- Kategori
- Blog
Beşiktaş Seyr-i Derya ve İstanbul toplantısı

Yine toplantı, yine İstanbul, yine arkadaşlar… Ve… Yine ben yollarda…
Can dostum Sema Şener, en içten haliyle, gönülden ‘’hadi gel Ayşen’’ dediğinde; içimdeki özlem rüzgârlarının delicesine estiğini fark ettim. Onca yol, onca saat görünmedi gözüme.
‘’Uçakla gel ‘’demesine rağmen, yollarda saatler geçirmeyi göze aldım da uçağa binmeyi asla! Korkuyorum arkadaş… Korkuyorum!
Yalnız uçaktan değil! Her şeyden korkar oldum son zamanlar!
Korkuyorum…!
Kendi güvenliğimden korkuyor isem nağmertim zira hayat yolunda, yol aldık haylice… Ha bugün ha yarın amma korkuyorum!
Çocuklarımın istikbalinden!
Kör bir kurşuna mazhar olmalarının vahametinden!
Terörden!
Sevdiklerimi teröre kurban vermekten!
‘’Terörle yaşamaya ALIŞACAKSINIZ!’’ diyebilen zihniyetten!
Korkuyorum arkadaş!
Günün ilk ışıkları ile İstanbul’a girdiğimizde; saatlerce süren yolculuktan daha fazla yorulduğumu hissettim, şehrin içerisindeki trafik karmaşasının içinde!
Kaplumbağa hızı ile Samandra’dan, Üsküdar’a 2 saatte ancak varabildim.
İstanbul…
Göremeyenlerin hayallerini süsleyen, görenlerin hafızalarında muhteşemliği ile yer edinen, içinde yaşayanların belki de her gün bin pişman olduklarını dile getirdikleri o güzelim şehir.
‘’İstanbul’un tarihi silueti kaybolmuş!’’ diyorlar…
‘’Fotoğrafın bütününe bakmak lazım’’ derler ya hep. Ben, İstanbul’un fotoğrafının bütününe baktığım gibi o fotoğrafın ayrıntılarını da görüp, bir nebze olsun İstanbul’un güzelliklerini içime sindirmeye çalıştım. Birkaç yılda bile ne denli değişmişti bazı şeyler. Yapılanma… Betona teslim oluş! Gayri nizami tarzda yerleştirilmiş irili ufaklı, ya da devasa binalar! Sanki insanın üstüne üstüne geliyor gibiler!
O binaların arasında bile gülümseyen minyatür gibi kalmış, sapsarı çiçekleri ile mimoza ağaçları. Domur domur çiçeğe durmuş erguvanlar. İstanbul’la özdeşleşen laleler… Boğazdaki gemilerin, gelin kız gibi süzülüşleri. Kız Kulesinin, narin görüntüsü.
Toplantı için Beşiktaş’a giderken, karşı kıyıdaki sarayların üstüne, arkalarında beliren kocaman gökdelenlerin gölgelerinin vurduğunu gördüm. Yine de denizin üstünde dans edercesine uçuşan martıları seyretmeyi yeğledim.
Geçen yaz ‘’Acımadı ki’’ kitabımızın son imza gününü yaptığımız, Eski Foça’dan beri görüşme fırsatımız olmamıştı arkadaşlarımızla. Bu arada Feyzan Aksan arkadaşımız ‘’Andon Ustanın Saatleri’’ isimli kitabını yayınlamış ve o günkü toplantıda da bizlere o güzel kitabını imzalayacaktı. Tam ben, Sema Şener, Şükran Okyay, Feyzan Aksan özlemlerimizi giderirken birbirimizle, Meral Yağcıoğlu,Neşe İleri ve Ahmet Balcı da geldi. En son Kerim Korkut’un da katılımı ile dost meclisinde, tatlı tatlı sohbet ederken, sohbet, muhabbet burnumuzdan geldi. Sema’ya oğlundan gelen bir telefonla, ne yazıktır ki Beyoğlu, İstiklal caddesindeki o menfur saldırının haberini aldık. Ne neşe kaldı, ne sinir!
Bu arada telefonlarımız çalışmaya başladı ardı ardına sevdiklerimizden. Herkes'' Evinize gidin, dolaşmayın ortalıklarda!'' diye kaygı ve endişelerini dile getiriyorlardı.
Yine de bunca zaman sonra bir araya gelmenin ve Seyr-i Derya Kafe’nin de güvenlikli bir konumda olmasının verdiği cesaretle, dost meclisini sürdürmeye karar verdik hep birlikte. Yine yeniden, buluşabilmek ve sağlık dilekleriyle ayrıldık birbirimizden.
Ha unutmadan! Ahmet Balcı’nın ‘’mürşide’’ leri konusuna gelince… Kendisine de belirttiğim üzere ‘’ Her babayiğidin harcı değildir, mürşide sahibi olabilmek.’’ Ahmet Balcı, nüktedan kişiliğinin yanında, verilen değeri hak eden ‘’ aile babası’’ niteliğini üzerinde taşıyan, centilmen bir arkadaş, kıymetli bir dost. Yine teşekkürlerimi sunuyorum MB’ye bir kez daha. Birçok değeri kendinden menkul arkadaşlara, dostlara sahip oldum geçen yıllar içerisinde Milliyet Blog sayesinde.
Sevgili arkadaşlarım, can dostlar; Başta Sema’m, Şükran’ım, Feyzan’cığım, Meral’im, Neşe’m, Ahmet Balcı, Kerim Korkut Bey ve Kuloğlu Ömer Bey...Hepinize, her birinize en içten sevgi ve saygılarım ve de yine buluşabilmek dileklerimle…
Korkunun ve terörün gölgesinden öte!
Ay Şen