.
Nihatsa bu hayattan içten içe mutlu, bu evcilik oyununun içinde daha önceden yaşayan ve kendine birebir benzeyen ikizinin fotoğrafına bakar sık sık. Hapisten çıksa kanlısı olacak Ayşe'nin kocası ne menem bir şeydir?
Kocasına benzerliği bir iltifattır kendisine.O benzerlik sayesinde yaşıyorsa bu hayatı,onun suretine bürünmek işten bile değildir.
Ben O Değilim, bir süre sonra Ayşe’nin yüzmek için beklediği denizde boğulmasıyla hızlanmaya başlar.
Nihat, kendi suretinden çıkar ve tıpatıp benzediği Ayşe'nin kocası rolüne bürünür. Ayşe ise İzmir'de fuhuşla geçimini sağlayan başka bir kadının yüzüyle görünür.
Esas hikayenin sokakta olduğunu bir kez daha hissettiren, küçük yaşamlar diye burun kıvrılan yaşam parçalarından, o "kimliksiz", o "görünmeyen" insanların ruhlarından, enfes dramlar, leziz hikâyeler çıktığına bir kez daha kanaat getirdiğim;
Ben O Değilim,
Yaşadığımız hayatın dışındaki yaşamalara baktıran, sorduran izlenesi bir film.
Sıradanlığın sıra dışı hikâyesi...
Küçük notlar:
-Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu'nun yazarlık kariyerinin de etkisiyle yer yer polisiye kurgusunu da hissettiren Seyfi Teoman'a adadığı filmi, Kafkaesk ve Camus esintilerinin yanı sıra farklı okumalara açıklığıyla da hoş bir seyirlik.
-Dublajı görmezlikten gelirsek ilk kez izlediğim İran asıllı oyuncu Maryam Zaree, Ayşe karakterini başarıyla kotardığını söyleyebiliriz.
-Ercan Kesal, Nuri Bilge Ceylan filmlerinden sonra iyiden iyiye ısındığı sinema kariyerinde, -yazarlığı da cabası-birbirine paralel karakterleri kendine özgü derinliği, az söz sarfiyatı ve durum psikolojisini mükemmel yansıtmasıyla yine harika iş çıkarmış.