Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '12

 
Kategori
Tarih
 

Bitmeyen bir sürgün hikayesi: Ahıska Türkleri

Bitmeyen bir sürgün hikayesi: Ahıska Türkleri
 

Tarihin utanç sayfalarından biri Ahıska'da yazıldı.


15 Kasım.

Bugün bir halkın tarif edilmez acılara gark edildiği, yerinden yurdundan sürüldüğü, açlıkla-yoklukla-ölümle imtihanının yıldönümü.

Yıl 1944, 14 Kasım’ı 15 Kasım’a bağlayan gece. Kızıl ordu askerleri aynı anda günlerdir kuşatmış olduğu, giriş çıkışları yasakladığı Ahıska’nın, 220 köyünü birden basıp köyün ileri gelenlerini bir harman yerinde topluyor. Gecenin ayazından daha soğuk, daha keskin bir sesle  “Buraya Almanlar gelecek, burayı işgal edecekler, sizi daha güvenli yerlere götüreceğiz ve bir hafta on gün içinde tekrar yurdunuza döneceksiniz” diyerek kandırıyor. Moskof hain, Moskof acımasız, Moskof tarih boyunca şanlı kahramanlık destanları yazan bir halkı dalavere yapmadan yurdundan çıkaramayacağını çok iyi biliyor. Ve nihayetinde iyi niyetli halkı, direnişsiz, yalanla dolanla bir gecede ölüm yolculuğuna sürüklüyor.

SÜRGÜN HER YERDE HEP YALNIZDIR

Bir halkın tarihinin kırılma noktasının yıldönümünde kardeşlerimiz soydaşlarımız için bu yazıyı kaleme almayı kutsal bir vazife olarak görüyor ve okuyucularımla Ahıska Türkleri hakkında biraz dertleşmek istiyorum.

Birçoğumuz elbette biliyor ama ben görevim gereği bir kez daha hatırlatmak isterim. Ahıska nerededir, Ahıska Türkleri kimlerdir? Neler yaşamıştır, bugünkü durumları nelerdir, yaraları sarılmış mıdır? Ve en önemlisi bu noktada biz soydaşlarına düşen vazifeler nelerdir? Okudum, izledim, araştırdım ve bizler için yazdım.

Ahıska Nerededir?

Ahıska, Güneybatı Kafkasya’da, Gürcistan sınırları içinde yer alan, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, Ermenistan’ın kuzeybatısında yer alan bir bölgenin merkezindeki bir vilayettir. Bu bölge nüfusunun büyük bir bölümü, yakın zamana kadar Türkler’den oluşmaktaydı. Bizim Ahıska Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Yunus Zeyrek bu durumu şöyle açıklıyor; “Tabiat Ahıska’nın bir Türk yurdu olduğunu adeta haykırıyor. Burası Türkiye’nin bir uzantısıdır, Onları bir Dış Türkler olarak değerlendirmek ayıptır.” Ahıska şu an Gürcistan sınırlarında, Mesheti bölgesinde (Meshetya) yer almaktadır. Bu nedenle birçok yerde Ahıska Türkleri’ne Meshet Türkleri denir. Ancak Sn. Zeyrek bu durumu şiddetle eleştirir:  “Bu halk kendisine Meshet demiyor. Biz Türk oğlu Türk’üz. Bizim Sovyet kaynaklarında bile Türk olduğumuz belirgindir. Bu adı kim uydurdu, bu durum bizi derinden yaralamaktadır.”

Ahıska Türkleri

Ahıska Türkleri merkezi Ahıska şehri olan ve yukarıda bahsi geçen 1944 sürgününe kadar Gürcistan’ın güneybatı bölgesinde yaşamış yerli bir ahalidir. Bu halk çok eski Gürcü kaynaklarında Kıpçak ve Bun-Türk olarak anılmaktaydı. Günümüzde bu halk, kendisini Türk olarak tarif etmekte ve Türkçe konuşmaktadır. Sürgünden önce aynı bölgede Kürtçe ve Hemşince konuşan küçük Müslüman gruplar da vardı. Ancak sürgün edilen nüfusun büyük çoğunluğunun ana dili Türkçe idi. Bölgenin ahalisi hiçbir zaman bağlı olduğu devlete asi olmamıştır. 

1944 sürgünü Ahıska Türkleri’nin yaşadığı ilk yıpranış, ilk savruluş değil. Tarih onların destansı kahramanlıklarını yazıyor çağlar boyu.

Osmanlı döneminde eyalet başkenti olan bir Türk yurdu Ahıska, 1828 Osmanlı-Rus harbinde çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek omuz omuza kendi ellerindeki imkanlarıyla Ruslar’a karşı kahramanca savaşır. Ancak ne yazık ki 1829 Edirne Antlaşması gereği olarak Ahıska Bölgesi Ruslar’a savaş tazminatı olarak sunulur.

Yıllar boyu Rus hükümetinin elinde acımasızca yönetilen bu halk, İkinci Dünya Savaşı’nda da 40 bin evladını SSCB ordusuna vermek zorunda kalır. Daha bu yiğitler savaşdayken, kalan yaşlılar ve kadınlar Ahıska-Borcom demiryolu inşasında çalıştırılır. Ne hazindir ki kendi elleriyle döşedikleri demir yolunda, gelen ilk trenlerle -hem de hayvan vagonlarıyla- bu halk bir sürgüne, bir ölüm yolculuğuna sürüklenir. Savaş sonunda çoğu sakat olarak dönen askerler için geride ne evleri, ne yurtları ne de aileleri vardır artık.

15 Kasım 1944 Sabahı ve Ahıska Tarihi’nde Kırılma Noktası

Yol zorludur, yol soğuktur, bilinmeze doğru bir göç başlamıştır. Geri döneceklerini zannederek yola çıkan 120 binden fazla Ahıskalı artık vatansız, topraksız, kimsesizdir. İçlerinden okur-yazar ve aydınlar alınıp Sibirya’ya gönderilir ve kendilerinden bir daha haber alınamaz. Bir halkı yok etme planının süreci tıkır tıkır işlemektedir. Açlığın, soğuğun ortasında, Kafkasya’nın acımasız tabiat şartlarında birçok insan bu ölüm yolculuğuna daha fazla direnemez, hayatını kaybeder. Kızıl ordu askerleri şehit olan bu insanların gömülmesine namazlarının kılınmasına dahi izin vermez. Onları kolundan- bacağından tutarak Kafkasyanın uçsuz bucaksız karlı dağlarına fırlatır, şehitlerimizi kurtlara-kuşlara yem olarak bırakır ve sürgün bir ay boyunca böyle sürüp gider. Bu nedenle çoğu insan ölülerini koynunda-kucağında saklayarak varacakları yere kadar götürmeye çalıştır. 

Ahıska Türkleri bu yolculuk sırasında, Kazakistan-Kırgızistan-Özbekistan’a yerleştirilir. Sürgüne gittikleri üç ülkede sıkı yönetim rejimi altında köyden köye bile gidemeden 12 yıl yaşarlar. Nereye kondurulduysa orada kalırlar. Bu yasaklara uymayanlar ağır şekilde cezalandırılır. Stalin’in ölümünden sonra 1956 yılında Komünist Parti kongresinde Ahıska Türkleri’ne artık köyden çıkabilecekleri kadar bir hürriyet tanınır. Bu tarihten itibaren Ahıskalılar, o üç ülkede koloni halinde yaşarlar ve birbirlerine tutunurlar. 1957’de diğer sürgün topluluklarının vatanlarına dönmelerine izin verilir ancak, Ahıskalılara sadece sürgün bölgelerinde seyahat serbestliği tanınır. Hiçbir zaman anayurtları olan Ahıska bölgesine seyahat ve yerleşmelerine izin verilmez.  1958den itibaren Ahıskalılar’ın biçoğu vatana yakın olması ve ilk fırsatta Ahıska’ya geri dönme umuduyla Azerbaycana gelir.

Seksenlerin Sonu ve Fergana Olayları

Sürgün ile gerek psikolojik, gerek sosyal, gerek ekonomik açıdan iyice sarsılmış olan Ahıska Türkler’i bulundukları bölgede yaşama tutunma çabasına girer. SSCB’de hürriyet mücadeleleri sırasında, 80lerin sonunda Fergana vadisinde, Özbeklerle Ahıskalılar arasında bir kavga başlar. 1989’da bir pazar yeri kavgasıyla başlayan bu etnik gerilim olayları sonucunda Ahıskalı Türkler çok büyük şiddete uğrar, birçok insan şehit edilir. Burada acımasız bir provakosyon söz konusudur, bir yurt edinme çabasında olan ve hala yaraları sarılmayan binlerce Ahıskalı buradan tekrar sürülerek Rusya’ya götürülür.

Ahıska Türkler’i Sahipsiz Kalır

O dönem sonunda, olayların neticesinde SSCB dağılınca Ahıskalılar bağımsızlığını alamaz. Halk ortada kalır. Gürcistan 1999’da bağımsız olunca Avrupa Konseyi’ne üyelik için başvurur ve Konsey “Ahıskalılarla ilgili olarak, bu insani yarayı milli yarayı 6 sene içinde bir kanunla sarılması ve Ahıskalı halkın vatanına geri getirilmesi şartıyla” Gürcistan’ın üyeliğini kabul eder. Ancak Gürcistan bu şartı kabul ettiği halde Ahıskalılar için gerekli çabayı göstermez. Nihayet, 2007’de bir kanun çıkarır ve geri dönüş müracaatları sınırlı tutularak binlerce insanın dönmesini sağlar. Ancak o gün bugün hala Gürcistan’ın gönülsüzlüğü ve halkın sahipsizliği yüzünden süreç hala tam işlememiştir. Ahıska ulusal arenada arkasında herhangi bir devlet, etkin ve etkili bir sivil toplum kuruluşu ve benzeri güçler olmadığı için sahipsiz kalır. Burhan Özkoşar ilgili makalesinde bu durumu şöyle özetler;

“2007’de çıkarılan kanun, ilk defa bize haklar sağlamakta ise de son derece yetersizdir. Bu kanunun eksiklikleri vardır. Bu kanun vatandaşlık hakkı problemine sebep olmaktadır. Çünkü dönüşü kabul edilenlerden derhal geldiği ülke vatandaşlığından ayrılması istenmekte fakat Gürcistan vatandaşlığı verme garanti etmediği için döneceklerin vatansız duruma düşmesi tehlikesi kesin olarak söz konusudur. Bu durum dönmek isteyenler için caydırıcı etki yapmaktadır. Dönüş için verilen başvurusu süresi yetersizdir. Dönüş için başvuru her zaman mümkün hale getirilmelidir. Ahıska’ya dönüş başvurusu yapan kişilerden talep edilen evrak ve belgelerin Ahıskalılar’ın bilmediği İngiliz veya Gürcü’ce dillerine tercüme edilmesi istenmektedir. Halbuki yakın zamana kadar ortak dil Rusça’ydı ve söz konusu belgeler de Rusça’dır. Zaten geçici olan bir hal için tercümeye gerek olmamalıdır. Bilinen bir dil varken bilinmeyen bir dilde belge hazırlanmasını istemek işin zorlaştırılmasından başka bir şey değildir.”

Ahıskalı Türkler’in Türkiye’deki Durumu

Yunus Zeyrek’in ifadesine göre yakın zamana kadar Türkiye Ahıska Türkleri gerçeğinin farkında değildir. Türkiye, Fergana olaylarında  Ahıskalı bir diplomatı bile Gürcü lideri olarak algılamıştır. Zeyrek, Ermeni diasporasına verilen öneme dikkat çekerek, “Ermeniler için gösterilen önem Ahıska için gösterilmedi. Ahıskalılar Türkler’in bu yaklaşımı karşısında çok üzgündür. Osmanlı, zamanında kendi bölgesinde huzursuzluk çıkaran Ermeniler’i Erzurum-Van’dan alıp yine kendi eyalati olan Suriye’ye götürmüştür. Ancak Ahıskalılar Ruslar tarafından gerçekleştirilen sürgünle tamamen bir yok edilme stratejisi ile karşı karşıya bırakılmıştır” demektedir.

1992’de ülkemizde Ahıska Türkleri’nin ülkemize kabulü ve iskanına dair bir kanun çıkarılır. 150 aile getirtilip, Iğdır’a yerleştirilir. Kanun hala yürürlüktedir ancak tam olarak işlediği söylenemez. Bugün 40-50 bin civarında Ahıskalı’nın serbest göçle Türkiye’ye geldiği bilinmektedir. Ancak burada da ikamet-çalışma-vatandaşlık izni almak çok kolay değildir. Zeyrek “Belgeleri almak için Kırgizistan-Kazakistan-Ukrayna-Özbekistan ve Azerbaycan’a gitmek, para ödemek rüşvet vermek gerekiyor ancak sürgünü belgesi olur mu? Tam beş sene ikamet izni aldıktan sonra vatandaşlık hakkı veriliyor, Bu beş sene zarfında çalışma da yasak, iş yasağı da var. SSCB dağılınca İsrail orada yaşayan Yahudilere sahip çıktı uçurup götürdü onları. Bizler çok sahipsiz kaldık” diyerek duygularını belirtmektedir.

Ahıskalılar elbette kendi vatanları Ahıska (şimdiki Meshetya) bölgesine dönmek istiyor. Ancak Gürcistan, Ahıska Türkleri’nin umutlarını kıracak bir tutum izlemekte ve elindeki toprağı gerçek sahiplerine vermeye yanaşmamaktadır. Özellikle bu bölgede restorasyon çalışmaları altında Ahıska Türkleri’nin son izleri de silinmiş durumdadır. Ahıska Türkleri bu kadar zulüm, baskı ve yokluk karşısında bile direnmeyi başarır, öz kimliklerini muhafaza eder, Sovyet coğrafyasında kendi Türk kimliğiyle nüfus kağıdı alan yegane halk olarak tarihe bir kez daha kazınır. Sonrasında Rusya, Ukrayna Türkiye, ABD’ye göçlerle zaten kimliklerini ve benliklerini korumak için büyük mücadele veren Ahıska halkı iyice birbirinden kopmaya başlar. Bugün dünya yüzeyinde 400-500 bin civarında Ahıska Türk’ünün olduğu bilinmektedir.

İzmir’de Ahıska Köyü Kuruluyor

Yunus Zeyrek TRT Özel Gündem programında “Uluslararası Ahıska Türk Dernekleri Federasyonu faaliyetimiz sırasında 2004 yılında bugünkü şehircilik bakan Sn. Bayraktar (o zaman TOKİ başkanıydı)  ile İzmir’de bir  “Ahıska Köyü” konusunda mütabakata varılmıştı. Aralık ayının ilk haftasında işte bu köy açılıyor”  müjdesini vermiştir. Bu durum özellikle çağlar boyu tarih sahnesinde yapayalnız kalan, kahraman bir halk için bir umut olabilir ve tüm dünya kamuoyunun ilgisi bir kez daha Ahıska Türkleri’nin vatanlarına kavuşabilmesi ya da bulundukları yerlerde sosyal-ekonomik-siyasi haklarını kazanabilmeleri noktasında bir hatırlatma misyonu yüklenebilir.

Onlar Ahıska Türkler’i. Hiçbir zaman bulundukları devlete asi olmayan, çığlıklarını içlerine gömen, şehitlerini koyunlarında saklayan, açlıkla-soğukla-siyasal oyunlarla savaşan;  her türlü zulme karşı Türk ve Müslüman kimliklerini aslanlar gibi koruyan asil bir halk. 68 yıldır yaraları sarılmayan, ellerinden tutulmayan, hakları tanınmayan hala dünya coğrafyasında sürgün yaşayan bir halk. Onların hikayesini okudukça, beynimde hep aynı şarkı dönüp duruyor. Makaleyi bitirirken o şarkıyı dinliyorum bir kez daha. Ahıskalıların sözsüz ağıdı, Zülfü Livaneli’nin şarkısında dile geliyor;  

“Gökyüzünde, yeryüzünde. Gün doğdu mu, her gün ilk gün.

Her gün aydınlıktır yoksa ümit her yer loş karanlıktır.

Yar gurbette, can yürekte, bir kafeste ne amansız.

Sonsuz ayrılıktır geçmez zaman. Her gece hep aynıdır.

Fırtınada ak ayazda sürgün her yerde hep yalnızdır.

Gül açsa da, kuş uçsa da görmez dargındır.

Her durakta, her uykuda sürgün her nefeste yalnızdır.

Her şafakta, her yudumda hasret sancıdır.

Yol alsa da, ses duysa da, dağ aşsa da her yan en son.

Her an son adımdır, tek başına yalnızlık bir yankıdır.”

Neslihan Sultan PALA

 


TRT Haber Özel Gündem Programı, 12.11.2012  tarihli yayından alınmıştır.

 Vikipedi, “Ahıska Türkleri”,  http://tr.wikipedia.org/wiki/Ah%C4%B1ska_T%C3%BCrkleri

 Burhan Özkoşar, “Ahıska Neresidir” http://www.ahiska.net/makale/2278/122/ahiska-neresidir

 
Toplam blog
: 35
: 2068
Kayıt tarihi
: 03.09.11
 
 

1970'li yıllarda başlayan yaşam serüvenimde yazmak daima benim için itici bir güç oldu. İstanbul ..