Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '07

 
Kategori
Dostluk
 

Bizim Homeros

Bizim Homeros
 

Homeros. Eski Yunan'ın en büyük destanları sayılan İlyada ve Odysseia'yı yazdığı kabul edilir. Yaşamına ilişkin hemen hiç bilgi yok gibi. Söylentiye göre Smyrna'da yaşadığı söylenir. Yani bugünkü İzmir. Yani hemşeri sayılırız.

Benim anlatacaklarım bizim Homeros'la ilgili. Milliyet Blog yazarlarımızdan. Toplantıya gelenler kendisini daha yakından tanımışlardır.

9 Eylül 2007 günü saat 10:00 gibi Marla Otel'e gittim. Otelde kalan arkadaşlarıma "İzmir'in Kurtuluşu" şenliklerini, (kortej geçişini, özellikle Türk Yıldızlarının gösterilerini) izlettirmek, programları yoksa beraber olabiliriz düşüncesi filan vardı aklımda. Resepsiyon görevlisi, arkadaşlarımın çok geç saatlerde geldikleri için henüz kahvaltıya bile inmediklerini söyleyince rahatsız etmek istemedim.

Sonra aklıma geldi. Bir söz vermiştim. Aylar öncesinden sözüm vardı sevgili Homeros'a. İzmir'den ayrılırsam, önce yanına uğrayacağımı söylemiştim. Düşünceme göre ordan, yani Bucak'tan başlayacaktı bir kaç günlük tatil kaçamağım. Ama gerçekleştiremedim bir türlü. Belli ki Homeros'da ümidini kesmişti. Sözünü bile etmiyordu, görüşmelerimizde.

"Neden olmasın" dedim, kendi kendime, bu yorgunluk ancak böyle giderilirdi. Şehirden bir iki gün uzaklaşmakla.

Belki uyanmıştır diye cep telefonumdan aradım, üç beş zil sesinden sonra, (tabi ki uyandırdım) konuştuk. Programını sordum, fuarı gezeceğini, akşam Bucak'ta olmak üzere yola çıkacağını söyledi. Saat 13:00 te Basmane Meydanında, bir gün evvelki yerde beklemesini söyledim. Ben de dünden kalan bazı işlerim vardı, onları hallettim. Türk Yıldızları'nın gösterileri de başlamıştı bu arada, biraz daha vaktim de vardı, aracımı Mustafa Kemal Sahil Bulvarında park edip bir kaç poz fotoğraf çekmeye çalıştım. Tam 12:59 da Basmane Meydanına geldim, hazır olan sevgili Homeros'u aracıma aldım, ver elini, Bucak. Şaşırdı tabi ki.

Bu satırları okuyana kadar hiç kimse benim Pazar ve Pazartesi günü nerede olduğumu bilmiyor. Evdekiler bile bilmiyor. Yazımı yayına verdikten sonra onlarda öğrenecek, herkes gibi.

Yaklaşık 6,5 saat süren bir yolculuk. Radyodan gelen müzik konuşmalarımız arasındaki boşluğu dolduruyordu. Ben anlatıyor o dinliyor, o anlatıyor ben dinliyordum. Bazen ben anlatıyordum ama Homeros dinlemiyordu, çünkü uyuyordu. İyi ki emniyet kemeri bağlıydı, yoksa öne doğru düşebilirdi:).Böylece onun ilk özelliğini öğrendim. Öğle saatlerinde bir kaç saat kestirme alışkanlığı varmış.

Onca yol, onca zaman, anlat, dinle. İyi ki benzin alırken su da almışız. Konuşmaktan dilimiz damağımız kuruyordu. Nazilli çıkışında ihtiyaç molası verdik, pide yedik, ayran içtik, yola devam. Neler anlattı neler, neler anlattım neler. Daha iyi tanıdık birbirimizi.

Bana Bucak'ta balık ziyafeti çekeceğini, akşamda konuğu olmamı istedi. "Hele bir varalım Bucak'a, bakarız" dedim. Saat 19:00 sıralarında evle görüştü " Abi balık mı, ev yemeği mi" diye sordu. Balık her zaman yenir. Ama ev yemeği özellikle Bucak'a özgü bir ev yemeğine hayır diyemezdim.Tam zamanında 19:30 da vardık Bucak'a.

Bucak, Burdur iline bağlı, Burdur - Antalya karayolu üzerinde şirin bir ilçemiz. Burdur/Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine bağlı Hikmet Tolunay M.Y.O.bölgenin en büyük meslek yüksek okuluymuş, Fen lisesi bile var. Mermercilik en büyük sanayi dalı. Homeros söyledi, unutmadım.

Oğlu bir şirkette çalışıyor. Kızı da üniversite öğrencisi, ona hazırladığım müzik CDlerinden birini armağan ettim. ,şi ev hanımı. Ev halkı bu kadar da Homeros'un ailesi oldukça kalabalık.

Evde kulakları duymayan çok cici bir kedi var. Aklı fikri yemek. Poz verirken bile buzdolabına bakıyor. Pırıl pırıl, bembeyaz bir kedi. Özelliği olduğu için evin baş köşesinde.

Plastik bir kap içinde bir kaplumbağa yaşıyor. Bir ara dışarı çıkarmışlar üç gün evin altı üstüne gelmiş bulamamışlar, tam ümidini kesmişler ki yorgun argın bir yerlerden çıkıp gelmiş. "Tavşanla yarıştım " demiş (ben uydurdum). Akşam hava serinleyince içeriye aldılar, üşümesin diye.

Bir baktım, bir kafes, içinde iki muhabbet kuşu. Evli bir çift. Konuşmuyorlar, cırcır bağırıyorlar birbirlerine, Yumurtalar her nedense boş çıkmış hep. Buna da bir çözüm bulmak gerekir. Deneyimliyimdir, biraz konuştum, her ikisini de dinledin. İkisi de haklı.

Sordum: "Hepsi bu kadar mı?" "Sabaha görürsün geri kalanları" diye yanıtladı. Meraklandım, daha ne olur ki?

Meşhur Bucak tarhanası (bak unuttum, gelirken eve getirecektim) içtik akşam yemeğinde. Yemeğimizden sonra çay faslı, biraz muhabbetten sonra, dayanamadım.

"Bak Homeros, her şey iyi hoş da, şu sigarayı azalt, toplantıda da çok içtin, yolda da, burada da, bu bir. Bir de şu blogdaki resmini değiştir, iki." Evdekiler de hemen desteği verdi. Bakalım sözünde duracak mı?

Onca yorgunluğun üstüne iyi bir uyku çekmişim. Saat gibi, erkenden kalktım gene. Homeros saat 09:00 a kadar uyurmuş. Benim yüzümden biraz daha az uyudu. Ben gittikten sonra (bir kaç gün sürebilirmiş) normal moduna girecekmiş. Kahvaltı yaparken aşağıda bir telaş, balkondan bakınca bir sürü kedi daha. Seslere evin etrafındaki diğer kedilerde geldi, aşağıda bir curcuna. Homeros'un sevgili eşi kedileri doyurmadan kahvaltısını yapmıyormuş. Konuk olmam nedeniyle bahçede değil de kapalı alanda (kömürlükte) yediler yemeklerini.

Homeros kedilerini belli periyotlarla Burdur iline götürüp hem aşı - kontrol hem de kısırlaştırma operasyonlarını yaptırıyormuş. Onların bu tutumunu, hayvan sevgilerini bildikleri için zaman zaman bazı insanlar, özellikle de yavru kedileri Homeros'un evinin önüne bırakıp giderlermiş. Onlar da bu sevgileri ve acıma duyguları nedeniyle ses çıkarmaz, kabul ederlermiş yeni konuklarını.

Kediler yemeklerini yerken başında beklemek gerekiyor. Yoksa cazgır tavuklar var, kedileri korkutup kaçırtıyor ve yemeklerini önlerinden alıyormuş. Böylece tavukları olduğunu da öğrenmiş oldum. Siz bakmayın onun bakımsız dediğine, çok güzel bir de bahçesi var evin.

Homeros'a çok yakın baz istasyonu var. Dikkat etmek gerekir. Balkonda otururken güneş yükseldikçe neredeyse gözümüzün içine girecek gibi oldu. Hemen tele bir örtü ve sevgili Homeros güneşin ışıklarından korundu böylece. O güler yüzün hiç eksik olmasın.

Unuttuğum şeyler olabilir ama, seni ve aileni tanıdığım için çok mutluyum, sevgili dostum Homeros. Ama önce blogdaki resmini değiştir.

Homeros'tan ve Bucak'tan ayrılırken saat 09:00 a geliyordu. Günlerden Pazartesi idi. Yola devam ettim.

 
Toplam blog
: 240
: 2494
Kayıt tarihi
: 13.04.07
 
 

6 Mayıs, bir Hıdırellez günü "Merhaba dünya" demişim. Geçen elli küsur yıl. Bir şarkı vardır Osma..