Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '10

 
Kategori
Efsaneler
 

Bir Antalya Efsânesi

Bir Antalya Efsânesi
 

YARALI CEYLAN ve AVCISI

*”Sen bir ceylan olsan, ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni”
.................................Aşık Veysel

Dinleyin ağalar, dinleyin beyler
Eritir zamanı bu halkın gücü.
Özlem duyuyorsa kahramanına
Diriltir mezardan bu halkın gücü.

Dilsize söyletir, gösterir köre
Aminle, duayla dertlere çare
İsterse indirir doruktan yere
Çürütür tahtları bu halkın gücü.

Haydutlar kayadır, gelinler ırmak
Suları ortadan ayırır parmak
Kâh Dicle-Fırat’tır, kâh Kızılırmak
Arıtır çağları bu halkın gücü.
Arıtır da nazlı yârim, taa kudretten arıtır
Gönül imbiğinden geçer gider seneler
……Geyikli Baba, Tavus Hatun ya da Eyüp Sultan’ı
……Sarıkızı, Sarı Saltuk veya Merkez efendiyi
……Efsunkâr zamanın aralığından
……Efsâne efsâne getirir bize
……Çoğaltır umut umut bu halkın gücü.

Olmazı oldurur, yakar ateşi
Çevirir gülşene kızgın güneşi
İsterse on eder yedi kardeşi
Kurutur neslini bu halkın gücü

Bağlar çaputunu bağlar türbeye
Hızırı uğratır şehire, köye
Girer destanlara, girer öyküye
Yürütür orduyu bu halkın gücü.
……Yürütür de can gülüm, ta kudretten yürütür
……Gönül sultanıyla geçer gider mevsimler
……Mevlâna, Yunus ve de Pir Sultan’ı
……Bardaklı Baba, Sarıca Kız ve Emir Sultan’ı
……Devr-i devranın tam ortasından
……Öylesine şahane getirir bize
……Sağaltır hikmet hikmet bu halkın gücü

Hoca Nasrettin’le düşün düşün gül,
Karagöz, Hacivat başında püskül
Kül atar haksıza ocağından kül
Sırıtır yüzüne bu halkın gücü

Seması, semahı, halayı, sazı
Çilekeş anası, gül yüzlü kızı
Karanlık gecenin iri yıldızı
Kırıtır, salınır bu halkın gücü

Evliyâsı, enbiyâsı, ereni
Kaz Dağında, Kop Dağında cereni
Seğmeni, efesi, dadaş, yâreni
Farıtır birliği bu halkın gücü
……Farıtır da ay balam, taa kudretten farıtır
……Gönül dergâhından geçer gider takvimler
……Battal Gazi, Hüdai sonra Şeyh Galip’i
……Zincir Bozan Mehmet Bey’i, sonra da Abdal Musa’yı
……Akreple yelkovanın dünyasından
……Bir Yivli Minare, bir tekke, bir kubbe getirir bize
……Kısaltır ayrılıkları, anlatır dil olup dilime,
……Anlatır ay kızım, can oğulum işitin hele:
Karamanoğulları devrinde,
Beyler beyi Alanya Beyi'nin
Gaybi adında bir oğlu vardır.
…..Sığmaz ele avuca,
……..İşi gücü
……….Geçit vermez dağlarda
…………At koşturup
……………Cirit ata bir oğul…
…………….Geyik avı peşinde
……………….Zirvelerde yata bir oğul…
…………………Yüreği sadağında
…………………..Sevdasını okuyla
……………………Susmayıp anlata oğul…
Bey oğludur, Toroslarda nam salan
Şu dağ senin, bu dağ benim dolaşan
……..Günlerden bir gün
……….. Bir alageyiğe rastlamış.
…………..Arkasından yıldırım hızı ile at sürmüş,
…………….Ancak yakalayamıyacağını anlamış
………………..Anlamış anlamasına
…………………..Başlamış Veyselce söylenmeye:
“Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı
Vursam yaralasam söz ile seni

Kurulma sevdiğim güzelim deyin
Bağlanma karayı alları geyin
Ben bir çoban olsam sen de bir koyun
Seslesem elimde tuz ile seni

Koyun olsan otlatırdım yaylada
Tellerini yoldurmazdım hoyrada
Balık olsan takla dönsen deryada
Düşürsem toruma bez ile seni

Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görsem idi göz ile seni
……………Dedikten sonra, evet sonra;
………………Yayını germiş,
…………………Okunu fırlatmış…

Ok
Bulur
Hedefi
Fakat o ne?
Yıkılmaz geyik
Hem de tam aksine
Koltuğunun altında
Bey oğlunun oku ile
Akar kanı, koşmaya başlar
Geyik önde yiğit arkasında
Aşarlar dere, tepe, düzlük, ova

Bir geçite gelirler ki, soluklanır Beyoğlu
Ve gene seslenir Veyselce:
….Bu dağlar avcumun içidir benim
….Arar da bulurum iz ile seni
….Düşmüşüm peşine asla vaz geçmem
….Bu yorgun, bu sakat diz ile seni
……..Alanya dağları dar gelende oy
……...Dim Çayı, Alara, har gelende oy
……...Gümüş saplı okum zor gelende oy
……...Tanırım ağlayan yüz ile seni

*
Efsane bu ya;
Ta Alanya Dağları'ndan
Elmalı yöresine geçerler…
………….Elmalı Ovası'nı
……………Bir uçtan bir uca geçen
…………….Yaralı alageyik
………………Sonunda,
………………..Bugünkü Tekke Köyü'nde bulunan
…………………Abdal Musa Dergâhı kapısında
…………………..Kaybolur gider.
Beyoğlu
Kan ter içinde
Dayanır dergâhın kapısına…

Birkaç derviş onu karşılayarak,
………….Ne istediğini sorarlar.

Anlatır Beyoğlu olup biteni
Anlatır bir iyice nefes nefese.

“Derviş baba, bir yaralı cerenim var burada
Saklamayın, yol gösterin, bana gelsin naz ile
Nice yollar, nice beller aşa aşa gelmişiz
Kapınızdan içeriye giriverdi hız ile
Beyoğluyum Alanya’dır meskenimiz yurdumuz
Doğru söylen, aldatmayın, ey Hak diyen öz ile”

Dervişler:
- Biz, böyle bir Alageyik görmedik, derler.
Israr eder Beyoğlu,
………….Bağırır,
…………....Çağırır
Büyüdükçe büyür çekişme…

Hayırdır diyerek
……Dergâhın kapısına
………….Nur yüzlü yaşlı bir şeyhtir
……………..Abdal Musa çıkar gelir
…………………Sorar:Gürültüyü kim
……………………Eder düşünmeden?

Anlatırlar.

Ve
Bir tebessüm, bin ışık yağmuru
Yağmurudur yağar bakışlarından
Bakışlarından açar nar çiçekleri,
Çiçekleriyle portakal ve limon kokusu sarar çevreyi
Çevreyi can kırmızısında elma
Elma yeşilinde aşk ve gizem doldurur
Doldurur da doldurur…

Açar, aralar Abdal Musa cübbesinin önünü,
Koltuğunun altına saplanmış oku göstererek:
- Oğul, atttığın ok bu mudur? der.

………..Tanır Bey oğlu oku görür görmez, tanır…
Birazcık da utanır.

- Evet bu.. Benim okum.
Onu, sapındaki gümüş halkasından tanıyorum.

Böyle der
Ama, kendinden de geçer…

Artık bundan sonra
Bu dergâhtan onu kimse ayıramaz.
Unutur adını, sarayını unutur.

Abdal Musa'nın
Kaygusuz Abdal adında
Bir dervişi olup çıkar,
…………..Dervişlikten de öte
……………Onun gerçek bir ozanı olur.

Der ki:

”Hind'den bezirgânlar gelir yayınır,
Pişer lokmalar, açlar doyunur,
Aşıkları gelir bunda soyunur,
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya..”

Yunus için Tapduk Emre ne ise,
Kaygusuz Abdal için de
Abdal Musa odur dostlar…

Mustafa CEYLAN

(GÜLCE EDEBİYAT AKIMI-Bahçe)
Not:
*Alanya beyinin oğlu 'Beyoğlu'nun ilk adı GAYBî olup, bu olaydan sonra, Abdal Musa dergâhına düşüp eriyende adı:
KAYGUSUZ ABDAL olmuştur...
Hani şu 'kaynatırım kaynamaz diyen Kaygusuz var ya, hah işte o...'

 
Toplam blog
: 28
: 2100
Kayıt tarihi
: 14.04.09
 
 

1952 ankara-Elmadağ doğumluyum. 1975 yılında A.D.M.M.A' den makina Mühendisi olarak mezun oldum. 2..