Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '11

 
Kategori
Dostluk
 

Boşver(me)

     

“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır” diyen atalarımız insan olmamızın bir sebebinin de konuşarak anlaşmamız olduğunu söyler. Bu yüzden bizler konuşa konuşa ve insanları anlayarak gücümüz oranında yardımımıza  muhtaç insanlara yardım etmekle insan olarak görevliyiz.

Son zamanlarda muhatap olduğumuz insanların bizi dinliyormuş gibi yaparak hiç bizi ve bizim durumumuzda olan insanları hiç umursamadığına ve konuşmamızı dinledikten sonra “boş ver “diye konuyu geçiştirmeye çalıştıklarına, bununla da bize yardım ettiklerini zannetmeleri karşısında gerçekten de üzüntü duymaktayım.

Çünkü gerçek manada sorumluluk duygusu taşıyan insansın “ boş ver” veya “ takma kafana” gibi boş ve kimseye faydası olmayan lafları  söyleyeceğini zannetmiyorum.  Bu kelimelere “söz” demiyorum dikkat ederseniz  “laf” diyorum. Söz ve laf’ın arasında farkı bilenler ne demek istediğimi daha iyi anlar. Gerçek manada bizi anlayan insan, kendi görüşlerini açık seçik birkaç cümle ile karşısındaki insana  anlatarak  onu teselli etmeye çalışır.

“Boş ver” lafını çok kullanan insanların insanlar arası ilişkilerinin çok zayıf olduğunu ve  insanlar ile dertleşmeyi pek sevmediklerini düşünürüm. Çünkü sorumluluk duygusu ile dolu olan insanlar, kendilerine nasıl davranılmasını  istiyorlarsa muhataplarına da öyle davranırlar. 

“Boş ver” kelimesini  vurdumduymaz insanların söyleyeceğini düşünürüm. Gene “ben bu ülkenin sorumlu ve bu ülkeyi seven bir vatandaşıyım “diyen insanın “Boş ver” kelimesinin yanı sıra “Bana ne” veya “sana ne “ diye boş lafları mümkün mertebede ağzına almaz diye düşünüyorum.

İnsanın konuşması geçiştirmeye yönelik değil de sorun çözmeye ve insanlara umut vermeye yönelik olacak  ki insanlar bu konuşmalardan faydalansın. Ya sorunu çözen insan olur sorumlu olan ya da sorunu çözecek insan  ile muhatabını tanıştırmaya gayret eder” Sorunu çözecek insan ile tanıştırmayarak “ ben onunla konuştum sana yardım edecek yanına git “demek o insanı baştan savmak olur. Çünkü insanımız yanına gönderilen insana değil, biri tarafından getirilen insana daha değer verir. Bir insan, başka bir insanı yanına alarak onun sorununu çözecek başka bir insana götürüyorsa “ ben bunun sorununun çözülmesini gerçekten isterim. O kadar ki, bunu kardeş bilerek alıp yanına getirdim” mesajını bu davranışı ile içten verir sorunu çözecek olana .

İnsanlar nedense önem verdikleri insanları hep ona yardım edecek insanlar ile tanıştırarak kaynaştırmasına vesile olurlar. Önem vermedikleri insanı ise “ onun yanına git, bunun yanına git” diyerek baştan savarlar. Sıkıştıkça da baştan savdıkları insan için “ ben onu severim” derler. O insanın Sorununu gücün olduğu halde    çözemedikten sonra senin onu sevdiğini söylemen sadece baştan savma ve boşboğazlıktan başka bir şey değildir. Ama insanlarımız yalanlarına bile inanmamızı isterler. Belki kendi yalanlarına kendileri inanabilirler ama bizi inandırmaları kolay mıdır ? herkesi kendi gibi zanneden insanlar onların inandıkları yalanlarına bizim de inanmamızı isterler işte. Biz inanmayınca bozulurlar böyle.

Her şeye boş verenlere zaman gelir her şey de ona boş verir. Bu yüzden insanlar ile samimi ilgilenen ve sorunlarını çözen insanlara bu halkımız çok değer verir. Çok değil yakın tarihimize baktığımız zaman sevilen siyaset ve bürokrasi adamlarımızın  neden çok sevildiklerini ya da mevki ve makamı elden gidince halkın gözünden nasıl gözden düştüklerini daha iyi anlarız.

“Boş ver” diyenlerin daha çok gençler arasından çıktığını düşünsek de bu tutumun  daha çok   genç yaşta köşe kapmış, eğitimli olmasına rağmen genel kültür alanlarında  yetersiz be eğitimsiz kalmış insanlarda  daha çok görmekteyiz ki, meslek sahibi olmak ile şahsiyet sahibi olmak arasında kalın çizgiyi anlamayana bizler neler söyleyebiliriz ki? Bu yüzden şahsiyet sahibi olmak, meslek sahibi olmaktan bence daha önemli. Mesleğimizi günün belirli saatlerinde yaparız ama şahsiyet sahibi olursak, günün her saati muhatap olduğumuz insanların sevgisi ile daha mutlu ve huzurlu oluruz.

İnsanlarımıza sorumluluk duygusu aşılayacak olan anne ve babalardır. Öyle insanlara rastlamaktayız ki, meslek sahibi olmuşlar ve çocuklarını  da meslek sahibi olacak aşamaya getirmişlerdir  ama onları kırmamak, onları üzmemek adına  anne ve babalarının yanlışlarını onlara söyleyecek cesareti kendilerinde bulamazlar. Halbuki  anne ve babasını hakiki manada seven insan  cesaretle onlara yanlışlarını anlatabilmeli ki, anne ve babalarda yanlışlarının  cezasını  çekmesinler. Öyle insanlara rastlarız ki  “sen haklısın, söylediğin doğru ama sakın anne ve babama söyleme. Buna üzülürler” diyerek  bizleri de iki yüzlü olmaya teşvik etmeye kalkarlar ve bu da insanlık olur. Bu gibi insanların çocuklarına verecekleri de anne ve babalarından alacakları koskocaman “ boş ver”  diyecekleri mirası olacak, çocuklarda  kendileri gibi her şeye boş verecekler, zamanla “her şeye  boş veren “ toplum olacağız böylece.

Bu insanlar, kendilerine ve çocuklarına faydalı olacak insanlar sırf sivri dilli, doğru sözlü, sözünü budaktan esirgemeyen insanlar oldukları için onlardan uzak dururlar. Anne ve babasının nerede ise esiri olmuş insanların gerçekler ile yüz yüze gelmemek için çalıyı arkadan dolanmak temel yaşam felsefeleri olmuştur. Onlara göre çocuklarına kalacak evler, arabalar ve devre mülkler aldıkları ve çocukları okullarında 90’dan fazla notlarla geldikleri zaman çocukları gelişmiş demektir. İsterse çocukları akrabalarına karşı, başka insanlara karşı duygusuz olsun, genel kültürü olmasın insanlara karşı kaba saba olsun hiç umurlarında değildir. Bu da gelişememiş insanların bir tutumu işte.

“Ben hakkımı alayım, başkasının hakkını yesek de olur. Bu kardeşimde olsa “ diye bencilce davranan insanlara kardeşi  mesafe koyduğu zaman  çevre hemen onu uyarır “o senin kardeşin. O hakkını yese de sen onu koru kolla “ derler. Yani “ haksızlıklara  ses çıkarma. Hakkının yenmesine ses çıkarma boş ver” derler. Bilmezler ki her türlü ekonomik sıkıntılar  “sen çalış ben yiyeyim “  veya “  başkası aç olsa da ben en güzelini yiyeyim” zihniyetinden çıkar. Yani “boş ver” diye diye insanlar sadece kendilerinde değil toplumda da huzur falan bırakmazlar.” Boş ver” diye çok telaffuz eden insanların hayatı ciddiye almadıklarını ve “birileri bana baksa da bende tasasız olarak yan gelip yatsam” zihniyeti ile yaşadıklarına şahit olmak her zaman bana üzüntü vermiştir.  

İnsanlara yardım etmek güzel şey de . Çok insan yardım ettikçe daha çok daha çok isterler. Bir dilenciye 50 kuruş versen 1 lira ister mesela aynen öyle. “Bu kadarına da fazla “” dediğin zamanda insana kızarlar nedense. Gazetelerde  “ bir dilenci yakalandı. Üzerinde 5000 lira çıktı” haberlerini de okumaya devam ederiz. İnsanlar varlıklı olsa da istemeye alışınca artık nefsini durduramaz. Vermeyene  veya veremeyene düşmanlık ve kıskançlık beslerler.

Her şeye boş veren insanlardan hem insanlar hem ülkemiz zarar görmekte. “Bir yakınımız  iyi yere geldi. Güzel mesleği oldu” derler de, o meslekte gelişmesi için ona yardım edecek insanlar ile onu nedense tanıştırmak akıllarına gelmez. Neden tanıştırmadıklarını sorarsın bu sefer “ boş ver” derler. Al sana cehalet örneği işte.

Kendilerini milletvekilliğine layık görerek  “ben milletvekili olabilirim” diyerek yakınlarının destek olmasını bekleyenler çok zaman engelli bir yakınlarının  “daha etkili ve verimli olacağı işte çalışmak istemesine ve gelişmek istemesine” üstü örtülü karşı çıkarlar. Bu tutum  “Rabbena Rabbena hep bana hep  bana”  bencilliğinin açık ifadesidir. Bu tip insanları ben çok iyi gözlemler ve muhatap olmamaya bakarım. Çünkü rastladığımız zaman “ Ne yapıyorsun yan gelip yatıyor musun?” dedikleri zaman “senin kadar yatamıyoruz” diye cevap verdiğin zaman hemen kızarlar.

Bu ülke ne çekerse, insanlarımız ne çekerse bu olur olmaz her şeye “ boş ver”  diyenlerden çeker. Bizlerde kendimize bir bakarak eğer ulu orta “ boş ver” diyorsak bunu söylememeye ve insanları dinleyerek onların sorunlarına çözüm  bulan insanlar olmaya bakalım. Namımız  “insanları baştan savan” insanlar olarak tarihe geçmesin.

Allah ağızlarımızı “ boş ver”  lafına alışmaktan korusun ve kalplerimizi “ İnsan kendisi için istediğini kardeşi için istemedikçe kamil insan olmaz” inancı ile donatsın.

TURAN YALÇIN-TOKAT

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..