Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Bergsonizm: Ümmi Abdâllık

Bergsonizm: Ümmi Abdâllık
 

Henri Bergson


Ezeli gerçeğe, Tanrı’nın yüksek tecellisine [Tanrı’nın kudretinin kişilerde ve eşyada görünmesi, görünme, belirme, görünür olma] erişmek için, dünyadan el etek çekmek, nefsini öldürmek ve kendi içine kıvrılarak, kendi kendine murakabeye dalmak.

Bergson, ruhi olaylarla doğal olaylar arasında şu farklar vardır;

1- Ruhi olaylar arasında mekan içinde dağılmış değildirler. Zaman içinde ırmak gibi akarlar.

2- Ruhi  olaylar birbirinin içine geçer, iç içe girer ve nitelikçe değişikliklere uğratırlar.

3- Ruhi olayların kuvvet derecelerini ölçemeyiz. Toplama ve çıkarmaları imkansızdır. Orada ölçmek, ancak görünür. Sebepleriyle mümkündür.

Bergson, genellikle hayatın seyrinde şimdiye kadar ol oynamış iki ruhi yeti görür.

1- Zeka

2- İçgüdü

1-Zeka

-1-Mekâna Benzer

2- Deymumetsiz (mekânsı, uzamsız) {discontinuite} Süreksiz

- 3- Tabii ilişkilerle meşgul (tabiata yakın) {sosyal}

4-Güçlükleri, canlı alet yaparak yener {instrumental}

-5- Gerçeği arar, ama bulunmaz.

6-Aydınlık {Zakiri}

2- Sevk-i  Tabii [iç güdü]

I-1-Zamana benzer

2- Deymumetli (imtidadlı) {Continuite} [sürekli]

II-3-İç ilişkilerle meşgul (hayata yakın) {natürel}

4-Güçlükleri, canlı uzun yaratarak yener {organik}

III-5-Gerçeği bulurdu, ama aramaz.

6- Karanlık {Batıni}

Apriori [deney öncesi bulgulara dayalı olarak]

Darwin, Marks’ın tarihi aletlerin gelişimiyle açıkladığı yılda, hayvanlarda evrimi hayvan organlarıyla açıklamıştı. Darwin ‘Türklerin Kökeni’ Karl Marks ‘Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ eserleri  Bergson, ilmi gerçeği felsefi bir soyutlamayla esrarengizleştirir. Hayvanda organları yapan şey bizzat organizmanın çevresiyle olan yaşam kavgası değil de, o organizmaya hakim metafizik bir kuvvet, maddeden ayrı bir ‘içgüdü’dür.

İnsan, toplum halinde üretim araçlarını, göre yaşama kavgası zaruretiyle geliştirdiği halde Bergson bu sosyal ve teknik gelişimi, gene insana ve topluma hakim,  gene metafizik bir kuvvet maddi hayattan ayrı, sosyal psikolojiden bağımsız bir ‘zeka’ya atfeder.

Bergson ‘Yaratıcı Evrim’ isimli eserinde ‘Eğer içgüdünün içinde uyuyan bilinç uyansaydı, pratik halinde ortaya çıkacağına, dışarılaşacağına(zahirileşeceğine) idrak halinde içerileşme (Batınileşme) olur idi. Eğer, biz onu sorguya çekmeyi  bilseydik ve o cevap verebilseydi, bize hayatın en samimi sırlarını teslim ederdi.

İç güdü ; insana kadar gelen hayat hamlesi içinde hayvanlar hiyerarşisine hakim olan kuvvet . Heyhat ki, insan hayvanlıktan çıktığı günden beri, şu görünür parlaklığına rağmen gerçek körü olan zekanın boyunduruğu altına düşmüştür. Ah! Bir içgüdüye yeniden dönebilseydik.

Sezgi: ‘Intiuition’ nedir?

1- Somut Sezgi: İnsanın gözünü açar, açmaz, görüp kavrayışıdır. Burada his, hayal ve hafıza bir arada olup, birbirinden ayırt edilemez.

2- Pratik Sezgi: Bir inceleme sırasında, belirli olaylar gözden geçirilirken, bir şeyin, bir faydanın ve otoritenin boşunalığı  hakkında kanaat ediniş. Bu ‘spontane’ kendiliğinden bir karar olur. İnsanın içine ‘doguveren’ kanaat.

3- Tahlili (analitik) Sezgi: İki his hayal veya anı arasındaki farkı yahut aynılığı hemen kavrama. Hayaller ve tasavvurlar arasındaki ilişkiyi inceleyiş. [Puankare] [Poincare] ve Dekart [Descartes] tarif ettiği sezgi

4- Terkibi(Sentetik) Sezgi: Tahlil yapar ve yaparken bir ferdin veya şahsiyetin bütünü, külliyeti hakkında birdenbire edinilen kanaat. Bütün ile parça arasındaki bağ. Bütünlüklü görüş.

Spinoza’nın yüksek insan bilgisine esas saydığı sezgi. Sezginin içinde üç parça var: İhsas veya tahassüs(sensetion) (duygulanım), anı(suvenir), tahayyül(imagination) (hayal etme, bellekte canlandırma). Bu üç parçadan birincisi duygu (sens’uyu), ikincisi yani anıyı, Bergson çok kerebilincin aslı ve ağırlık merkezi sayar. Onun için anıyı, Bergson vicdan ve bilinç (conseience) karşılığı olarak da kullanır. İnsan, duygusu ile dışarısını. Vicdanı ile içerisini sezer.

Bu iki yoldan yapılan ruhi faaliyete ‘percevoir: sezmek’ diyelim. Tefekkür (raisonner) [fikirler] ve teemmül (reflechir) [etraflıca, iyice düşünme] ise, sadece tahlil, soyutlama ve genelleme faaliyetleridir. Bu faaliyetlerin ürünü ‘couvrir=kavramak’tır.

Bersgson, Sezginin düşünceden üstün olduğunu ispat etmek için sezmenin kavramaya daima hakim olduğu ile sözü başlar. Der ki: ‘Eğer duygularımız ve vicdanımızın sınırsız bir çapı olsaydı, iç ve dış sezme yetimiz sonsuz olsaydı, asla ne kavrama ne de düşünme yetisine başvurmazdık. Kavrama, sezmenin yapılmadığı durumda başvurulan beter bir ehven-i şerdir ve düşünme ancak iç ve dış sezişin boşluklarını doldurmak gerektiği oranda kendisini dayatır. (Şüphenin Sezişi).

‘Deneyeceğiz’ der; Bergson, ‘kendi kendiniz zaman içinde nasıl çözülüp açılıyorsa, öylece kendi iç hayatınızı, kendi değişik özelliklerinizi düşünmeyi deneyiniz. O zaman çeşitli hayaller fışkırabilirler.’

Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Tasavvufi literatürden de yararlanarak adlandırdığı şekilde ele almak bizim içinde uygundur. Bergson Batıniliğinde aşılan kademeler dört basamakta toplayabiliriz.

1- Ümmi Abdallık

2- Dünya işlerinde el etek çekme

3- İç dünyasına dönme

4- Tam ermişlik

1- Ümmi Abdallık

Asıl irfan ‘görünen’ ilimden ilişkiler kesildikten sonra erilecek gerçek ‘Batıni’ bilgiler olduğu için, tekke katılımcısının her şeyden önce, o zamana kadar pratik dünyada öğrendiklerini hiçe sayması, bildiklerini bilmesi, unutması yani ümmi olması istenir.

Bergson’un ‘zahiri’ ilimler, yani genel olarak pozitif ilimler ve maddeye, hatta düşünceye bağlı felsefeler karşısında takındığı tavır budur. Eski sofistik Yunan Felsefesi kahramanlarının ‘bildiğim, bilmediğimdir.’ Sokrat aittir. 23 asır sonra Bergson aynı düşüncelerde bulunmuştur.

Bersgson 1911’de ki Bolonya (Bologna) Kongresi’ne verdiği raporda şöyle ifade eder:

‘Filozof adına layık bir kimse bir tek şeyden başkasını asla söylemedi: Gerçeğe yakın bir şekilde söylemediği şeyi; henüz olsa olsa bulmaya uğraşır ve ancak bir tek şeyi söyler. Çünkü ancak bir tek noktayı görür. Bu da henüz bir vision(rüyet) [görüş] olmaktan ziyade bir contact(temas) olur.

Bergson’a göre ‘fizik ve kimya kanunları, hayatın ancak şart ve sınırlarıdır. Hayatın sebeplerini bize vermezler.’

Bergsonizm’in ilk ürünü ‘Zihni tembellik: La paresso intellectuelle’dir. Bu ‘manevi tembellik’ bizde de şimdi anlamsızlaşmış teknik seviyelerine geldi. Edebiyat, sosyoloji, felsefe’de ‘Ümmi Peygamberliği’ Kant ve Bergsoncu  Abdallığı ihya’dan başka bir şey olmamıştır. Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın bu konudaki yaklaşıma katılıyorum

2- Dünya işlerinden el ayak çekme

Bilindiği gibi inkardan sonra tasavvufta gelen aşama ‘çile’dir. Müslümanlıkta çile doldurma, Hıristiyanlıkta ‘tarik-i dünya’lık denilen şey, görünen dünyanın gösterişine kapılmış nefsi gerçeğe eriştirmek için, o gün dünyadan soyutlamak demektir. Çile doldurmak, aynı zamanda manevi olduğu kadar maddi bir perhizdir de.

Fakat laik bir dervişlik olan Bergsonizm devamlı olarak maddeden ve pratikten kopuşmayı söylemesine rağmen, Bergsoncuların kendileri, hiçbir suretle, dünya zevklerinden kendilerini yoksun bırakmayı akıllarından geçirmezlik.

3 – Murakabe ve İstihareye Dalmak

Tarik-i dünyalık ( çilekeş dervişlik) niçindir? Bergson niçin her şeyi murakebeden bekliyor? Çünkü gerçeğe varmak isteyen Bergson, Hegel’in diyalektik delilli yolunu değil Leibnitz’in karşılaştırma yolunu tutar. ‘Şayet, içinde yaşadığımız dünyayı göz önüne alırsam görürüm ki, bu epeyce bağlantılı bütünün otomatik dikkatle determinite olmuş evrimi, kendisini bozan pratiktir. Ve orada hayatın biçtiği önceden görülmez hareketler halinde bizzat uzamaya yatkın şekilleri kendisi yapan pratiktir. O halde öteki dünyalarında bizimkine benzer olduğunu, orada da işlerin yanı şekilde geçtiğini zannetmekte yerden göğe kadar hakkım olur. (Yaratıcı Evrim kitabı s.271).’

Pratik kendi kendisini yapar ve bozar. Olay budur. Ve karşılaştırma bizi (daha doğrusu Bergson gibi düşünenleri) ‘nefsiyle karşılaştırma’ya götürür. Madem ki bizim benliğimizle dış dünyanın mahiyeti aynıdır; o halde niçin dünyalarla uğraşarak boş yere yorulalım. Bu uğraşma ki, bizi zekaya esir ederek süreden uzaklaştırır. 

Onun yerine nefsimizi murakabeye dalarız, olur biter. ‘Bütün, ben ile aynı tabiattadır ve o, ancak kendi kendisini gittikçe daha tam bir derinleştirme ile kavranılır.’ (Fransız Felsefe Derneği Bülteni, 1903, Metafizik Maddesi)

4-Ermişlik

Münzevi bir kafa ile içe dönme hali Bergsoncu Sezginin en uygun beşiğidir. Orada artık soyutlama ve genelleme durur. Bergson’un bu son aşamaya erişmek için kullandığı sezgi, kendi itirafı ile artık bir ilahiyatçının algılaması türünden metafizik bir şeydir. Der ki; ‘Zaten bir metafizikçi, bir ilahiyatçı yoktur ki, tam kusursuz bir varlığın her şeyi sezgicil bir surette, akıl yürütme, soyutlama ve genellemenin aracılığından geçmeksizin, ilme takılmayan kimse olduğunu onaylamaya hazır olmasın.(Değişmenin Sezilişi, s.25)

Madde ve Ruh yerine His ve Hafıza

Bergsonizm; ‘Olsun da görelim’ derken, adeta bir tür ‘ampirizm platonik’tir. Yani şeklen ampirik görünür. Ama Ampirikler (deneyciler) hiç olmazsa materyalisttirler. O ise ‘hayat hamle’cisidir.

Bergsonizm; ‘Olmadan bilemeyiz.’ derken, adeta bir tür ‘agnostik’(bilinemezci) finalist’tir. Yani, şeklen hayatın bizi hangi hedefe götüreceğini bu zekâmızla bilemeyiz derken, agnostik gibi yalnız eliyle tuttuğunu bildiğini söyler. Fakat agnostikler hiç olmazsa, kendi denemeleri ve laboratuarları sahasında materyalist ve pekâlâ nedenci(causaliteci)dirler.

Bergson ise, bütün nedenleri, hayatın hamlesiyle varılacak bilinmez bir hedefe yöneltmekle amacıdır. Amaç var ama biz bilemeyiz der. Özetle, her iki şekilde de söyledikleri gelir bir noktada toplanır. Bergson genel olarak her türlü kanunculuğu inkâr eder. Hayatta hiçbir biçimde, birbiriyle karşılıklı ilişkide bulunan sebepler ve sonuçlar zincirini kabul edemez.

O halde, biz hayatı anlamak içine ne yapmalıyız? Bergson’a göre: Her türlü zeka ve bilgisi gibi, ilimlerin keşfettikleri kanunları da bir yana atıp, bilinen inzivamıza çekilip, ancak o zaman, hayatın yakınlık ve sürekliliğin bize tecellisini bekleyebiliriz: ‘Zeka ve bilgi, pratik bakımdan hayatın büyük bağlantıya dönmeliyiz.’ (s.96)

 

Mehmet Özgür Ersan

 

 

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..