Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

Benim adım; demokrasi

Benim adım; demokrasi
 

internetten alıntı


Üstünde, rengi solmuş, belli ki epeydir kullanılmaktan yıpranmış, bir elbise! Ayaklarında yine eski ayakkabılar.

Başını elleri arasına saklamış!

Kaldırımın buz gibi taşlarının üzerine çökmüş, hıçkırıklara boğula boğula ağlamakta!

Döktüğü gözyaşları, sel misali yolun kenarına akmakta!

Görüntüsü perişan, hali içler acısı! Yürek paralıyor!

Yavaşça yaklaştım yanına! Ürkütmekten de korka korka!

Ben de usulca oturdum yanına!

Uzun bir süre ağlamasına tanıklık ettim sessizce! O ise hiç mola vermedi ağlamasına!

Kulağına eğildim… Sordum…

-Neden ağlıyorsun bu kadar, kendini paralaya paralaya?

-…..

-Ne derdin var, söylesene?

-…..

-Kimsin? Nerden gelip, nereye gidersin?

-Benim adım; DEMOKRASİ!!!

‘’Hür doğdum, hür yaşarım. En büyük tutkum HÜRRİYET… Gel ülkeyi seninle beraber yönetelim dediler! Sevindim… Hürriyete olan tüm sevgimi ve fikrimi halka yansıtacaktım… Monarşi, Oligarşi, Aristokrasi benim kuzenlerim. Zaten onlarla ömrüm boyunca hiç bağdaşamadım da, anlaşamadım da! Onlar hep otoritenin gücünü kullanıp, halkı ezmeye meyilliydiler! Bense bunu asla kabul etmedim! CUMHURİYET kardeşimdi. Birlikte el ele verip ülkenin yönetimine katıldık.

Hukukun evrensel kurallarını da yanımıza aldık.’’

Arada hıçkırık sesleri!!!

-Tamam, anlat hadi… Ağlama!!!

-Biz, ülkenin ferah, ilerici, aydınlık ve refah içinde bir halkı olsun, bize inanan insanların mutluluk içerisinde yaşaması için canla başla gayret ettik…

Herkes için vardık. Ne azınlık, ne dinsel kimlik, ne ırk ayırmadık. Halk için ve halkla birlikte, ülkenin gelişmesi için çalıştık.

Bir takımadamlar geldi! Bir takımadamlar gitti! Ne gelenler kıymetimizi bildi! Ne de gidenler!

Her gelen, gidenleri arattı! Zaman zaman bazıları geldi, yumruk attı! Kafamızı gözümüzü yardı!

Biri kolumu, kanadımı kırdı!

Bir diğeri bedenime darbe vurdu!

Bazıları da canımı yaktı! Onarılmaz yaralar açtı!

Tam iyileşmeye çalışırken, bir başka adamlar geldi! ‘’Bu böyle olmuyor, sen çok yıprandın! Seni iyileştirelim! Daha ileriye götürelim!’’ Dediler… Yine inandım!

Daha fazla katılım gerek!

Halk da inandı! Ortalığı bir sevinç dalgası kapladı! Halk rahat bir nefes alacağız sandı! Ben de!!!

Vay vay… O da ne? İleriye gidiyoruz derken! Geri saymaya başladı zaman! Halk sabırla beklemede!!! Ben de!!!

Bir gün, hukukun kurallarını yıktılar!

Bir gün, medyayı düzenlemeye kalktılar!

Bir gün Cumhuriyeti zedelediler! Bir dolu yasa çıkarttılar! Hem de benim adımı kullanarak!

Halk perişan! İşsizlik almış başını gitti! Şiddet her kesimde! Ne kadın, ne öğretmen, ne doktor, ne çocuk!!! Şiddete uğramayan kesim kalmadı! İşçiler hak derdinde! Sosyal güvence, sigorta hak getire! Ülkenin öz varlıkları birer birer satıldı! Akarsular bile! İstihdam yerlerde! Fabrika, baraj, bankalar, araziler, inanır mısın? Telefon sistemi bile yabancı ellerde! O yabancı ellerin, elleri her yerde! Hep üstümüzde! Termik santrallerde, Kürecik’te, nasıl söyleyeyim ki esas gözleri; milletin egemenliğinde!!!

Durun...!

Ne yapıyorsunuz? Diye itiraz etmeye çalıştım. Hani nerede verdiğiniz sözler? Hani ileriye götürecektiniz beni? Hani ülkeyi, milleti? Dedim!

‘’Sus!’’ Sen anlamazsın! Kapat çeneni! Dediler…

İtirazlarım devam edince! Üzerime biber gazı ile yürüdüler… Tekel işçilerine, öğrencilere, sokağa çıkıp protesto edenlere sıktıkları biber gazı ile… Ülkede zaten en çok onun stoku var!!!

Baktılar, susmuyorum! İtirazlarım yüksek perdeden isyana dönüştü!

Önce elimi kolumu bağladılar! İtip kaktılar!

Velhasıl beni bir kenara attılar!

Şimdi ne adım var, ne sanım! Esamem bile okunmuyor!

Ayaklarımda; kürek mahkumları gibi prangalar vurulmuş, zincirlerle bağlıyım.

Gözlerim buğulu, dilim lal olmuş...

Niye bu kadar üzülüp, ağlıyorum biliyor musun?

-Niye?

Beni, benim adımı kullanıp da halkı kandırdılar!!!

Ben şimdi halkın yüzüne nasıl bakarım???

 

 

Ayşen Arslangiray Kura

29 Nisan 2012

 

 

-

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..