Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '19

 
Kategori
Kitap
 

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Rus yazar Grigory Petrov'un seyahatname kategorisindeki eseridir.

Finlandiya'nın bataklık ülkesi iken nasıl beyaz zambaklar ülkesine dönüşdüğünü anlatır, Zamanında eğitimde ve askeriyede müfredata eklenmesi Atatürk tarafından emredilmiştir. Atatürkün'de sevdiği ve önerdiği bir eserdir.

Finlandiya devletinin ekonomi, eğitim ve politika açısından nerden nereye geldiğini, bir avuç aydının nasıl bir etki yaratabileceğini bir halkın ne denli kenetlenip yükselişe geçebileceğini anlatır.

Eser, bilimkurgu yada hikaye tarzında olmayıp gerçekleri konu aldığı için imkansız gibi görünen hayallerin, hedeflerin aslında düşünüldüğü kadar imkansız olmadığını çabalamanın ve kararlılığın ne denli güzel şeylere kapı aça bileceğinin bir kanıtı niteliğindedir.

Ölümsüz ve örnek alınası bir eserdir.

Johan Wilhem Snelman (Anne-Baba ve Çocuklar)

''Hayattaki düzensizliklerin en büyük nedenlerinden biri şudur ki, herkes hayatında refaha kavuşmayı arzu eder fakat hayatını terfi ettirmesini ve bizzat çalışma sonucunda hayatını daha iyi bir biçimde düzenleme ihtiyacını hissetmez - Lev Tolstoy                                           

Herkes hayattan birsey almak ister ama ona birşey vermek istemez. Çoğu kimse hayata menfaatçi. zorba ve asalak olarak atılır. Hayatın anlamını bu asalaklıkta ararlar. Böyle bir hayat anlayışı uzun yıllar boyuyunca acı içinde çocuklara aşılanır. Kimler Aşılar? Anne-baba!...

Bu telkinlerle yetişen çocuklar, büyüdüklerinde zorba, açgözlü, şehvet düşkünü, tembel ve vurdumduymaz olurlar. En sonunda artık hiçkimseye ve hiçbirşeye bağlılık duymayan duyarsız gençler çıkarlar. Bu tiplerde ülkeye millete karşı sevgi, yüksek düşüncelere ciddi uğraşlara saygı uyanmaz. Anne ve babalarını da içtenlikle sevmezler

Ne ekerseniz, onu biçersiniz...! Ne pişiriseniz, onu yersiniz. Eğer gençliğin ruhunu tarım yapılmayan bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırgan otları ve dikenler yetişir.       

Anne-babaların çocukların beyinlerini ve kalplerini işlemeden kendi haline bırakmaları, akla ve vicdana uygun değildir. Hatta böyle bir ihmal, ahlaksızlıktır, cinayettir. Çünkü çocukların iyi terbiye görüp görmemesi meselesi yalnız anne-babayı ilgilendiren bir mesele olmayıp aynı zamanda toplumu ve devletide ilgilendiren hayati bir meseledir.

İstediğiniz kadar mükemmel anayasalar yapın, Özgürlükler alanında halka dilediğiniz kadar haklar tanıyınız. Sosyalizm ve ya Liberalizmin sihirli gücüne dilediğiniz kadar inanın. Eğer çocuklarınız gerektiği şekilde eğitim almazsa hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal haklar var olmasına rağmen toplumsal hayat yinede sönük ve ruhsuz olacaktır. 

Bu nesilden gelen memurlar bencil ve uyuşuk devlet adamları ise politik madrabaz olurlar. Politikacılar çıkar peşinde koşar. Okullar yeni neslin bilincini körelten bir yer olur. Karanlık mağaraya döner. Basın sokak kadınlarının albümlerine döner. Tok veya aç olan halk kitleleri ise kendilerine yabancı olan herşeye, özellikle varlık sınıfa mensup insanlara karşı nefret, kıskançlık ve intikam duyguları beslemeye başlarlar.'' 

Johan Wilhem Snelman (Köylüler, İşciler ve İmalatcılar)

''Her çağda ve her bölgede halk kitleleri sabır ve tahammül göstermeye mecbur bırakılmıştır. Zorluklara ve yoksulluklara katlanmak, halkın zorunlu bir görevi gibi kabul edilmiştir. Her vesileyle halka saldırılır ve hor görürler. Herzaman ve heryerde hep aynı şeyleri söylemişlerdir.

'Halk sarhoştur, tembeldir, çalışmak istemez, kabadır. açgözlüdür, kavgacıdır, öfkelidir, söz anlamaz...''  ama hemen ardından eklerler; ''Milletimiz ne kadar büyük olduğunu sabır ve tahammülle göstermiştir. Aç kalır, soğukdan donar, pislik ve yokluk içinde yaşar; ama asla şikayet etmez, bunlara katlanmasını bilir.'' 

Bunlar, milletin sabırlı ve tahammüllü oluşundan coşkuyla söz ederek milletin bu mecburiyetini bir din konusuna yükseltirler. Zaten İsanın dininide sabır ve tahammül dinine dönüştürmemişler'midir?'' 

Snelman, bu sabır ve tahammül ibadetinden nefret ediyor ve her iki tarafada kızıyordu. Öncelikle bütün özgürlükleri, mutlulukları ve zenginlikleri kendisi için isteyen ama halka ise en büyük sefalet ve mahrumiyetlere karşı tahammül etmeyi tavsiye eden burjuvalara ve seçkinci devlete kızıyordu. Sonrada kendisine dayatılan bu mecburiyete tahammül ettiğinden dolayı halka kızıyordu. Halkın düşünce uyuşukluğuna maddi ve manevi sefalete, hukuksuzluklara ve sefalete alışmış olmasına kızıyordu... 

 
Toplam blog
: 34
: 88
Kayıt tarihi
: 15.10.17
 
 

Kocaeli Gebze'de doğup büyüdüm kalabalıklar içinde yürümenin o tuhaf çekiciliğini seven birisiyimdi..