Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '20

 
Kategori
Öykü
 

Bir yeni sıkıntı...

 Dağın ardında bir ay büyüyor. Dışarda alabildiğine bir güneş. İçerde tutsak çocuk sesleri. Ayten ağlıyor. Kim Ayten? Bilmem, Ayten işte...Bir kelepçe açılmaya gün sayıyor bilekte. Zaman. Saat kaç?

 Kalk gidelim diyor içerlek bir ses.

 Nereye? Sokak kapısı içeri bile açılmıyor. Kaç gündür, gün kaçtır, uzar gider. Uzamaz keçinin boynuzu. Öyle deme. Sonradan uzar, kulağı bile geçer.

 Çinili Köşk mü yakın, Çin mi?

 Bize gelmez nasılsa. Hadi canım uzak Çin, çok hem de. Taaa...Bela yakın, yakın bela oysa. İnanmadılar. Kim G20 mi? Bela bir soluk öte. Merdiven mi çıkarken, yoksa yokuşta mı tıknefes ihtiyar bir soluk. Tıkanır solukların gözleri...

 Çat; açılan bira kapağı. Soğuk bardakta hapis. Terler ha terler camına bardağın. Sigara dumanı. Aman ha, katlanır risk. Geceye anason kokusu yayılır. Ay doğar ardından tepenin...

 Bu parlayan yıldız mı?

 Yok uydu, kim bilir kim fırlatmış.

 Yok be, Venüs o Venüs. Nam-ı diğer Çoban Yıldızı.

 Televizyonda hep Covit-19 muhabbeti. Başlangıçta daha iyiydi sanki. Sarımsak, soğan muhabbeti, yok bol sirkeli kelle paça, gen karıştırmalar faşizmi, eğlenip gidiyorduk. Sarpa sardı işler. Neredesin Cavit? Aç eski günleri, yakalım bir ucundan muhabbeti anasını satayım. Sizin de muhabbetinize doyum olmuyor. Kuşlar mı daha konuşkan yoksa şimdi. Pencerenin pervazında yanar döner, benekli tüyleri parıldak siyah, boynunun altında yanan bir yeşil sabaha cıvıldıyor Sığırcık. Hala konuşuyor ekranda adamlar. Son dakika. Bağıran bir ses olmuş adam sanki. Ciddi değil, kavgaya çıkmış bir yüz. Kim?..

Hep aynı, aynı hep. Evet aynı günler, ardaşık. Günler değil, üstündeki tişört.(T-shirt yazılır, tişört okunur) Bela okuma, bak elin oğlu döne döne bina okuyor. Tişörtü değiştir, kaç gündür üstünde. Günleri mi? Sıkıntı. Yanakta, çenede uzayan bir sakal. Ensede traş. Ayrana batar bıyık, bulanık. Şu benim ayran budalası gönlüm. "Kalk getir Beşiktaştan eski sevgiliyi. Akşam diyordun, işte oldu akşam..." Bir sararıp solmuş mektup külü. Eski bir şarkı. "Son Mektup" Son mektubu yazarken ben...

 Daldın...

 Amma daldın ha. Olmuş mu midyeler?

 Dalga geçme.

 Soğuk değil mi deniz? Balık var mı?

 Ne balığı?

 Nisan birrr...

 Bugün Nisanın onu. Kendini kolla. Molla, kendini kolla... Sıkıldım. Gidelim, kalk.

 Yassak.

 Daha iyi ya yasağa gidelim, parasıyla değil mi? 

 İnsan dediğin kuş misali. Pat kapının önünde, çat kapı arkasında. Şimdi de masada. 

 Ne?

 Süpürge...

 Bilemedin di mi? ben ben...

 "Ben, sen, o, biz, siz, onlar" Hep aynı. 

  Ya dışarda olanlar?

  Onlar mı? Onlar Karsın eşrafından...

  Bak bu yazdıkların var ya, bir psikiatriste okutsam, tanıyı şak diye alnının ortasına yapıştırır. Yüksek doz üçlü tedaviye başlar.

  Hadi ya, ruhun doktoru mu olur hiç.

  Öyle deme bak Corona'nın bile doktorları var.

  Yeni mi çıktılar?

  Ekrana mı?

  N'olcek bu dünyanın hali? Bakıyorum vizyonun genişledi. Memleketten dünyaya... Sanki Koca Yusuf.

  Pehlivan Koca Yusuf mu?

  Yok be, kargo uçağı, tıbbi yardım taşıyor dört bir yana.

  Bizim kolonya ve maskeler noldu? Kim dağıtıyor? Ptt mi, eczaneler mi, Vefa Vakfı mı? Konuşuyorsun gene. Kiminle? kendi kendimle. Yok konuşmuyorum vallahi.

  Yazıyorum.

  Epey garipçe...

  Dışarıda alabildiğine bir nisan güneşi. Alabildiğine bir mavi.

  "Kuşlar uçuyor

   Hayat kısa..."

 

 Akın Yazıcı

10 Nisan 2020/İzmit

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..