Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '11

 
Kategori
Kitap
 

Bir Kedi bir Adam bir Ölüm

Bir Kedi bir Adam bir Ölüm
 

ZÜLFÜ LİVANELİ


Zülfü Livaneli bana, 2 yıl önce kaybettiğim ev arkadaşımın emanetidir. Müziğine duyduğum aşırı saygıya rağmen, kitap yazıyor olmasına, şarkıcılık yapmaya soyunan mankenlere yaklaştığım önyargıyla yaklaşıyordum. Kitaplarına karşı beslediğim bu önyargıyı Serenad kitabıyla zirveye çıkan övgüler yıktı ve elime geçirdiğim ilk kitabını okumaya karar verdim. Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm...

Zülfü Livaneli hayranlarını kızdırmak ve saygıdeğer bir insanın yaptığı hiç bir şey eleştirilemez fermanına muhalefet etmek pahasına da olsa bir iki kelam etmek istedim, okumakta geç kaldığım bu kitap hakkında.

Henüz okumamış olanlar için kısa bir ön bilgi vermek gerekir sanırım. Stockholm soğuğunda geçen, bir mültecinin hayatından bir kesit anlatılmaktadır kitapta. Fakat değişik bir kurgu olsun diye mi yapılmıştır yoksa gerçek mi bilinmez, tuhaf bir yol izlenmiş anlatım konusunda. Yazar romanını anlatmaya başlıyor, sonra araya kitabın baş kahramanı giriyor ve o ana kadar yazılanları eleştirmeye başlıyor. Burası güzel, bu yanlış olmuş, bunu ben anlatmadım vs vs vs... Bunu ortalama her on sayfada bir yapıyor. Onun yazdıkları da yine bu uzunlukta elbette... Yazıldığına göre bu, kahramanın yazara koyduğu tek şartmış, hikayesinin kitaplaştırılması konusunda. Kitabı önce o okuyacak, eleştirecek ve bu eleştiriler kitaba konulacaktı. Ama ne eleştirme... Hatta belli bir zaman sonra eleştirmekten vazgeçip resmen yazarın kitabıyla paralel kendi kitabını yazmış. Hani hikayesine karşılık kitabını bedavaya getirmiş desek yalan olmaz. Olayın mizahi tarafı bu elbette ama gerçek olan, kitabın başından sonuna kadar romanın içine dalmanın imkansız olduğu gerçeği... Sırf bu nedenle, kitapta anlatılacak tek şey bu...

Zülfü Livaneli'nin gözden kaçırdığı bir gerçek var. Adı Sami olan bu baş kahramanın başından geçen olaylar aslında kimsenin umrunda değil. Ya da anlatılan olayın gerçekte yaşanıp yaşanmadığı sorusu... Okumaya başladıktan bir süre sonra insan yazarı, dış dünyayı değil, kendisini bile unutur. Kitabın kendi zaman ve gerçeklik kavramı vardır. Kendi dünyası...  Ve kitabın ortasında daldığı bu uyku esnasında son isteyeceği şey, bu doğru bu yanlış diyen bir uyandırma alarmıdır. 'Kitap seni sarmalı!' diye özetlenen o önemli ayrıntı bu kitapta yerle bir edilmiş. Hani sinemada film izlerken fısıldaşan ve filme odaklanmana engel olan çift vardır ya arka koltukta, aynen öyle... Sonra ne filme odaklanabilirsin, ne efektlere, ne üstün oyunculuklara... Ben de o nedenle ne betimlemeleri hatırlıyorum, ne ara ara verilen dikkat çekici bilgileri ne de hikayenin özü olan intikam ve bağışlama ikileminin heyecanını... 

Yazıyı yazmadan önce baktığım yorumlarda bu stille alakalı olumlu cümleler okudum. Anlamakta güçlük çekmemin nedeni kitaptan beklentilerimiz diye düşündüm. O yüzden benimle aynı beklentileri paylaşarak eline kitap alan dostlarıma belirtmek isterim ki, açıkçası ben bu kitabın hanesine kocaman bir eksi koydum. Araya başka bir yazarın kitabını aldıktan sonra tekrar Zülfü Livaneli'nin Serenad kitabını okuyacağım. Serenad izlenimlerimle tekrar görüşmek dileklerimle, kalın sağlıcakla...

 
Toplam blog
: 63
: 793
Kayıt tarihi
: 28.08.10
 
 

Spor, edebiyat ve farkında olan bir vatandaş olmak için elbette ki gündem, ilgi alanlarım. ..