Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '11

 
Kategori
Sinema
 

Bu masalın ismi; Paris'te Gece Yarısı

Bu masalın ismi; Paris'te Gece Yarısı
 

Midnight In Paris


Paris'in eşsiz güzellikleri ile arka planda kulakların pasını alan bir müzik eşliğinde başlıyor Midnight In Paris (Paris'te Geceyarısı). Filmin ana teması yanlış zamanda yaşadığına inanan ve geçmiş dönemlere özlem duyan, yazar olma hayali kuran bir adamın kısa Paris gezisinde hayatının özünü keşfetmiş olması üzerine kurulu.

Henüz başlar başlamaz bir Woody Allen filmi olduğunu hissettiren Paris'te Geceyarısı filminin oyuncu kadrosu adeta bir yıldızlar geçidi. Owen Wilson, Rachel McAdams, Marion Cotillard, Micheal Sheen ve Adrien Brody filmde yer alan isimler. Bu isimlere konuk oyuncu rolünde Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin eşi Carla Bruni eşlik etmekte.

Gil Pender (Owen Wilson) nişanlısı Inez'in (Rachel McAdams) ailesinin Paris'e taşınmasını fırsat bilerek aşığı olduğu bu şehre kısa bir seyahat yapmak üzere gelirler. Gil, Paris'in eşsiz bir güzelliği olduğuna ve dünyanın başka hiçbir yerinin Paris ile kıyaslanamayacağına inanır. Ayrıca üzerinde çalıştığı kitabı için Paris'in kendisine ilham vereceğini düşünür. Yağmurlu havalarda Paris'te yürüyüş yapmanın ona vermiş olduğu keyif, nişanlısı Inez için hiçbir anlamı olmayan boş bir tutkudan ibarettir.

 

Aslında birbirlerine oldukça uzak olduklarını farkeden Gil, nişanlısı Inez'in yakın arkadaşı Paul (Micheal Sheen) ile dans için ayrılmasını fırsat bilerek kısa bir yürüyüşe çıkar. Bu esnada yolunu kaybeden Gil, dinlenmek için bir kilisenin basamaklarında oturur. Kilisenin çanı gece yarısı olduğunda çalmaya başlar. Eski model bir araç kilisenin önünde durur. Gil, özlem duyduğu ve hep yaşamayı arzuladığı 1920 Paris'inde bulur bir anda kendini. İlham aldığı kişilerle dolu bir dünyada şaşkınlıktan adeta küçük dilini yutar. Yazar F.Scott Fitzgerald ve yine kendisi gibi yazar eşi Zelda Fitzgerald ile tanıştığı bu partide piyano çalan kişi de oldukça tanıdık gelir. Piyanonun başındaki isim müzisyen Cole Porter'dır.

Aldığı içkinin etkisiyle hayal gördüğüne inanmak istese de, bunun hayalden fazlası olduğunu çok geçmeden anlar. Sonrasında ünlü yazar Ernest Hemingway ile tanışan Gil, Ernest Hemingway'a romanından söz açar. Hemingway de romanının bir eleştirisini yapmasını rica etmek için Gil'i yazar ve şair Gertrude Stein'e götürür. Ressam Pablo Picasso'nun evinde Stein ile buluşan Gil, burda Picasso'nun sevgilisi Adriana'nın (Marion Cotillard) büyüsüne kapılır.

 

Bir sonraki gün nişanlısı Inez'e başına gelenleri anlatmaya çalışır. Gil'in hayal dünyasını zaten oldukça saçma bulan Inez'i inandıramaz. Gil gerçek ve hayal arasında sıkışıp kalmıştır. İşin daha da ilginç yanı artık hem gerçek hayatta sevdiği bir kadın, hem de 1920 Paris'inde sevdiği bir kadın vardır. Günler geçtikçe 1920 Paris'indeki Adriana'ya daha da bağlandığını farkeder. Hem kendi için "altın çağ" olarak adlandırdığı 1920 Paris'indedir, hem de gözlerini alamadığı bir kadın vardır. Bir gün 1920 Paris'inin caddelerinde Adriana ile kısa bir gezinti sonrası bir cafede otururlar. Bu esnada önlerinde duran bir faytona binerek 19 yy.sonları Belle Epoque (Türkçe karşılığı yanılmıyorsam güzel dönem) dönemine giderler. Burada üçü de ressam olan Henri De Toulouse-Lautrec, Paul Gauguin ve Edgar Degas ile tanışırlar. 1920 Paris'inde yaşadığı için hayatına imrendiği Adriana, Belle Epoque dönemini kendi altın çağı olarak niteler. İşte filmin bu kısmında Woody Allen'in mesajı oldukça net bir şekilde izleyiciye aktarılır. Aslında insanın doğasında geçmiş döneme hep bir özlem vardır ve geçmişin tutkusu hayalleri süslemektedir.Gil hayalini kurduğu 1920 Paris'inde yaşamanın da bir noktadan sonra başka bir özlemi doğuracağını anlamış olur. Önemli olanın geçmiş özlemini içinde tutarak, şimdiki zamanın en güzel şekilde değerlendirilmesi gerektiğini anlar.

Belle Epoque döneminden günümüze döndüğünde hayallerini sıcak tutarken, şimdiki zamanı yaşamanın Inez ile mümkün olmayacağını anlar ve Inez'den ayrılır. Ayrılık sonrası Paris'te kısa bir yürüyüşe çıkan Gil, Seine nehri üzerinde Paris'i seyrederken romanındaki karakter gibi eski eşyalar ve eski plaklar satan Gabriela ile karşılaşır. Gabriela ile konuşmaları esnasında yağmur yağmaya başlar. Gabrile da tıpkı Gil gibi düşünmektedir.

"Paris yağmur altında daha da güzeldir." der ve birlikte Gabriela'nın evine doğru yol alırlar. Belki de Paris'te hayatının aşkına doğru yol alıyor, kimbilir. Başlangıçta kulağımızı okşayan müzikle beraber filmin sonu da geliyor.

 

 

Woody Allen'in şehirlere olan tutkusu bu filmde Paris ile evinize konuk oluyor. Paris'i hiç sevmeyen bir insanı bile bu şehri sevdirecek doksan dakikalık bir şölen sunuyor adeta. Filmin karakterlerinde tipik Woody Allen izleri net bir şekilde görülebiliyor. Kimileri başrol oyuncularından Owen Wilson'ın yanlış seçim olduğunu düşünse de, ben beğendim diyebilirim. Rachel McAdams ve Marion Cotillard içinse tek kelime etmeye bile lüzum görmüyorum. Filmin güzelliğine güzellik katan etkenler olmuşlar. Micheal Sheen çok bilmiş, ukala Paul karakterinde başarılı. En dikkat çekici isimlerden biriyse ressam Salvador Dali rolünde izlediğimiz Adrien Brody olmakta. Filmin belki de en büyük dezavantajı filmde bahsi geçen ressam, yazar, müzisyen vb. isimlerin hayat hikayelerinin çoğu kesim tarafından bilinmiyor olması. Hal böyle olunca bazı detaylar kaçabiliyor. Naçizane önerim bu isimler hakkında daha detaylı bilgi sahibi olup filmi izlemek olacaktır. İnanın filmden alacağınız keyif bir kat daha artacaktır.

Yazımı bitirmeden önce yaptığım küçük araştırmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Filmde bahsi geçen kişilerle ilgili çok kısa bilgiler aşağıda yer almakta. Umarım küçük de olsa faydasını görürsünüz.

    F.Scott Fitzgerald (1896-1940): İrlanda asıllı Amerikalı yazar.
    Zelda Fitzgerald (1900-1948): Eşi gibi o da bir yazar.
    Cole Porter (1891-1964): Amerikalı besteci, müzisyen.
    Josephine Baker (1906-1975): Amerikalı dansçı, şarkıcı ve oyuncu.
    Ernest Hemingway (1899-1961): Amerikalı yazar ve gazeteci. Çanlar Kimin İçin Çalıyor onun eseridir.
    Gertrude Stein (1874-1946): Amerikalı yazar.
    Pablo Picasso (1881-1973): İspanyol ressam.
    Jean Cocteau (1889-1963): Fransız yönetmen.
    Thomas Stearns Elliot (1888-1965): Şair, oyun yazarı ve edebiyat eleştirmeni.
    Salvador Dali (1904-1989): Katalan sürrealist ressam.
    Man Ray (1890-1976): Fotoğrafçı ve ressam.
    Luis Bunuel (1900-1983): İspanyol yönetmen ve senarist.
    Henri De Toulouse-Lautrec (1864-1901): Fransız ressam.
    Paul Gaugin (1848-1903): Fransız ressam.
    Edgar Degas (1834-1917): Fransız ressam, heykeltraş ve çizer.
    Juan Belmonte (1892-1962): İspanyol matador.

Not: Aramızdan ayrılarak Hakk'ın rahmetine kavuşan Yeşilçam'ın ulu çınarı Ömer Lütfi Akad'ın mekanının cennet olmasını diler; ailesine, sevenlerine ve Türk Sinemasına başsalığı diliyorum.

Kaynak: www.wikipedia.org

 

 

 

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 92
: 2632
Kayıt tarihi
: 28.01.09
 
 

Parliament Sinema Klübü'nde yayınlanan filmleri izlemek için çocuk halimle uykudan feragat ettiği..