Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '16

 
Kategori
Yurtdışı Tatil
 

Bir Cenova Macerası...

Bir Cenova Macerası...
 

Bocadasse-Cenova


Yıllardır yurt dışı gezilerinden döndüğümde, yaşadığım-gördüğüm ilgi çekici şeyleri MB de yazarım. Ancak, son birkaç ay içinde Madrid, Frankfurt, Cenova gibi Avrupa’nın çok güzel ve görülesi kentlerine yaptığım seyahatleri anlatmak için gerekli olan ruh haline bir türlü giremedim

Çünkü aylardır ülkenin dört bir yanında yaşanan terör olayları, sonu gelmeyen şehit haberleri, çocuk-kadın tacizleri, şiddet ve cinayet haberlerinin acısıyla elim, güzel ve keyifli şeyler yazmaya gitmedi.

Ancak ne kadar ilginç şeyler yaşarsam yaşayayım, eğer yazmazsam zaman içinde pek çok şeyi unutuyorum. O yüzden hem unutmamak, hem yaşanan kötü olaylara karşı yaşam enerjimi korumak, hem de hayatın çirkinliklerine karşı bir manada direnç göstermek adına, hoşluklarla dolu Cenova seyahatini anlatmak istedim.

Seyahati aylar önceden planlamıştım; Kız kardeşim, uçak bileti, kalacağımız otel, gezilecek görülecek yerler. Ama tüm hazırlıklarımızı tamamlayıp Atatürk Havalimanı'na geldiğimizde maalesef bizi çok kötü bir sürpriz bekliyordu.

Kızkardeşimin pasaportundaki bir sorun nedeniyle görevliler onu uçuşa kabul etmeyince ikimizde müthiş bir hayal kırıklığına uğradık. Onun bu yolculuğa çıkamayacağını anlayınca ben de bu seyahatten vazgeçmek istedim. Ancak özellikle kardeşimin ısrar ve teşvikiyle Cenova macerasını tek başıma sürdürmeye karar verdim.                  

Aylardan beri hayalini kurduğum ve 2 kişi olarak planladığım seyahate, yalnız devam edeceğim gerçeğiyle yüzleşince girdiğim şoku tahmin edemezsiniz. Çünkü hayatımda ilk defa, bu koşullarda, bu tarz bir geziye tek başıma çıkıyordum. O yüzden iyice artan endişemin üstesinden gelebilmek için uçakta bol miktarda alkollü içki tükettiğimi saklayamayacağım...:)     

Yaklaşık 2,5 saatlik bir uçak yolculuğunun ardından Cenova Cristof Colomb Havalimanı'na indiğimde hayli çakırkeyiftim, e bir hayli de sakinleşmiştim..:)

Havalimanından Principe Tren İstasyonu'na ve oradan yürüyerek Via Balbi'deki otelime ulaşmam yaklaşık yarım saatimi aldı. Odama yerleşip Türkiye de beni merak eden yakınlarıma iyilik haberimi verir vermez soluğu  dışarıda aldım.                                                                                                                    

Yanlızım ya, maksadım ayılmadan, endişelerim nüksetmeden(!) bir an önce geldiğim kente ve çevreye intibak etmek..:)                                                                                                                                

MÖ 5-6 yy.lara uzanan tarihiyle, Roma İmparatorluğu, Yunan, Kartaca gibi medeniyetlerin zenginleştirdiği pek çok kültür değeriyle Unesco Dünya Mirası listesinde yer  alan Cenova  (https://en.wikipedia.org/wiki/Genoa).  İtalya’nın en büyük liman şehri ve Ligurya bölgesinin de başkenti...

Geçmişi günümüze taşıyan yapıları, daracık sokakları, yeşil-sarı panjurlu rengârenk evlerin eteğini süsleyen tarihi limanı ile bence de harika bir kıyı şehri Cenova.

Via Garibaldi (https://en.wikipedia.org/wiki/Via_Garibaldi_(Genoa),  Piazza de Ferrari https://en.wikipedia.org/wiki/Piazza_De_Ferrari), San Lorenzo katedrali ((https://en.wikipedia.org/wiki/Genoa_Cathedral ) ve çevresi, Antik Liman, Galata museo del mare     ( http://www.galatamuseodelmare.it/ ), Acquaria di Genova ( http://www.acquariodigenova.it/ ) Cenova'nın öncelikle görülmesi gereken yerleri...Antik limandaki (Roman Polanski'nin 1986 yılında çektiği Piratesadlı filmden kalma) büyük korsan gemisi de müzeye çevrilmiş durumda.

İlk 2 gün şehir içinde, antik sokaklarda, meydanlarda gezdikten sonra 3. gün hedefim, Bocadasse( (https://it.wikipedia.org/wiki/Boccadasseadlı adlı sayfiye bölgesine gitmekti.       Otobüsle gidip kıyı şeridinden yürüyerek kent merkezine dönerken, sık sık verdiğim kahve molalarında, yeşil dağlara yayılmış renkli evleri, pırıl pırıl ağaçlıklı caddeleri, masmavi denizi ile Cenova ‘yı seyretmeye doyamadım.

Cenova’yla ilgili bilgiler toplarken Cinque Terre ve yakınındaki 5 balıkçı köyünün ve Portofino’nun mutlaka görülmesi gerektiği söyleniyordu. Oralarda gezenlerin anlattıkları ve paylaştıkları fotoğraflar öyle hoşuma gitmişti ki buraları ben de gezi planıma dahil etmiştim. Tren yoluyla buralara ulaşmak 2,5-3 saatimi alacaktı, ama teknelerle Cinque Terre’ye yolculuk etmek mümkündü. Heyecanla limana inip bir tekne turu ayarlamak istedimse de, ne yazık ki tekne turlarının Mart ayının sonunda başlayacağını öğrendim. Bunun üzerine daha kolay gidilecek başka ilginç yerler ararken, Camogli  ve Santa Margarita gibi rahatça gidebileceğim balıkçı köylerinin olduğu bilgisine ulaştım. 

Camogli son derece hoş bir balıkçı köyüydü ve Camogli’den tekneyle San Fruttuosa adlı antik koya giderken, denizden kıyıları seyretmek  tam hayallerimdeki gibiydi.

Santa Margarita, Camogli’dan daha büyük ve daha kentleşmiş bir yerdi. Harika bir doğası vardı. Orada öğrendim ki, Portofino ve Cinque Terre’ye gitmenin asıl en kestirme ve güzel yolu, San Margarita'ya gelmek ve deniz yolunu kullanarak oralara ulaşmaktı. Ama bunun için ayıracak zamanım maalesef kalmamıştı. Geri dönüş yolunda yeniden ve mutlaka bir kez daha Cenova’ya gelmeyi ve tekneyle o harika köylere gitmeyi kafama koymuştum.

4. gün Nervi’ ye gittim.(https://en.wikipedia.org/wiki/Nervi). Nervi de eski bir balıkçı köyü.       Kayaların üstündeki 22 dönümlük muazzam parkıyla, denize inen kayaların kenarına inşa edilmiş 2 km.lik gezinti ve seyir terasıyla, seyir teraslarının bağlandığı küçük limanıyla, inanılmaz güzellikte bir yerdi.                                                                                                                                                                

Trenle kent merkezine dönerken bir yandan denizden batan akşam güneşini izliyor, bir yandan buralara bir kez daha gelmem gerektiğini söyleyen iç sesimi  kayda alıyordum.

Seyahatimin son günü pazara denk geldiği için her yer kapalıydı. O yüzden sadece  turistlerin olduğu ve defalarca dolaştığım  sokak ve meydanlarda gezmektense, İtalyanların  yaşadığı  mahallelere gitmeyi tercih ettim.

Brignole İstasyonu’nun arka mahallesindeki stadyumun çevresinde akın akın maça giden insanlara, cafe ve büfelerden taşan neşeli kalabalıklara şahit olduğumda ve yine orada, hakiki bir pizzacı da Roberto’nun yaptğı enfes pizzayı afiyetle yediğimde,  “işte şimdi tam olarak İtalyanların arasındayım “ diye düşünmekten kendimi alamadım.

Ertesi gün İstanbul’a dönmek üzere havaalanı otobüsüne bindiğimde, bu seyahati  bir kez daha tekrarlamanın şart olduğuna çoktan inanmıştım.

                                                                               ....

Not: Eğer bir gün siz de Cenova’yı gezmek ve tanımak isterseniz,

1-THY ekonomik Cenova uçuşlarını kaçırmamanızı

2- Bilet alırken size sunulan seyahat sigortasının cazibesine kanMAMAnızı (!)                

3- Pasaportunuzun geçerlilik süresini dikkatle takip etmenizi(!)

4- Tüm şehri yürüyerek tanımanın keyfine varmanız için konaklayacağınız yeri Principe Tren İstasyonu ya da Brignole Tren istasyonu yakınında seçmenizi tavsiye ederim.

                                                                              ****

 

 

 

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..