Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Bilginin efendisi...

Sabah sabah kargalar daha kahvaltısını yapmadan biraz felsefe yapalım. İsterseniz kendimce kotardığım bazı açıklamaları yaparak konuya başlayayım: İnsan, şeylerin doğası hakkındaki bilgiyi duyu organları aracılığıyla elde etmektedir. Aklın daha geniş anlamda ifadesi olan zihin ise elde ettiği dış dünya verilerini saklayıp koruyan, anlamlandıran melekedir. Özne ile nesne arasındaki ilişkiyi kavramak olarak adlandırabileceğimiz bilgi edinme süreci ile insan aklı düşünerek olgular arasında anlamlı sonuçlara varır.

Burada kulağa basit gelen ama merak ettiğim bir konuyu sizlerle paylaşmak isterim. Soyumuz yaşam macerası boyunca varoluşunu evrim(değişim) kavramı sayesinde koruyorsa zihin dış dünyadan elde ettiği şeylerin bilgisini nasıl güncellemektedir?

Yukarıdaki soruya vereceğim cevap kısaca şöyle: Zihnimizde saklanan bilgiler değişim süreci boyunca ait olduğu dış dünyaya fiil olarak geri döner. Harekete geçmiş düşünce diyebileceğimiz insan eylemi zihne ait şeylerin bilgisini doğada sınayarak yeniden üretir. Dış dünyada fiilen sınanan şeylerin doğası insan aklında anlamlı sonuçlara varmak üzere zihnimizde tekrar yerini almaktadır. Bana kalırsa değişim dinamiğini ya da fikirlerin gelişmesi olgusunu kısacası tüm doğayı kavrama çabasını insanoğlu evreni zihninde yeniden yaratıp ona anlam vererek sağlar. Eylem bu değişim sürecinde akılla el ele vererek tutarlı bir yöne doğru yürümeye çalışır.

İşte bu tür aydınlanma çabasını evreni daha iyi anlamak olarak da görebiliriz. Öznenin kendisine sorduğu, aklında yarattığı sorularla çözüm aradığı ve soylu bir merak duygusunun bu sorulara eşlik ettiği felsefe disiplini bilginin efendisi olma yolunda zihnimizin en büyük yardımcısı sayılabilir. Hatta ve hatta bilimlerin bilimi diyebileceğimiz paradigma koyan düşünbilimdir.

Varlığımızın mümkün kıldığı her şey hakkında bilgi sahibi olma merakı insan doğasının düşünen yanının göstergesi aynı zamanda. Tarih boyunca her şeyden şüphe ederek doğruyu arama çabası insanlığın ortak bilgi havuzunu yukarıda andığım bilgilerle doldurmuştur. Önyargılar, dogmalar ya da kalıplar fikirlerin bu çetin savaşında diyalektiğin karanlık yanını teşkil etmektedirler. Bilginin kara maddesi diyebileceğimiz dogmatik düşünce hayatın özünde varolan, evrilip değişebilen fikirlerin aslında değişmez olduğunu savunarak inancı felsefeye dahil eder.Sadece sezilebilen, soyutlanmış bilgilerle kotarılmış metafizik; felsefi aklın her şeyden şüphelenen yönü karşısında inancın alanına sığınır. Bilinemezcilik düşüncesi dogmatizme karşı sunulan bu tür bir anti tezdir.

Zihnimizin usa vurarak pratiğe çevirip değiştirdiği dış dünya bilgisi varoluşumuzun metafiziğe karşı verdiği düşünsel bir tepki değil mi? Yüzyılların insanlığa bıraktığı miras aklın gerçeğe dayanan soyutlamalarla ayağı yere basan fikirleri yaşama kavuşturmasıyla mümkün olabilmiştir.

Felsefe disiplini bilginin efendisi sayılan ulusların ellerinde tuttukları en büyük silah. Üretim süreçlerini sanayi devrimiyle yetkinleştiren batılı uluslar akla önem vermeyen toplumlarla aralarındaki uygarlık farkını giderek açmaktadırlar. Küreselleşmenin getirdiği global köy sanrısı Medeniyetler Çatışması ile hayata geçen Batı-Doğu farklılığını gideremiyor. Günümüz dünyasının gerçeği kısaca şu: Ürettiğin bilgi kadar yaşamdan pay almaktasın...

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..