- Kategori
- Şiir
Bir eski zaman yetimi
Bir çıngıraklı kapı sesi öter kulaklarımda.
Temmuz sıcaklarında Geceleri kutsal Mehlika altında
Yine yarım kalmış şiirlerimin
Ağlayan damlaları sızarken dizlerime
Yatak yastık Ve her şey karbonat tadında…
Sardunyalı kırık pencerelerde kadınlar ararım
Çatlak avuçlarını alnına dayamış
Beyaz çoraplı kocalar bekleyecekler
Gürültüyle açılırken çıngıraklı bir kapı
En buruk gülüşleriyle " Hoş geldin" diyecekler...
Oysa yoklar...
Hiç olmayacaklar...
Bir Fatiha kadar yakın
Bir ütopya kadar uzaklar...
Tahta kapılı pencerelerde rengi kızıla dönük sarmaşıklar
Ve hiç çiğnenmemiş gibi araları bir ömür kadar açık
Kederli kaldırımlar...
Hadi bekliyorum
Bir kadın bakır ibriğini yere düşürsün
Pala bıyığını aynada seyrederken
Tespihi dünyaya saçılsın bir adamın
Gürültüyle uyanayım
Kendimi çocuk sanayım...
Gıcırtıyla itilen kapı anneme açılsın
Eşiklere takılıp düşerken dizlerim
Babamın yüreği sızlasın
Oysa yoklar...
Hiç olmayacaklar....
* Bir sabah
Herkes uyuyorken beşiğinde
Onları Yusuf'un kuyusuna attılar...
Karyola altında gizli topumu patlatıp
Beni dünyaya kapattılar...
Nafile çırpınış! Ve heyhat!
Kendi sesini dinledi dudağımdan çıkan her feryat...
Çiçekli Vita kutularında sigara öldürdüler
Her gece pek çok ayak geçti de yüreğinden
Belaya giden akını yavaşlatıyor diyerekten
Ruhsatsız merdivenimizi caddeye döndürdüler...
Şimdi küt bir eşikle aleme açılır kapım
Merdiven paklardı pisliğimi
Şimdi kara, şimdi kirli tüm esvabım...
"Ah göklerin görünmez merdivenleri!
Hani,
Nerede annemin sabun kokan elleri...
Ey yerde gezen tüm yalnızlar!
Hepinize armağan olsun
Annemin yıkayıp tezgaha dizdiği yıldızlar!"
Diye feryat ettiyse de bir çocuk
Sırtını döndü her gece dünya dedikleri boncuk!
Kırık camlarda beklemek,
Aralıkları bir ömür kaldırımlarda
Ağlamak nafile... Ve heyhat!
Bir öncekini yolcu etti hep
Bir sonrakine sırıtan hayat! ...
ENGİNDENİZ....