Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '20

 
Kategori
Anılar
 

Benim hayatım - (8)

Efkere'deki ev, bu zamana kadar da Levon ağa'nın evi diye anılırmış...

Ama ev gittiği gibi, kendisi de gitmiş ve sonsuzluğa karışmış...

Levon dedem rahmetli olduktan sonra da, maması Uskuhi, yayam tüm çocukları alıp, Kayseri'ye göç ediyorlar. Mamam'lar 9 kardeşmiş. 1915'lerden sonra, Beyrut'tan gelen bir, Vartabet-Papaz beş çocuğu alıp götürüyor. Sonraları bir daydayım, Şam'a gidiyor. İki daydayım ve bir kızkardeşleri orada kalıyorlar. Bir kızkardeşi en küçükleri evlenip Beyrut'a gidiyor. En büyük kuyriği ise evlenip Kayseri de kalıyor. Ama o murakurum 1938'de sürgüne tabi olacak ve Konya'ya sürülüyorlar. Kayseri de doğan 5 çocuklarıda ölüyor. Üç kızı ve iki oğlu, Konya da doğmuş, Sima 1944, Mayreni 1946, Siran 1948, Kayser 1952 ve en küçükleri Levon 1956'da doğmuşlar. Sonradan af çıkmıştı ve İstanbul'a gelmişlerdi. 1967-1968 seneleri olmalı. Rahmetli hayriğim ne kadar çok sevinmişti, bacanağım geldi diye...

Seneler sonra, büyük kızını [Sima] evlendirmişti düğünü de dün gibi aklımda, bir kızı ve bir erkek çocuğu oldu. Evet hayat acımasız kuzinim bir kötü hastalığa yakalanıp, rahmetli oldu. Ortanca kızı da evlendi [Maryeni] ve iki oğlu var. İki oğlu da evlenecek, biri Istanbul'da kalacak, biri de Amerika'ya gidip orada evlenecekti. Küçük kızı da, [Siran] Almanya'da ikamet eden, Kirkor adında biriyle evlenip Almanya'ya gidecekti... Onun da iki kızı oldu, Marinet ve Diana adında. Kardeşi Levon Amerika'ya aldırttı, seneler sonra, ama aradan fazla zaman geçmeden Kirkor kerayrim da vefat edecek ve iki kızı ile başbaşa kalacaktı. 

Surpuhi murakurum Beyrut'ta evleniyor ve öğretmen oluyor. Bir kızı ve bir oğlu oluyor. Oğlu orada Papaz okulunda okuyor ve Vartabet çıkıyor. Beyrut'ta çıkan harpten sonra ise Amerika'ya göç ediyor... Yeğya daydayım da o sıralarda Amerika'ya göç ediyor. Mama'mın ahpariği. Yani Beyrut'taki savaş da, her savaşta olduğu gibi binlerce kişinin ölümüne ve sağ kalanları ise büyük bir göçe zorluyor... Surpuhi murakurumda rahmetli oluyor... Yeğya daydayımı ise bir trafik kazasında kaybedecek ve arkasından da Tantiğimi [Yengem] kaybedecektik. Onun büyük kızı İran'lı biriyle evlenecek. Küçük kızı da evlenecek, ama oğlu hâlâ bekar. (Onun adı da Levon'du ve rahmetli oldu.) Beyrut'ta olan bir daydayım ise, aklını kaybedecek, bir baraka içinde yaşayacaktı. 

Oraya giden Sultan Murakurum ise, kendisine yemek götürüp, üstüne başına ne lazımsa alırmış. Ben geldim, ben senin kız kardeşinim desede tanımazmış... Ve o da rahmetli oldu... Daydayımın ve kocasının rahmetli olduktan sonra Kanada’ya göç ettiler... O daydayımın ismini de bilmiyorum. Bir murakurumda Ermenistan'a göç etmiş, kardeşlerim Ermenistan’a gittiklerinde oğlunu yani kuzenimizide görmüş. Ve resimler göndermiş, onunda bir kızı ve bir oğlu var. İkisi de evliler.

Sultan murakurumun evliliğinden bir oğlu oluyor ve bir tanede seneler sonra yetim kalan bir çocuğu evlatlık alıyor. Seneler sonra o çocuğunu evlendiriyor ve iki tane çocuğu oluyor... Büyük oğlu ise daha Beyrut'tayken evleniyor. Ve bir oğlu oluyor, oğullarının adını Sako-Sarkis- koyuyorlar. Doğumundan sonra eve geliyor ve doktorların hatası neticesinde, doğumdan bir ay sonra gelin kızımız rahmetli oluyor. Çok iyi bir kalpli bir kızmış ve güzelmiş. Kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş sanki. Ama kader kime ne gösterecek kimsebilmiyor. ALLAH rahmet eylesin. Ve murakurumun oğlu, ilk karısının arkadaşı ile evleniyor. Ve Sako-Sarkis-de onu maması biliyor. Ondan da iki kızı oluyor. Büyük kızı ve Sako Kanada'da evleniyorlar. [Ama gerçekler bir gün ortaya çıkacak, boşboğazın biri, Sako'ya anlatacak ve kendi maması olmadığını öğrenecekti. Ne yazik ki yine Beyrut'ta boşboğazın biri de, murakurumun oğluna kendisinin evlatlık olduğunu ve gerçek mamasının Sultan murakurum olmadığını söyleyecekti. Ve gerçek mamasını görecek ama kendisini yetiştiren, büyüten murakurumu yine kendi maması bilecekti. Gerçek mamasına ise söylemiş kendisi ile beraber kalamayacağını.

Evlatlık aldığı küçük oğlu Kanada'da evleniyor ve iki çocuğu oluyor. Murakurumun oğlu Dragon ise Kanada da, büyük kızını evlendiriyor... Şimdi de murakurumun oğlu Dragon’u sizlere anlatayım. Daha İstanbula sıra gelmedi...

Dragon, Beyrut'ta dünyaya geliyor. Ve doğal olarak orada büyüyor. Okula gidiyor, okuldan sonra ise araba tamircisi yanına girerek çalışıyor, seneler sonra da kendi işini açacak ve araba motorlarının her marka arabanın tamirini yaparmış. Şimdi de Kanada da kendi kardeşi de aynı işi yapıyor.

Beyrut'taki harp bittikten sonra, Türkiye'ye gelip asker oluyor. Askerliğini yapıyor. Yanılmıyorsam Patnos'da askerlik yapmıştı. Ve araba tamircisi olarak, garajda çalışıyor, orada herkes tarafından sevinen biriymiş. Subaylar kendisini çok severmiş, her arabayı tamir ettiği içinde Alay'da aranan isim olmuş, seneler sonra terhis olduktan sonra bile, kendi Generali mektup yazıp aramıştı kendisini. Ama o askerliğini yaptıktan sonra tekrar Beyrut'ta gitti doğal olarak, maması, babası ve kardeşi orada. Tekrar kendi garajinda çalışmaya başlıyor. Ama oranın halkından biri, kimler olduğunu bilmiyor, arabasına bomba koyup havaya uçuruyor, o da Türk Konsolosluğuna gidip durumu anlatıyor, onlarda biz seni ve durumunu biliyoruz merak etme diyorlar... O olaydan sonra bir gece yarısı, karısını ve üç çocuğunu alıp, Türkiye'ye geliyorlar, ama ellerinde ne nufus kâğıdı, ne de pasaportu var, sınırda bunları alıp hapse atıyorlar. Öyle ya ne nufus kâğıdı ne de pasaportu var, bu da en doğru hareket. Kaçak olarak Türkiye'ye giriyorlar. Ve ahpariğim Apkar'a telefon açıyor, biz geldik, böyle böyle, gel bizi kurtar. Ahpariğim ne yapsın, hemen kendilerine 5 kişiye nufus kağıdı çıkarıyor ve hapisten kurtarıyor. Çünkü askerliğini Türkiye'de yapmış ve ailesini alarak, apar topar, Türkiye’ye geliyor. Görevli ve yetkili kişilerimiz, olaya olumlu bakıyor. Böylece hapisten kurtuluyor. Çünku kendisi evet Beyrut’ta doğup büyüyor, ama Türk tabalı, üstelik askerliğinide burada yapmış...

Apkar ve Penyamin ahpariklerimde uzun bir zaman kaldıktan sonra, Dolapdere'den bir ev buluyorlar, evlerine yakın bir de garaj buluyorlar ve çalışmaya başlıyor. Yanılmıyorsam üç dört seneden fazla kaldılar, çocuklarınıda okula yazdırdılar. Sako okuldan sonra, yine bir tanıdığımızın yanına kuyumculuk, mıhlayıcılık öğrenmeye gidiyor. Bizde 1990’da, Türkiye'ye, tatile gittiğimizde, hanımını ve çocuklarını görecektik.

O yaz hep beraber olacaktık ve çok güzel günler geçirecektik o yaz.

Ama seneler sonra bir nankörlük yapacak, ahpariklerime haber vermeden, evlerindeki bütün eşyayı satacak, [Eşyaların çoğuda benim orada bıraktıklarımdı!] Suriye'ye, karısının yakınlarına gidecek, orada da bir süre kaldıktan sonra, murakurum Kanada’ya aldıracaktı. Giderken bir Allahısmarladık bile dememiş, ahpariklerimin o kadar yaptıkları iyilikleri unutacaktı. Ve onlar için ahpariklerim ne kadar para harcadılar, murakurumuzun oğlu diye. [Teyze oğlu] Ama bana kalırsa karısının kafasıyla hareket etti.

Sen Beyrut'tan, nufus kâğıt'sız ve pasaportsuz gel, Apkar ahpariğim dünyanın parasını harcasın, seni kurtarsın, evinde baksın sen ona nankörlük yap, olacak işmi bu. Ve hâlâ da anlamış degiliz niçin bu hareketi yaptığına, çünku evinde sattıkları herşey benimdi, hiçbirini kendi parası ile almadı ki, üstelik bir akşamda Bahçelievler’de Apkar ahpariğimdeyiz, kendiside geldi, taksi tutmuş ve Penyamin ahpariğimi çağırıyor ki taksi parasını versin diye, sen taksi tut gel, parasını ahpariğim ödesin, üstelik çalıştığı para kazandığı halde, olacak şey değil, istedi ki kendisi çalışsın yesin içsin, parasını ahpariklerim ödesin, kendi çalıştığınıda biriktirsin, olacak işmi bu, demek ki oluyormuş, iki ahpariğimde onlar yüzünden çok ziyan ettiler, madden ve manevi olarak.

Şimdi de Sultan murakurumda başlamış unutkanlık. İrsi mi acaba, ahpariği ve maması da, yani yayamda da varmış.

Bende de başlamadan hayat hikâyemi bitirebilsem!

Şam'a göç eden daydayımda, rahmetli olacak, tantiğimde, [yengem] bir kızı, bir oğlu olacak ve oğlu da Doktor olacaktı. Ve onlardan da bir haber alamadık, seneler geçti. Hayriğim rahmetli olmadan önce aileden bir kaç kişi vardı, Apkar ahpariğim, mektuplaşırdı ve rahmetli olduğunu duyduktan sonrada onlarla da ilişkilerimiz kesilecek ve bir daha yazılan mektuplara cevap vermeyeceklerdi, üstelik rahmetli mamam derdi ki senin isminin sahibi derdi, ama akrabalık derecemiz, nerede başlıyor ve nerede bitiyor, bilemiyorum, ne yazik ki öğrenecek kimsede kalmadı, belkide kendiside rahmetli oldu, kimbilir. Amerika’daydı.

Hayriğimin vefat ettiğine 41 sene geçmiş. Koskoca 41 sene, sanki dün gibi tüm hatıraları kalbimde, ah sireli hayriğim seni ne kadar severdim. 41 sene bu hatıraları yazmasam belkide 41 sene geçtiğinin farkına bile varmayacaktım. Ah bilemiyorum, seni andım gözyaşları arasında yazıyorum bu satırları, sireli hayriğim. 41 sene bizleri bırakıp gitmişsin, sonsuzluğun o bilinmez yolculuğuna, ölmeseydin hayatımız daha mı iyi olurdu, daha iyi bir hayat mı sürerdik bilemiyorum? Sireli hayriğim... Senin arkadaşlarından da bazıları o sonsuz yolculuğa çıktı, en son birini Londra'da kaybettik. Burada bile seni tanıyan o kadar çok ki! hele biri gelir, kâğıt oynarız, bana der haydi Yakup'un oğlu oyna sıra sende der, senin arkadaşın. Yaşasaydın sende onun yaşında aramızda olacaktın. Hayat kader bu mu? Kimi doğar, kimide sonsuzluğa karışır geride bıraktıkları ile. (Bu tarih itibarı ile 51 sene geçmiş. 1969/2020)

Sevgili okuyucularım özür dilerim daha fazla devam edemiyecegim, bu bölümü de burada bitirelim.

Devam edecek..

Saygılarımla.

Açıklama ; Horaykur, Hala \ Murakur, Teyze \ Mama, Anne \ Hayrig, Baba \ Gınkahayr, Sardıc \ Yaya, Babaanne veya Anneanne \ Dayday, Dayı / Hopar, Amca \ Kerayr, Enişte \ Kuyrik, Abla \ Ahparik, ağabey \

Not ; Niçin Ermenice deyimleri kullandığımı merak edenler için. Çocuklarımın anlaması için! Evet şimdi de bir kedi-kedilerimiz vardı onu hatırladım, sonra ki bölümde de onu yazayım...

20 Mayıs 2008 -  02:16

 
Toplam blog
: 161
: 379
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Matbaacıyım, şu anda malülen emekliyim. Askerden önce şiir denemelerim oldu. Bazı dergi ve gençlik ..