Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Öykü
 

Beni Zamansız Bırakıp Gitmemeliydin

Ölümün ardındaki varolduğuna inandığım sihirli yaşam, en büyük tesellim...

Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım anne; bir türlü anlamadın... O kadın, küçücük dünyamda bir karabasan gibi yer edinmişti. Upuzun boyunla yerde yatarken, defalarca yalvardım yüzünü görebilmek için... İlk ve son kez üzerindeki bembeyaz örtüyü açıp yüzünü gösterdiler, birden kapanıverip defalarca öptüm.. Ablamlabeni, kucaklayıp uzaklaştırdılar... Oysa kucağına sığınıp, sana sarılarak doya doya yatmak istemiştim... Bildik, bilmedik insanlar evimizin avlusundan taşmış, sokağı doldurmuştu.. Çok gençtin be annem, çok genç... O uğultuya dönüşmüş konuşmaları ara sıra anlayabiliyordum... Sana çok benzeyen anneannem gibi otuzaltı yaşında kaybettiğimi, bir kadının “ Bu ölüm taşları ağlatır...” dediğini... Benim için en önemlisi annem, sana defalarca eve temizliğe gelen, senden yaşı oldukça büyük ve çirkin kadının içten içe gözlerinin sevinçle dolduğunu, arada bir babamla gözgöze geldiklerinde etraflarında hiç kimse yokmuşçasına birbirlerine bakışlarını gördüm... Ölen bendim annem, sen değilsin... Seni yeni yaşamına teslim edip dönmüştük... Hiçbir zaman unutamayacağım manzara, yalnız beni değil tüm etraftaki kalabalığı şaşkına çevirmişti... Babam, tiril tiril ipek gömleğini giymiş, traş olmuş, dışarda herkesin önünde yepyeni ayakabısını parlatması, herkes matemdeyken, kendisi bir şarkıyı ıslıkla çalarak işine devam edip tüm gelenlerin arasından geçip düğüne gidercesine hazırlanıp kadının karşısına geçmesi üzerine, kadının biri yüksek sesle; “ Ağaçlardaki yapraklar ağlıyor, gökyüzü hüzünlü, çekirgeler bile bu zamansız ölüme ağlarken; şunun yaptığına bakın!...” Kadının “Çekirgeler bile ağlıyor’” lafı, benim o çocuk kalbimde öyle bir yer etti ki, o kadınla birlikte diğer insanlar da bir bana bir de ablama sarılarak daha çok ağlamaya başladılar... Sonra ne mi oldu annem... Tek cümleyle; oyuncaklarım bana ben oyuncaklara küstüm... Her gece ağlayarak uyudum. Sana düşkünlüğümü biliyorsun annem.. Senin de bizlere... Ablamla ben çok yalnızız annem... Çok gitmek istediğin, döşediğin o güzelim evimize seni bir türlü götürmek istemeyişi, öleceğini bilmesindendi... Zaman geçirmek istedi... O hasta halinle ısrarla gidecek gücün olmadığını söylediğin halde, ondört saatlik yola zorla götürmüştü yakınlarının sünnet düğününe...

Sen gidince yeni eve yerleştik annem... Çekmecelerimiz senin bıraktığın gibi her şey düzenli... Ne olurdu birkaç gün dahi olsa seninle birlikte bu evde yaşayabilseydik... O kadın baş köşede annem... Senden esirgediği o güzel sözleri, herkesin önünde o kadına söylerken, gözümde öylesine küçülüyor ki... Annem bir de sana söyleyeceğim bir iki şey daha var... Her gittiğimiz yerde ikram edilen meyveleri sen soyup babama, bizlere verirken, babam ortam ne kadar kalabalık olursa olsun, ne kadar uzak koltukta oturursa otursun meyveleri soyup doğrar, üşenmeden, diğer erkeklerden çekinmeden o kadına götürüp veriyor.. Kendisine tekrar soyuyor.

Geçen gün, kardeşimin günlüğünü açtım Annem... Yazdıklarına ağladım....

“Gece karardı; ben ağladım, bebeğim ağladı Annem.....

Annem usulca kapıdan içeri girmişti. Sıcak nefesini hissettim, yüzümü okşayıp üzerimi örtmüştü. Avucuna doğru elimi uzattım. “Sus” diye bebeği işaret ederek usulca odadan çıktı... Oldum olası bu lilâ renkli ipek geceliğini severim. Kokusu çok güzeldi. Celebre parfümünü, hep anne kokusu zannederdim. Bebeğimin, belinden aşağıya altın gibi parlayan örgülerini okşayıp sıkıca sarılıp yattım.

Sabah uyandığımda, bebeğim yanımda yoktu... Telaşla yerimden kalkıp odayı aradım yine yoktu... Uyku sersemliğiyle kendi kendine gidebileceğini düşünüp evin dışına çıktım. Bahçeye açılan kapının merdivenlerinden düşmüş olabileceğini düşündüm. Yoktu. Evin dört etrafını aradım. Gece kucağımdaydı... Evdekileri uyandırmadan tekrar yavaşça her tarafa baktım.... Yok.... Beni terk etmişti. Oysa onu çok sevmiştim. Birden aklıma bodrum kat geldi. Hızlı adımlarla iç merdivenden bodruma yöneldim. Küçük pencerelerden içeriye sızan ilk günün ışıklarının aydınlattığı yerlere, baktım yoktu... Kapının arkasına çöküp, hıçkıra hıçkıra ağladım. Beş aydır bebeğimle yatıyordum. Kaybolduğuna inanamıyordum. O’nun sesiyle irkildim... Çamura bulanmış bebeğimi önüme atıverdi.... Ağabeyime göstermeden yıkadım, saçları birbirine karıştı....”

Söz veriyorum Annem, kardeşimi hiç gözümün önünden ayırmayacağım.

 

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..