Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '11

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir Daha Tövbe...

Bir Daha Tövbe...
 

"Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı statü,hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma,hastalarımı memnun edeceğime, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime,mesleğim dolayısıyla öğrendiğim küçük sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı ve sevgi göstereceğime dil,din, milliyet, cinsiyet,takım, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim." Meşhur Hipokrat yemini… Hoş, her mesleğin kendine göre yemini bulunmakta. Ancak günümüzde en çok bilineni Hipokrat yemini. Tüm doktorlar mesleğe başlarken bu yemini ederler.

Doktorluk mesleğine duyduğum saygı ve sevgi belki de ailemde ki doktor yakınlarımın çokluğundan olabilir. Ama benim için en önemlisi hayat kurtarmaktır. Lisede iken en büyük hayalim Tıp Fakültesiydi olmadı, olamadı. Asıl konu bu değil zaten. Yukarıdaki yeminde dikkat ederseniz “diplomanın bana kazandırdığı statü,hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma” şeklinde bir cümle bulunmakta…Gerçekten de öyle mi acaba?

Sonbahar ayından beri küçük ya da basit denilebilecek bir kırık olayının nasıl büyüdüğünü ve sağlık sorunlarına neden olduğunu gördükten sonra inancım sarsıldı. Artık doktorların (mesleğini seven, işini tam olarak yapan doktorlar hariç) bu mesleğin özünden koptuklarını ve tamamen işin maddi kısmıyla ilgili olduklarını anladım.

Televizyonlarda gün aşırı bir tıp rezaleti ile karşılaşmaktayız. Sonuçta pek çoğumuz belki de “işte devlet hastahaneleri bu duruma geldi” diye düşünmekteyiz. Bu, ilk bakışta çok da yanlış sayılmaz belki.

Ama benim yazacağım tamamen özel bir hastahane ,hani şu ultrason, röntgen çekimi 600-700 lira, MR, Tomografi çekimleri birkaç bin’den başlayan ultra lüks hastahanelerden biri. Başta İstanbul olmak üzere yurdun pek çok yerinde hastahaneleri bulunmakta. Zenginlerin, hali vakti yerinde olanların “Ay şekerim,…. doğumunu, ameliyatını …….hastahanesinde yaptırdık” diyerek birbirlerine hava attıkları, orta gelirli insanların ise uzaktan bakıp “keşke karımı, annemi, babamı bu hastahanede baktırtabilirsem, tedavi ettirtebilsem” diye gıpta ile baktığı, iç geçirdiği bir hastahane sözüm ona….

Sonbahar ayında, yakınımızın bu hastahaneye mecburen yolu düştü. Çünkü iş yerinde mesai saatlerinde ahşap zeminin ve basamakların doğru kurulanmamasından dolayı basamaklardan hızla inerken düştü ve bileğini kırdı. Kısaca “iş kazası” geçirdi.

İşyerinden hemen en yakın hastahaneye götürülüyor, hastahanede hemen müdahale ediliyor, röntgen çekiliyor. Ayak alçıya alınıyor. Tüm bunlar da bir profesör gözetiminde yapılmakta. Ne var ki bu Profesörümüz tek taraflı röntgen çekildiğini ve benzeri pek çok yanlışı anlamıyor daha doğrusu göremiyor. Sözünü ettiğim kişi ortopedist ve profesör….

Ayak alçıya alınıyor, kontrole gidildiğinde hastayı baştan savarcasına konuşmalar, beş yaşındaki çocuğu avutur gibi sarfedilen “Geçer, geçer” tipi sözler. “Bizim için önemli olan kırık kaynamış,ama bir kısım var ki daha kaynamamış fakat önemli değil ayağına bir bileklik takmak suretiyle gayet rahat yürüyebilirsin, ayakta yapılacak her türlü işini görebilirsin. İşe de başlayabilirsin”

Sonuç, yanlış tedavi….

Günler geçiyor, ayağın dayanılmaz ağrıları ve şişliği geçmiyor. Bunun üzerine bir başka doktora gidiliyor, tekrar röntgen alınıyor ve bu çıkarılan alçının aslında çıkarılmaması gerektiği söylenilerek tekrar alçıya alınıyor. İkinci alçıda da ağrılar ve şişlik geçmiyor ve o alçı da zamanı gelince çıkarılıyor.

Fakat, ayak felaket bir halde, ağrılar, sancılar ise devam etmekte. Bunun üzerine tekrar bir başka doktora müracaat ediliyor MR ve tomografi çekildiği zaman kırık yerin kaynamadığı bilakis kırığın birbirinden ayrıldığı, açıldığı, ayağı kaybetme noktasına gelindiği, bu durumda hemen ameliyat edilmesi gerektiği , ameliyattan sonra camwalker kullanılarak derhal fizik tedaviye başlanması gerektiği söyleniyor. Tendomlar kilitlenmiş durumda ayak kıpırdamıyor.

Bütün bunlardan sonra ne oldu Hipokrat yeminine? Bu kişi (yani ilk doktor) devlette çalışıyor olsa yerden yere vururuz. “Bu ne biçim doktor” diye… Bir hastasını neredeyse sakat bırakma derecesine getirmesine rağmen, milyarlar kazanmaya, insan küçümsemeye devam ediyor. Hastahane ise böyle bir olaya neden olduğundan dolayı özür dilemek yerine çeşitli bahaneler bularak halen daha doktoru savunmakta…

Tüm bu hataların hepsi kendini bilmez, ünvanının arkasına sığınmış, mesleğini tüccarlık zannetmiş, Hipokrat yeminini çoktan unutmuş, bir Profesör Doktor yüzünden…

Hayatımda hiç özel hastahaneye gitmedim. Çünkü güvenmedim. Bu son yaşadığım olayla özel hastahanelere olan güvensizliğim daha da arttı.

İşin sadece maddi kısmıyla uğraşan hastahanelere ve Hipokrat yeminini unutup tüccar kafasıyla çalışan doktorlara, Yazıklar olsun…

Not: Bu yazdıklarım tıp hizmetini metalaştıran anlayışı değiştirmek içindir.

 
Toplam blog
: 226
: 1337
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

1960 İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, yazı yazmayı, resim yapmayı ve yabancı dil'den Türkçe'ye..