Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '07

     
    Kategori
    Güncel
     

    Biz bir halkız!

    Biz bir halkız!
     

    1999 yılı, Berlin’in ünlü Alexanderplatz meydanı... Soğuk görünüşünden Sovyet mimarisinin örneği olduğu kolayca anlaşılabilen binalardan biri gözüme çarpıyor. Daha doğrusu; gözüme çarpan, bu binayı nerdeyse bütünüyle kaplamış bir yazı. Yazı, Almanca olduğundan anlayamıyorum; ancak siyah zemin üzerinde kendini belli eden iri puntolu sarı harfler, önemli bir mesaj verdiğini belli ediyor. Yazının altındaki tarih önemli şu an benim için; 4. November 1989; yani 4 Kasım 1989. Yani; doğduğum gün...

    Sayısız kişinin akıp geçtiği, tüm gün alışveriş poşeti taşıyan insanların koşuşturduğu, mağazaların, büroların yoğunluğunun göze battığı bu meydanda doğduğum günün tarihini görmek mutluluk verici. Üstündeki yazının anlamını merak edip hemen soruyorum. ’’Wir waren das Volk. ’mu?’ diyorlar: ’Biz bir halktık. ’Ekliyorlar; ’Biz bir halktık.’ yazar ama aslında vermek istediği mesaj şu:

    ‘Biz bir halkız.’

    Oldukça basit düşünen, kelimeleri genelde temel anlamda kullanan ve anlayan Almanlar geçmişten bugüne sıçratıyor mesajlarının anlamını...

    -‘Peki altındaki tarih?’
    -‘4 Kasım 1989, Berlin Duvarı’nın yıkıldığı gün...’

    Gururum, mutluluğumla aynı oranda artıyor. Demek benim doğduğum gün, Berlin Duvarı yıkılıp dünyanın gidişatı değişti. Benim doğduğum gün, iki halk birbiriyle kucaklaştı. O gün baskının yerini özgürlük, çatık kaşın yerini gülücük, hüznün yerini mutluluk aldı. Doğduğum gündü, çocukların ilk kez iki tarafa da kale kurarak maç yaptığı gün.

    Almanya halkının birlik olduğunu simgeleyen; beraber yaşama isteğinin ırkçı diktatörler, baskıcı rejimler, yasaklar tarafından engellenemeyeceğini anlatan o yazı, utanç duvarının yıkıldığı gün, doğduğum gün asıldı. Almanlar yıllar önce nasıl bir halk olduğunu ve şimdi de öyle olması gerektiğini hatırladı ve haykırdı:

    ‘Biz bir halkız!’

    Bu sloganı gördüğüm günden aylar, belki de yıllar sonra duvarın 9 Kasım 1989 günü yıkıldığını öğrensem de, benim için duvarın yıkılış günü her zaman bu tarihin beş gün öncesidir. Ve bu yazı, zihnimde o günden beri canlılığını korur.

    Evet, Almanya’da halk olma bilincini hala taze tutuyor. Kuşkusuz, onlar da geçen aylardan, senelerden çok etkilendi. Büyük değişimler geçirdi;ayrılıklarla, çalkantılarla hırpalandı çoğu ülke gibi. Ancak Almanlar bir halk olduklarını hatırladı. Birlikte uzlaşma ile, hoşgörü ile özgürce yaşayabileceklerini, rotalarını doğru çizerek istenilen hedefe ulaşabileceklerini kavradı.

    Bugün, Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi Almanya...
    Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi...

    Aklı ve bilimi esas almanın eseriydi bunlar. Siyaseti kendi çıkarlarına alet etmemenin, oyuncak haline getirmemenin karşılığıydı. Eğitimi ciddiye almanın, ona yatırım yapmanın, sistemli ve sorumluluklarını bilerek çalışmanın ödülüydü.

    Önceden olduğu gibi, şimdi de halk olma bilincine varılmanın kaçınılmaz zaferiydi...

    Bu ülkeden denizler, sınırlar aşınca varılan ülkemizde ise ne yazık ki yukarıda söylenenlerin hiçbiri adamakıllı gerçekleştirilmedi, gerçekleştirilmiyor...

    Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’nun tüm vatanseverleri bağımsızlık aşkıyla çıldırarak bir olmuştu. Bu birlik ve tek yüreklilik vahşi, küstah güçlere en ağır dersini verdi. Bugün konuşulan; kimliksel ayrılık, kökene dayalı devlet...

    Yorgun ama bir o kadar da umutlu gözlerle ‘Cumhuriyeti biz böyle kurduk. ’yazısı altında fotoğraf çektiren nineler, dedeler, teyzeler, oğullar bu pozu bundan seksen küsür yıl önce vermişlerdi. Seksen küsür yıl sonra; cumhuriyet-rejimimiz-tartışılıyor...

    İsmet İnönü Avrupa Birliği’nin kuruluş kararı alındığında, diğer liderlerle aynı masada otururken, birliğin en güçlü ülkelerinden biri olma potansiyeline sahip ülkesi adına ‘Kadehimi Avrupa’nın bu gurur verici girişimi için kaldırıyorum.’ diyordu. Bugün, bizi o masaya davet etmiyorlar. Çağırdılar, oturduk diyelim; kadeh kaldıracak kişi yok...

    Kreuzberg semti Berlin içinde bir Türk şehri gibi. Vatandaşlarımız hayatlarını kendi ülkelerindeymişçesine yaşayarak sürdürüyor. Bu semtin iki kilometre ötesinde oturan Helmut amca, emekli olup karısıyla beraber Türkiye’de yazlık almaya kalkışınca kıyamet kopuyor: ’Vatan toprağı yabancıya satılamaz, vatan elden gidiyor!’ Doğru, vatan elden gidiyor, çok büyük zarar veriliyor vatana. Parasını sayıp, izin, tapu alarak ev sahibi olmak suç çünkü; kaçak yaptırsa evi, sorun yok...

    Bileti hala cüzdanımda duran bir maç var. Galatasaray’ın Hertha Berlin’i Berlin’de 4-1 yendiği, sonrasında önüne çıkan her takımı geçerek UEFA kupasını kaldırdığı maç. O maçı, tribünde Almanlarla yanyana izlediğimizi hatırlıyorum. Ayrıca ne maça giderken olay çıkmıştı, ne de maçtan dönerken. Ama ağabeyim, tuttuğu takımın atkısıyla kendi şehrindeki stadın çevresinde dolaşamaz. Sebep; iki takım arasındaki kin, o iğrenç öç duygusu...

    Tam kaç sene geçti hatırlamıyorum. Almanya’da Çevre Bakanlığı koltuğuna 18 yaşında biri oturmuştu. Şaşırmıştım. Burada alıştığımız şey; o yaştaki öğrencinin üniversite sınavına girmesi ve başarılı olursa mühendislik dallarından birini seçmesidir. Başarılı olamazsa eğer, çevresindekiler ters ters bakar...

    Almanya, üniversitelerini dünyanın sayılı üniversiteleri arasına sokuyor. Sürekli geliştirilen üniversiteler bilimde, dolayısıyla ülkede ilerlemeyi devam ettiriyor. Bizim üniversitelerimiz politikayla meşgul; konularımız genelde darbe, rejim, demokrasi, laiklik vs...

    Bütün bunların yanında işsizlik, sosyal adaletin, eşitliğin iyice bozulması... Terör, yoksulluk, töre. medyadaki seviyesizlik, bürokrasi, kültürel yozlaşma...

    Çok mu karamsarım?
    Hayır.
    Alman hayranı falan mıyım?
    Söz konusu bile olamaz.

    Sadece bir sorgulama benimki. ’Neden biz değil de onlar?’ sorusunun cevabını bulma çabası... Belki biraz dertlenme. Varlığını daha güzel, daha yaşanılabilir bir ülke yaratma sevdasına borçlu olan ideallerimizin; kirli ilişkilerle, ikiyüzlülükle, bencil, çıkarcı zihniyetlerle karşılaştığında günden güne törpülenmesinin verdiği hüzün. Bizleri hoşgörüyle, sıcaklığıyla büyüten bu topraklarda düşünceleri nedeniyle öldürülen insanları görmenin yol açtığı ıstırap. Bizi biz yapan değerlerin kaybolmaya başladığı endişesi...

    Bu ülkenin halkının birbirinden uzaklaşmasını, zıt kutuplara çekilmesini hak etmediğini, birlik olması gerektiğini anlatmaya çalışan bir yakarış benimki...

    ‘Cumhuriyeti biz böyle kurduk. ’diyen teyzemin gözleri üzerimde. Ve ben; gözlerim biraz umutlu, biraz kederli, biraz meraklı, soruyorum sekiz yıl öncesinin aynı çocuksuluğu içinde;

    Ne zaman ‘Biz bir halkız!’diyebileceğiz biz de?...

    Korhan TUNARLI
    15 Mayıs 2007 Salı, Ankara

     
    Toplam blog
    : 1
    : 654
    Kayıt tarihi
    : 08.06.07
     
     

    18 yaşındayım. ODTÜ İnşaat mühendisliğinde okuyorum. Gazetecilik ve yazarlığa karşı büyük bir ilgim ..