Blog yazılarının kıymeti

Bu kez yazacak şeyim yokken ekran başına oturdum. Açtım boş beyaz sayfayı, karalamaya başladım böyle.

Yazarak düşünmek bir nevi.

Aslında her yazı öyle değil mi?

O hesap…

Blog yazmak boş iş.

Aslında herhangi bir şey yazmak boş iş.

İktisatta bir temel kural var. “Kıymet nedretten gelir”. Türkçesi, nadir bulunan şey değerlidir, en bol olan şey değeri en düşük olan şeydir.

Yani bir şeyin değeri bulunabilirliğiyle ters orantılıdır.

Az bulunanın değeri yüksektir.

Yazı öyle mi?

Yazı, herhangi bir konuda yazılmış herhangi bir karalama az bulunabilir bir şey midir ki, bir değer taşısın.

O eskidendi.

En eski yazı devri vaktinde en nadir eserlerdendi. Bugünkü kıymeti dahi oradan gelir.

Bugün öyle mi?

Bu devirde artık her an her kes bir şeyler yazıyor, kaydediyor, görücüye çıkarıyor.

Hiçbir cümle yok ki, bir başkası tarafından telaffuz edilmemiş olsun.

Gök kubbenin altında söylenmemiş hiçbir şey yok.

Yazı işte öyle bir şey bu devirde.

Ve kıymetten düşüyor.

Herhangi bir yazının, herhangi bir sözün, ne kadar dahiyane ve şairane olursa olsun hiçbir kıymeti yok.

Kıymeti olan söz, yazı, sadece kudretlilerin lakırdılarıdır.

Sokaktaki insanın yazısından, sözünden farklıdır kudretlilerin ağızlarından veya kalemlerinden dökülenler.

Çünkü sonuç doğururlar.

Sözgelimi Trump’ın, Putin’in, Erdoğan’ın… sözlerini düşünün.

Sarfettikleri her cümlenin bir hükmü vardır.

Ya bizcileyin baldırı çıplakların dediklerinin, yazdıklarının…

Her birimiz kendimizi akıllı sanıyoruz, döktürüyoruz harala gürele… de boş gürültü bizimkisi…

Günde kaç yüz milyon, milyar cümle yazılıyor acaba?

Dijital dünyamızda…

Hangi biri kime nasıl ulaşabilir, kimi nasıl etkileyebilir ki?

Okyanus!

Hem nerde çokluk, orda b.kluk!

Zaten okuyan da yok…

Züğürt tesellisi bloglarımızın her biri…

Bir de onu bunu beğenmemelerimiz, tepeden bakmalarımız… yok mu?

Gülesim geldi birden…

Neyse… Bu seferlik de böyle olsun.

Kenan IŞIK