Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Bilinç’in “t” ve “b” hali…

Bilinç’in “t” ve “b” hali…
 

Bilincin tanımı çok çeşitli ve boyutlu olsa da, beni en çok düşündüren tarifi “insanın duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisidir.

Kabaca “toplumsal bilinç” ve “bireysel bilinç” olarak ikiye ayırabiliriz. Her ne kadar toplumsal ve bşireysel bilinç iç içe geçmişse de, insanın ve toplumun refahında hangi bilinç sisteminin ön planda olduğu belirleyicidir.

Küresel çetenin yönetim biçimi olan emperyalizme uygun olanı ise bireysel bilinçdir. Küresel çete, toplumlara dayattığı liberal yönetim sistemi ile bireyciliğin ön planda olmasını, bu yolla insanların içlerine dönük, kişisel çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan, sosyal yönü kısıtlı insanlar yaratmaya çalışır.

Ülkemisde 1950 den sonra büyük bir hız kazanan liberalizm akımı, Özal döneminde zirveye ulaşmış, bu gün ise olgunluk dönemini yaşamaktadır. Tabii ki küresel çetenin isteği kadar ve doğrultuda. İnsanların zamanlarının çok büyük bir bölümünü televizyon ve bilgisayar başında geçirdiği gerçeği ne kadar bireysel bilincin esiri olduğumuzun bir göstergesidir.

Oysa Türk milleti olarak gerek kültürümüzde, gerek dinimizde “toplumsal bilinç” sahibi olmamız ve o istikamette hareket etmemiz gerekliliğini bildiren bir çok söz vardır.

    Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Aldığın nefeste bile tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Anne – babanı sırtında kabeye götürsen hakkını ödeyemezsin.

Bunlar gibi bir çok örnek vardır ve bu örnekler gerek kültürümüzün gerek dinimizin olmazsa olmaz önerileridir.

Ülkemizdeki gelir dağılımına, insanların yaşam şekillerine baktıkça ne kadar kendimize ihanet ettiğimizi acı içinde görüyorum.

“Bu gidişin sonu Irak” başlıklı yazıma http://blog.milliyet.com.tr/Bu_gidisin_sonu_Irak/Blog/?BlogNo=219286 çok saygıdeğer bir okurumun yazdığı bir yorum beni derinden düşündürdü. Aşağıda aynen bu yorumu paylaşacağım. Ancak sakın yanlış anlaşılmasın. Benim değerli okurumu ve onun düşüncelerini eleştirdiğim falan yok. Sadece bir çok insanımızın hangi düşünce içersinde olduğunu, bu düşünce modelinin bizim bu günkü duruma gelmemizdeki etkisinin ne olduğunu siz okurlarla tartışmak istedim. İşte yorum.

Arabamla cep telefonumu yenileyemeyecekmiyim....??
Kim mani olacak ona....??? Cehape'mi... Hangi hakla.... Ben çalışıp didineceğim..... Ülke dahili ve ülke harici gidip bir sürü endüstriyel kuruluşa danışmanlık yapacağım.... Gerekirse uyumayacağım.... Kafa patlatacağım.... Dirsek çürütüp, kan çanağı gibi gözlerle sabahlara kadar soğukta kir pas yağın içinde bir konsept oluşturacağım olmaz denilenleri olur yapacağım karşılığında teşekkür yerine para alacağım ve zatın biri gelip bana cep telefonu ve arabamı yenileyemiyeceğimi söyleyecek.... Hemde bu asırda 1940'ların zihniyetini çekeceğim.... Hemde ben..... Yok beyim siz TÜRK MİLLETİ'ni çok aciz bellemişsiniz.... Bu gün öyle insanlar vardırki bu ülkede GOLDEN MASTER diye anılır azdır ama vardır. Bu arada belirteyim bunun üniversite eğitimi şunla bunla alakası da yoktur. Ancak 1940'ların kafasıyla bu günleri idame ettirmeye çalışmak hemde ben yaşarken hemde bana karşı hemde benim ülkemde...... Yok beyim yok.... Valla cıngar çıkar. Ben ülkemi 1940'ların zihniyetine ezdirmem....

Oysa ben yazımda “araba ve cep telefunu”nu sadece çarpıcı oldukları için örnek olarak vermiştim. Ülkem insanının din, örf, adet ve gelenekleri doğrultusunda birikimlerini en azından toplumumuzun yaşam seviyesi sürdürülebilir bir seviyeye gelene kadar çok da elzem olmayan kişisel ihtiyaçlar adına yabancı ülkelere vermesi yerine, ülke kalkınmasını destekliyecek yatırımlara dönüştürmesinin daha uygun olacağı düşüncemi belirtmiştim.

Şu bir gerçektir ki bu gün ülkemiz insanının % 1 i dünya standartlarının çok çok üzerinde, % 14 ü dünya standartlarında gelir ve yaşam düzeyine sahiptir. Geri kalan %84 ün çok büyük bir bölümü maalesef açtır. Tv. haberlerini veya gazete baş sayfalarını açtığımızda karşılaştığımız iç karartıcı olayların tamamına yakınının temelinde yatan sorun da budur.

Tabii ki insanlar hürdür. Tabiidir ki birikimini kendi istediği gibi değerlendirebilir. Buna hiçkimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak bu ülkenin dini, gelenekleri, örf ve adetleri ile yoğrulmuş, tabiri caizse “tüyü bitmemiş yetimin hakkını sırtında taşıyan” insanlarımızın harcanımlarını yaparken öncelikle onları yetiştirip bu güne getirmiş topluma borçları olduğunu bilmeleri, bireysel bilinçten kurtulup toplumsal bilince yönelmeleri gerekmez mi?

14:30 2009-12-17

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..