Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Bu gece

Bu gece
 

Bu gece yalnızdı. Sessiz ve sakin, özlemişti böylesini. Aslında tek başına olması görünendi, bir de ona eşlik eden biri vardı: aşkı… 1 aydan fazla olmuştu veda edeli. Ne vedası! Kim istedi ki bunu? Pişmandı belki de! Erken vazgeçmekten pişmandı, ama sözünde duracaktı; önce aşkına sonra kendisine sözüydü bu. İstemese de bırakmıştı yakasını, kime yararı olacağı belirsizken… Yine de pişmandı kendinden!

En başına döndüğünde başlıyordu pişmanlığı; sevmek zorunda mıydı, neden bir heves olarak kalmadı da aşka dönüştü? Sevmek şart mıydı, etrafında kaç kişi seviyordu birisini gerçekten? Bilemezdi, anca tahmin edebilirdi. Tahmin ettikleri hiç de tutmadı. Kaç kere denedi değiştirmeyi, ama olmadı. Olamayacağını anladı da mı vazgeçti: buna da net bir yanıtı yoktu. Kolay oldu söylemesi, yanından ayrılması, ama ya sonra? İşte sonra anladı hüzün dolu gönlündeki acıyı, tıpkı kırılan bir parmağın acısını soğuyunca duyduğu gibi… İçi içini yiyor, zihni her soruda karmaşıklaşıyordu. Zaman oldu bu karmaşıklığın ilacı; acılara günlük sevinçler karıştı, acılar ertelendi, ama ne zamana kadar? Zaman karmaşıklığı giderirken hüznü sonlandıramadı, unutturamadı sesini sevgilinin, aynen yüzü gibi… Aklına gelen yanakları ve omuzlarıydı öncelikle. Kaç kere öpmek istemişti o yanakları, kaç kere? Peki o çıplak omuzları; ellerini tutup dudaklarını omuzlarına değdirebilmek için kaç bedeni reddedebilirdi! Dudaklarına kondurmak istediği aşk dolu öpüşmeler hep yarım kaldı aklında, hayallerinde.

Hep “bir gün” dedi, bekledi, ümit etti; arzularını başkasından alıp ona sakladı. Ama olmadı. Olmadığını vedanın ertesi günü anladı. Boğazın yazı kucaklayan derin mavilerine hüznünü bıraktı, ama gözyaşları kayboldu gözlerinde. Yine ağlayamadı, yıllar geçti, ancak gözleri direnmekteydi. Boğazı düğümlendi, şakaklarında kalp atışlarını hissetti, hiç olmadığı kadar onu düşündü; yine ağlayamadı.

Artık gözleri herkesi görüyordu, görmek zorundaydı, bu zorunluluğu kalbi değil aklı sağlıyordu; hislerine kalsa her şey, bağlardı gözlerini siyahla sırf onu görebilmek için. Her yeni arkadaşta önce sevgi aradı; saygıdan, sadakatten önce sevgiydi istediği… Sevgisizliğin acısını öğrenmişti ondan, deli gibi severken sevilmemesinden… Sitem etti veda ederken, yakındı binde birini bile göremediği sevgiden! Ama ne çare, kime söylüyordu ki?

Olmamıştı, arkasından her baktığında aldığı yenilginin ağırlığını taşıyamıyordu yorgun ruhu; onun her gidişinde arkasından baktı, her defasında yenildi ve her defasında gözyaşlarını içine akıtırken kalbi acıyla baş başa kaldı; tıpkı bu gece gibi…
 
Toplam blog
: 6
: 514
Kayıt tarihi
: 03.01.09
 
 

İstanbul'da doğdum ve 21 yıldır aynı semtte yaşıyorum. Farklı bakış açılarını ve görüşleri gündeme t..