Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

TÜKETİCİ KÖŞESİNDE "SEMRA ABLANIZ"

http://blog.milliyet.com.tr/semra_sahin

27 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Nazım Hikmet

Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Nazım Hikmet
 

Ahmet Hakan, Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” Şiirini Recep Bey’den daha güzel olarak TV’de okuyacak..


Önemli olan her şeyin başı ve sonu ile “insan” olmak.

İnsan iseniz iyi Adem’sinizdir.

İnsan iseniz iyi Havva…

İnsan değilseniz haydi size…

Güle güle bile demediğimi fark ettiniz mi…!

Güle güle diyerek ona, verilmez ki hediye…

Ahmet Hakan, Hürriyet Gazetesinde yazacak denilince, kızılca kıyamet koptu…

Kimileri “Hürriyet” iyice saçmalamaya başladı,

Dinciler “Hürriyet”i de ele geçiriyor.

Fethullah Gülen’in talimatıdır…

O ne zaman gazeteci oldu da, “Hürriyet”te yazacakmış…

Gibi gibiler.

Ciğerimi yedi arsız kediler…

Hahhh.

Hahhh.

Haaaaaaa.

Atılacak benim yazılarımda ekseri kahkaha…

BUNLAR DİKİNE DİKİNE ÇEKEMEMEZLİĞİN EN ALASIDIR…

Aferin koçum sana…

Aferin değerli kardeşimiz, Ahmet Hakan…

Bir insan işte böyle kendini kanıtlar ve kendini aşar…

Kendini aşarken de, işte dostlar olanlar olur…

Kıyamet bundan kopar…

Bir Anadolu tabirimiz gelir yerine cuk der oturur.

“BOYNUZ KULAĞI GEÇER”

Kararında ilerlemeyen boynuz aşırı uzarsa da, takılır bir yerlere, çarçabuk kırılır…

26. Ağustos 2010 tarihinde Ahmet Hakan Köşesinde, küçük başlıklar altında çerçevelere aldığı ve okuyucularına vermek istediği mesajlarını her zamanki gibi yine bütün e-de-bi-ye-tiy-le yazmış.

BİR KÖŞE YAZARININ İTİRAFLARI

Bu başlık altındaki söylemleri aynen şöyledir, Ahmet Hakan’ın;

“Eğer herhangi biri, bana herhangi bir konu hakkında “yaz” derse….

Gözüm kararır, elim terler, isteksizlik sarar beni…

Yazmam….

Daha doğrusu yazamam…

Yazmaya kalksam, hayatımın en kötü yazısını yazmış olurum…

***

Eğer herhangi biri, bana herhangi bir konu hakkında “yazma” derse…

Gözüm açılır, elim kaşınır, iştahım artar…

Yazarım….

Daha doğrusu yazmayacağım varsa bile yazardım….

O yazı, ancak yazınca kendime gelebileceğim türden bir yazı olur benim için…”

Değerli okurlar…

İşte yetme yetenek budur.

Yetenek olgun bir armut gibi dibine düşmüş, gelene gidene tat vermektedir.

(Bilgi için. 26.08.2010 günü bu küçük bölüm gazetede olmasına rağmen, Hürriyet İnternet sayfasında görülemedi. Ahmet Hakan, bilginiz olsun.)

SANKİ BEN SANA BÖYLE BİR YAZI YAZ DA KÖŞENDE KEYİFLE OKUYAYIM DEMİŞİM..

Demişinin sözü mü olur, Semra Hocanın…

Ahmet kardeşimiz derhal demiş ve yukarıdaki açıklamalarıyla yüzde bin ters düşerek, benim hatırıma bu kısa kulak çekeceği yazıları bazılarının anlağına teptiri teptiri vermiş…

Ay hala domates kokuyorum.

İspanya’da idim.

Şu domatesli deşarj festivalleri var ya…

Ona denk geldik, baştan aşağı domates olduk…

Hahhhh.Hahhhhh.Haaaaa….

Kırklandım kırkbir kere, parfüm filan..

Burnumun içinde hala domates salçası kokuları var…

YAZININ ESAS BAŞLIĞI AYNEN (ŞU)BU ŞEKİLDE…

<ı>Fırçayı Atana Değil Yiyene Dikkat Kesil


“ALİ Kırca soruyor, Başbakan Erdoğan yanıtlıyor, biz de izliyoruz.

Bir soru üzerine Başbakan Erdoğan şöyle diyor:

“Ali Bey, bu tür bir soru olur mu ya?”


Ali Kırca'ya bakıyoruz, susuyor.

Başbakan devam ediyor:

“Bu tür bir soru olur mu ya Allah aşkına?”

Ali Kırca susmaya devam ediyor.

Başbakan devam ediyor:

“Yapma! Sen yılların gazetecisisin.”


En sonunda Ali Kırca'dan yaramazlık yaparken yakalanan çocuklara özgü ezik bir yanıt geliyor:

“Şey... Belki cevaplarınızdan bir şey çıkarırız diye sormuştuk da...”

….

Bir televizyon programına konuk olan bir siyasetçinin, kendisine sorulan soruyu beğenmemesi ve bunu ifade etmesi en doğal hakkıdır.

Burada yadırganması gereken sorduğu sorunun arkasında durma yürekliliği gösteremeyen gazetecidir.

Başbakan Erdoğan, “Böyle soru olur mu?” dediğinde, Ali Kırca'nın da “Böyle soru tabii ki olur... Hangi soruyu soracağıma siz mi karar vereceksiniz?” demesi gerekirdi.

Diyeceksiniz ki:

“Güldürme bizi... Böyle bir karşılık verseydi Ali Kırca'nın kellesi giderdi.”

Kellesi gider miydi, gitmez miydi bilemem ama onurunun sağlam kalacağı garantiydi.

Mesleğinde yapması gereken her şeyi yapmış bir gazeteciden de “kelle”yi değil “onur”u koruması beklenir.

Hem kelleyi o vermese, sen vermesen, ben vermesem, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

SEVGİLİ, AHMET HAKAN BU YÜREKLİ ÇIKIŞINI ÇOK BEĞENDİM

Bunu da tüm samimiyetimle itiraf ediyorum.

Ancak,

Şu sıralar sende CNN’de sende bir program yapacaksın ya da yapmaktasın.

İnşallah, programına başbakanı alır, Ali Kırca’yı eleştirdiğin hususlardaki eleştirilerinin penceresinden bakarak, sen daha okkalı soruları sorarsın.

İnşallah o da sana benzer cevap verir.

İşte fırsat…

Bildirirsin Recep Bey’e haddini.

Anlaştık mı kardeşim.

TAKDİRLERİMİN YANISINA ÖNEMLİ VE ÜZÜLDÜĞÜM BİR HUSUSTA DA ELEŞTİRİMİ YERİ GELMİŞKEN BELİRTEYİM..

Ne demişsin, yukarıdaki yazının son bölümünde,

Hem kelleyi o vermese, sen vermesen, ben vermesem, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

Güzel…

Her şey buraya kadar çok güzel…

Fakat,

Son cümleni yeniden ele alıyorum.

Hem kelleyi o vermese, sen vermesen, ben vermesem, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

Bu cümleyi kurduğunda birisini anımsadın değil mi…

Anımsamaman olası değil..

Bu yazıyı tamamladın ve o anımsadığın büyük şairin şiirini de hiç ettin..!

Bir cahillik ettin işte.

İnanıyorum ki istemeyerek.

Ona hakaret ettin, bana hakaret ettin..!

Türkiye’ye hakaret ettin..!

Ayıp ettin…!

Çok ayıp ettin..!

O büyük ustanın şiirinden alıntıyı cümlene tırtık (redakte) ederken, biraz ondan lütfen dem vurmalıydın..

Recep Bey bile, onun adını saygıyla anıyorum diyerek şiirini öyle okuyor..

İster ruhundan yansısın,

İsterse takiyye yapıyor olsun..

Geçmişinde “Camiler süngümüz, kubbeler miğferimiz” gibi sözleri şairinden tırtıklayan başbakanımız, 12 Eyül 2010 Referandumunda, “EVET” isterken, “Nazım Hikmet” şiirini okuyor.

ŞİMDİ SANA SEMRA HOCADAN EV ÖDEVİ…

Alttaki şiiri her gece yatmadan önce 41 kere oku, oldu mu..?

Böylece ezberlemiş olacaksın.

Başta verdiğim aferinler çizgisinde daha güzel yazıları yazacaksın, bende seni onaylayacağım..

Tamam mı sevgili Ahmet Hakan, kardeşim…

İŞTE O NAZIM HİKMET’İN “KEREM GİBİ” ŞİİRİ;

Kerem Gibi

Hava kurşun gibi ağır!

Bağır, bağır, bağır, bağırıyorum.

Koşun, kurşun eritmeğe çağırıyorum…

O diyor ki bana:

- Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem gibi yana yana…

Deeeert çok, hemdert yok

Yüreklerin kulakları sağır…

Hava kurşun gibi ağır…

Ben diyorum ki ona:

- Kül olayım Kerem gibi yana yana.

Ben yanmasam,

sen yanmasan,

biz yanmasak,

nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..

NAZIM HİKMET RAN

Saygılarımla.

TÜKETİCİ KÖŞESİNDE

“SEMRA ABLANIZ”

E-BİLGİ İÇİN: bizebilgi@hotmail.com

ÖNEMLİ DİPNOT BİLGİSİ:

Tüketici Köşesinde, “Semra Ablanız” Milliyet Blog sayfalarımdaki yazı ve resimlerimi,

İsmim, Soyismim ve yazının Kaynak linkinin gösterilmesi suretiyle alabilirsiniz.

Yazılarımın tüm telif hakları, “TÜKORDER” Tüketiciyi Koruma ve Bilinçlendirme Derneği Genel Merkezi’ne aittir.

 
Toplam blog
: 75
: 3116
Kayıt tarihi
: 28.08.09
 
 

Tüketicileri bilinçlendirmek, haklarımızın aranmasına çözümler üretmek üzere faaliyette bulunanları ..