Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir Baba'nın Feryâdı !..

Bir Baba'nın Feryâdı !..
 

Onbeş yıldır görmediğim çok değerli bir dostumla dün, Face book'ta karşılaştım.

Eski bir arkadaşımla rastlaşmanın mutluluğunu yaşayacaktım ki O'ndan aldığım kara haberle dünyamız kararıverdi.

Üç sevimli kız evladı vardı...

Kırşehir'de üniversite'de çalışırken, komşum olan ve ''yediğimiz-içtiğimiz ayrı gitmeyen '' aile dostumun en büyük kızı, elimizde-avucumuzda büyüyen dünya güzeli Gülden , ülkemizde acımasızca bir yarışa dönen ; gittikçe de ''kör düğümleşen başıbozuk bozuk eğitim çarkının '' kurbanı olmuştu.

2001 yılında 3. kez girdiği ÖSS 'de başarısız olduğunu gören Melek Gülden, yaşamına son vermişti...

Aradan geçen yıllar, acıların üstüne biraz kül serpse de bizim için çok yeni ve yıkıcı bir kara haberdi...

Babası olan dostum, dürüst ve sevimli kişiliğiyle gönüllerde taht kurmuş, Ahi'lik felsefesine inanmış bir esnaf olduğu gibi, Kırşehirin en iyi bağlama ve ud çalanı;en güzel ''türkü çığıranıydı ''...Üç evladı için de örnek gösterilen çevresine de hayat veren bir babaydı.

Bu acıyı hiç hak etmemişti !..

Okulların yeni açıldığı bu günlerde, okul ve dersane arasında preslenen yavruların zor durumunu yeniden algılamak ve çözüm yolları üretebilmek ;ders almak adına acılı babanın, kaleminden bana yansıyan yazısını, aynen yayınlayarak sizlerle paylaşmak istiyorum.



OKUMAK MI ?.. ADAM OLMAK MI ?..


Anneler, Babalar, teyzeler, amcalar, gonu, gomşu herkese sesleniyorum !..

Sevgili gençler..Yaşam bir kavramdır benliğinizde.Bu kavram, size yönünüzü, yolunuzu nerede olduğunuzu, nereye gideceğinizi, gerek kendi hür iradenizle, ebeveynlerinizin yaşamınızda çizdiği yol, ya da çevrenin itelemeleri ile belirledikleri yönde gidersiniz.
”Ay senin çocuk kaç puan aldı”..Ya! falancanın çocuğu bilmem nereyi kazanmış ve onlarca telefon;“Çocuk bir yeri kazandı mı?” Hiç kendi başlarına bırakmazlar sizleri.Bir kaç saate sıkıştırılmış sınav süresi yeni bir hayatın başlangıcı yada bir yıl sonraya erteleme…


Ve Benliğinde kazanamamanın çökeltisi…


İşte biz bu iteleme sonucu olanlara ister kader diyelim, ister o günkü şartların gereği diyelim. Neticede bu yol onları ister istemez bir yerlere sürükler. İmtihan öncesi okunmuş su içirip, yatırlara ip bağlayıp, okunmuş buğday koyarlar ceplerinize. Aman yavrum Ayet-el Kürsi’yi, bir de Üç Kulhü bir Elham oku…Herkes şöyle bir geriye baktığında yaşamın insanı sürüklediği yolları, çizdikleri taşlı dikenli yolların güzergahındaki mücadele performansında hiç yeşillikler çizmemişlerdir.Başarmış bir avuç çocuk örnek gösterilir..”Falancanın çocuğu” Nasıl bir rekabet ölçüsüdür bunu çözemedim doğrusu.Her çocuğu, aynı ibreyi gösteren terazinin kefesine itelemek..
Halbuki bazen sizi size bıraksalar, hayatınızda cidden kendinize göre yaşadığınız ya da
çizdiğiniz mutlaka yeşillikler de vardır, mefkurelerde. Hatta mali hülyanızda pembe ışıkların yandığı, loş atmosferlerin olduğu anlar neden olmasın ki çocuklar.Bu yüzden de, senin kapasiten nedir?hangi okullara gidebilirsin?tercihlerin nelerdir?onlar için bu önemli bir olgu değildir.Kazansın da neresi olursa olsun.Ben görmedim yavrum görsün.”Benim çocuğum da kazandı”. ”Benim öğrencim kazandı”.Yazın apartman boyu devasa listelere“bu da kazandı.” İmajı ile, bu toplumun baskısının esiri ve de aile ekonomimizin ne durumda olduğunu bile hesaplamadan nereye kadar gideriz?

Girsin girsin canım, üçüncü – beşinci defa girsin.Ta ki kazanana kadar..Yapmayın etmeyin vallahi yanlış yapıyorsunuz..Platonik iç dürtüye dayanan bir reaksiyona sokmayın onları.Sizlere öğüt veren büyükler, taşlı dikenli yollarla başlarlar hep konuya.Şahikalarda yılanların ve kartalların olduğundan..Tamam da bunlar hep gözlüklerini koyu renk seçen insanlardır.İşte onların bir rekabet ortamına kapılarak “benim çocuğum da kazanmalı” Sloganıyla hayata bakış açısı da bir korku ve kuşku titremesi ile kara gözlüklere yansımasıdır.Hiç neşter atmazlar duygularının derinliğine.Sizin ruh haletinizi hiç düşünmezler. Hayata bazen şeffaf gözle de bakılmasının gerektiğini bilmezler.Ya da ellerinde pişturi dişi çekilecek kişi ararlar dişi ağrıyan..Kendilerini iteleyici sananlar, Her ağlayanın dişinin sancıdığını zannederler.Ya da, hamaset duygularıyla ellerinde pişturi, iyiyi, doğruyu yaptıklarını zannederler.
Yahu zaten biteviye mücadeledir hayatın derinliklerinde yatan..Bir meşakkattir tabi ki yaşam..Bir hamur teknesidir iki sağa bir sola dönen mikserin.Siz, o tekneye;Unu, mayayı, suyu, tuzu, vitamini belirlenen oranda koymayın da bakın ne oluyor o hamurun hali.Ya da pişen ekmeğin.Bunun bilincinde olmayan kaç kişi sayarsınız.Peki ya, uygulayamazsanız?. Sonucuna da katlanacaksınız elbette..Tabi ki kimse; “saldım çayıra Mevlam kayıra” demiyor kuşkusuz günümüz koşullarında. Bazen bir ud’un nağmesinde, bir kemanın içten sesinde, kanaryanın küçük ötüşlerinde, bir güvercinin kanat çırpışında, bir kardelen çiçeğinin kış güneşini selamlamasında, sevginin ve hoşgörünün pırıltılarını aramak, kendi yarattığımız, içinde bulunduğumuz, küçük ama güzel ortamlarda mutluluğun seremonisini hissetmek ve hissettirmek çok mu zor o yavrulara? Eğer istiyorsanız Ayet-el Kürsi’yi, üç kulhü bir elham’ı sadece o gün değil de her zaman okutmak çok mu zor?
Türkiye’de şu anda kaç bin Gıda, Ziraat, Veteriner, Uçak, Makine, Jeoloji mühendisinin,
kaç bin Öğretmen adayının, Kaç bin, bir sürü bölümü olan meslek yüksek Okulu mezununun potansiyel işsiz olduğunu anlatmak çok mu zor.?

Sadece Kırşehir’de kaç adet internet Cafe, kaç tane kahvehane olduğunu anlatmak çok mu zor?Bir sınavı Kaybetmenin hayatın sonu olmadığını, kazanmanın da daha yolun başının olduğunu her şeyin kazanmakla bitmediğini anlatmak çok mu zor?Her yıl yaklaşık bir milyon sekiz yüz bin kişi imtihana giriyor.Bunların sadece üçyüz-üçyüzellibini kazanıyor sınavı.İstediği yeri kazanan kişi sayısı ise istatistiklere göre bu rakamın yaklaşık % 20-30’u.Amacım karamsar tablo çizmek değil ama bu bir gerçekler zinciri…

Siz buna ister maarif ya da YÖK sistemi deyin, ister dershanelerin ticari ve rekabet anlayışı deyin, ister toplumun baskısı, isterseniz ebeveynlerin kazanmalı saplantısı deyin.Peki bu baskılardaki o yavrunun yeri nerede.?..O da, aman , Ailemi mahcup etmeyeyim. Onca masraf edilmekte bir yeri kazanmalıyım kuşku ve korkusu içerinde bir heyecan ve hırs girdabına kapılmakta..Ben çok anne ve baba biliyorum ki; Çocuğu iki yıllık
bir yüksek okulu kazanmış, kazandığı okulun geleceği ile ilgili fazla bir garantisi yok!hatta o okul ile içeriği hakkında bilgisi bile yok.

Diyor ki ebeveyn ; evden gitsin.Şu, evde yarattığı (kazandım kazanacağım polemiği) sitresi bitsin. kendi ayağının üstüne basacakmış bassın. Adam olacağım diyor olsun. Nasıl bir itelemedir ki bu? Böyle nasıl adam olunur bilmiyorum…
Onlarca dershane yöneticisi, kazanan öğrencisine sevinip, kazandığı yeri ve derecesini yazarak nasıl onları deşifre edip isim ve fotoğraflarını yayınlıyor ise inanın kazanamayan öğrenci için de o kadar seviniyordur..Zira , kazanamayan öğrenci de onlar için yeni bir imtihan sürecinin ticaret kaynağıdır.
Ben de sizler gibi, çocuğumu imtihana götürürken elini tuttuğumda, elindeki titreyişin onun kalbiyle benim kalbimin aynı oranda attığını yaşayan bilen ve hisseden bir Babayım..
Ve dahası, kimsenin yaşamasını istemediğim çok şeyleri de yaşadım !..

Kaldı ki ‘O’ Çocuğuma hiçbir baskı hiçbir ön şart koymadığım halde en büyük acıyı yaşadım ya da yaşattılar !..

Hani bazen arabanız çalışmaz da marş basmayınca kaputu açarsınız.Bir aracı aracınızın yanına çekip ara kablosu ile aküye bağlayınca, o aracın akımı sizin aracın motorunu çalıştırır İnanın onun da karmaşık bir telaş ve düşünce içerisinde olduğunu biliniz..Vallahi motoru stop eden araba gibidir o an..Sizin elinizden onun kalbine giden bir şarj olur ki bunu yavrunuz inanın zaten hisseder.Bu bir şevktir ona verilen.Bu bir moraldir ona nakşedilen..O anı yaşamak farklı bir duygudur onlara hissettirilen.İşte kazanmak ya da kazanamamak. Başarmak ya da başaramamak inanın hiç önemli değil.O da biliyor ki birkaç saate sıkıştırılmış bir gelecek..”Olmak yada olmamak.”.”okumak mı adam olmak mı” O Saatlerde, sadece O’na verilebilecek bir motivasyon. Anne, Baba, o esnada gelen hala teyze, arkadaş dost gibi.Peki ya olmaz ise?..İşte, umut tacirlerinin eline düşmek gibi..Yeni bir dershane, yeni bir hoca..Sana hazırlanmış o malum ders odası ve günler, aylar, Yeniden Haziran ayını bekler gibi…
Ayet-El Kürsi , Üç kulhü bir elham gibi yürekten okunan ama son ana bırakılan. Bunlar da zaten hayatın bir parçası değil mi Allah Aşkına?..Çocuğumuzu Askere gönderirken, Sünnet ettirirken, evlendirirken, yeni bir işe girdiklerinde, olası bir gurbete gönderdiğimizde. Arkasından bir tas su dökmek gibi.son ana bıraktığımız.Su gibi gitsin gelsin diyerek.Hep aynı duygular ve düşüncelerin örtüşmesi değil mi?.Bu olgular, yukarıda yazdıklarımın sonucu inanın..Ve aynı seremoni belleklerimize kazınan?
Peki; Sevgili anneler, Babalar, Dershane yöneticileri, konu, komşu, eş, dost sizlere soruyorum.?”

Okumakla, Adam olmanın apayrı şeyler olduğunu” Anlamak ya da anlatmak çok mu zor Allah Aşkına?..
Benim acım bende kalsın. Gerisini siz bilirsiniz. Benden söylemesi...
Sayfalar dolusu çok yazdım..Bu da feryâd-ı figânlarımdan biridir..(S. Süel )

**************


Sözün bittiği yerdeyim !..

Diğer yavrularına uzun ömür diliyorum.



 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..