Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bizler atalarımızdan böyle gördük gardaş!

Prof. Dr. Hamdi TEMEL
 
www.hamditemel.com
 
Yıllar önce Macaristan’ın başkenti olan Budapeşte’yi bir grup üniversiteden akademisyen arkadaşım ile ziyarete gitmiştik. O  tarih kokan başkent,  en çok merak ettiğim yerlerden biri idi. Tuna nehrinin güzelleştirdiği, Buda ve Peşte’nin birleşmesi ile bu harikulade bir şehir oluşmuştu. 1526 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilerek bir buçuk asırlık bir Osmanlı hâkimiyetinde iken 1686 da elden çıkmıştır.
 
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bu şehir detaylıca anlatılmış fakat ne yazık ki Osmanlılar zamanında yapılan camiler, hanlar, hamamlar ve medreseler gibi tarihi yerler şu an günümüzde yıkılmışlardır.
 
Benim en fazla merak ettiğim yerlerden biri ise; Mehter Marşlarımız da bile yer edinmiş olan Estergon kalesi idi. Sabırsızlık ile oraya gidip geçmiş tarihimizin izlerini, orada yaşanan savaşları hissetmek istiyordum. İlk izlemim; gerçekten de çok sağlam ve gizemli bir kale olması idi. Alt tarafları uçurumdu ve o kalenin fethedilmesi normalde mümkün görünmüyordu. “Kim bilir ne savaşlar olmuştu bu kale etrafında ne hatıralar gizlidir bu soğuk duvarlar arasında” diye düşünmeden edemiyor insan.
 
Etrafınıza baktığınız zaman özellikle de aşağılarda hanları ve hamamları görüyorsunuz. Osmanlılar kaleyi fetih eder etmez ilk yaptıkları iş; fakir halk için hanlar yapıp çorbalar pişirmişler, banyo yapmaları için de hamamlar yapmışlar. Gurur verici bir an idi yanımızdaki rehberin bunları bizlere anlatması.
 
Beni heyecanlandıran ve içime sığmayan hatıram ise; Estargon kalesinden aşağı inerken yaşlı bir Macar teyzenin sözleri idi. Hala kulaklarımda çınlıyordu o tatlı sohbeti. Arkadaşlar ile Türkçe konuşarak kaleden aşağı iniyorduk ki bizleri durdurdu, bozuk ama bir o kadar tatlı bir İngilizce şivesi ile “evlatlarım galiba sizler Türksünüz, ecdadınız ile ne kadar gururlansanız azdır. Osmanlı ordusu buraları fetih ettiği zaman, yakmamışlar yıkmamışlar, zafer sarhoşluğu yaşamamışlar, bizlerin rahat yaşamamızı sağlamak için hanlar, hamamlar yaparak, hayatımıza hiç karışmamışlardır, dışlanmamışız, o yüzden ben sizleri ve ülkenizi çok seviyorum, tarihinizle, atalarınızla ne kadar gurur duysanız azdır ” diyerek en öndeki arkadaşımızı yakalamış ve boynuna sarılmıştı…
 
Bu sahneyi asla unutmamıştım, ömrüm boyunca da unutacağımı sanmıyorum.
 
Bu tip olayları ecdadımızın fethettiği bütün topraklarda yaşanmıştır. Yukarıda bahsettiğim sadece çok küçük bir hatıram idi.
 
Kış ayındayız, hava buz gibi. Dışarıda değişik şehirlerimize göre; kar, yağmur ya da don var. Bizler evlerimizde sıcacık yataklarımızdayız. Ama dışarıda yardıma muhtaç insanlar var, evsizler, savaştan kaçanlar, yetim kalanlar, aç kalmamak için her türlü zorluğa direnenler ya da kendilerini feda edenler…
 
Askerlerimiz sınırımız dışında, adalet götürmeye, sınırlarımızın güvenliğini sağlama almaya ya da oradaki mazlumları korumaya gitmişler. Şehit haberlerimiz yüreğimizi kor gibi dağlıyor. Bazıları diyor; “bu bir maceramı ne işimiz var oralarda” birileri ise daha farklı düşünüyor” tabi ki oralarda olacağız, bizler her zaman mazlumun yanında yer almışız” ya da “Türkiye’ye komşu ülkelerimizin ihtiyacı var” gibi farklı düşünceler, farklı görüşler uzadıkça uzuyor…
 
Tarih boyunca her mazluma yardım etmişiz, her müşkülde olan kişinin yardımına koşmuşuz. Bu bir gün Fransa olmuş, bir gün Irak ya da şimdiki gibi Suriye ileride hangi ülke olur bilmiyorum. Bizler yaşadığımız müddetçe de hep yardım edeceğiz. Çünkü damarlarımızda vardır bu yardım etmek duygusu. Asla da değişmeyecektir. Çünkü bakıyorum oğlum ya da kızlarım da aynen benim gibi düşünmeye başlamış…
 
İşte bizler atalarımızdan böyle gördük gardaş, binlerce yıl bu şekilde yaşamışız, yıllar geçse de değişmeyecek. Atalarımızdan böyle görmüşüz, hep iyilik yapmışız, iyilik düşünmüşüz, içimizde bir kötülük olmamış, aldanmışız ama asla aldatmamışız. Genetiğimizde vardır bu yardım etmek duygusu. Ama ne yapalım, biz böyleyiz işte…  
 
Toplam blog
: 233
: 209
Kayıt tarihi
: 12.12.13
 
 

Prof. Dr. Hamdi Temel, 1966 yılında Sorgun'da doğdu, İlk ve orta öğretimini Sorgun'da tamamladı v..