- Kategori
- Eğitim
Bu Mimari Mahremiyetsizlikte Çocukları Nasıl Eğiteceğiz?

Sn. Cumhurbaşkanı geçen gün yaptığı bir konuşmada İstanbul mimarisine biçim verenlere sitem etti. Hatta gayet açık bir sözlülükle bu kente ihanet edildiğini söyledi.
Peki, Sn. Cumhurbaşkanına böyle bir sitemi söylettiren neydi? Sorun, sadece kentin görsel güzelliğine, tarihi dokusuna indirilen darbe miydi? Hayır, sadece bu değildi. Şüphesiz daha önemli nedenleri vardı. Çünkü bugün büyük kentlerdeki mimari uygulamalar ile toplumun hem kadim değerlerinde hem de ortak belleğinde geri dönüşü mümkün olamayan hasarlar oluştu.
Neden mi?
Çünkü bir kentin mimarisi aynı zamanda orada yaşayanların kültürünün, inancının, hayat felsefesinin estetiğe bürünmüş somut halidir. Kültür ve İnanç mimariyi etkilediği gibi, mimari de kültürü yeniden etkiler; toplumu kültürel açıdan yeniden dönüştürür.
Devrim gibi dönüştürür. Ama sezdirmeden.
İşte bundandır ki, Batı’da var olan mimarı okullar, örneğin Walter Gropius’nun (1883-1969) Bauhaus Okulu aynı zamanda bir enstitü ve düşünce okuludur.
Selçuklu ve Osmanlı mimarisi de aynı düşüncenin ürünüdür. Örneğin Türk-İslam kültürü, mimarının en ince ayrıntısında dahi belirleyicidir. Bunun en somut örneğini ise mimarideki mahremiyet oluşturuyor.
Geleneksel Türk mimarisini şekillendiren en önemli öge, ev içi mahremiyetin korunmasıdır. Mahremiyet anlayışının geleneksel Türk evlerindeki izlerini kapı tokmaklarından, hanımların yemek servisi yaptığı dönme dolaplara kadar görürsünüz. En önemlisi de mahremiyetin avlulara yansımasıdır. Nitekim bu avlu yapısından dolayıdır ki, herkes rahatlıkla evinin bahçesinde, önünde oturabilir.
Bu mimari tasarım sayesinde ev halkı bahçe işleri, günlük işler vb. dışarıda yapılması gereken tüm işleri rahatlıkla yapar, mahremiyet içinde, hayasına, edebine zarar gelmeden..
Peki, bir de bugünkü konutlara ev içi mahremiyeti açısından bakalım:
Her yer cam ve şeffaf bir görünümde. Balkonlar, birbirine öylesine yakın ki, fırlasan karşı tarafa geçebilirsin. Pencereler dip dibe. Değil gece, gündüz bile pencereleri açmak mümkün değil. Hafif bir rüzgârla evin her tarafı gözükmektedir. Duvarlar öylesine ince ki, komşuda konuşulan her şey duyulabiliyor. Sizin konuştuğunuz en mahrem sözler yan tarafta yankı buluyor.
Bırakalım ince detayları. Şimdiki konut projelerinde, hatta villa kentlerin belki de tamamında eşi ve çocuklarıyla rahatça kendi evinin bahçesinde oturan var mıdır?
Böyle bir mimari içinde mahremiyet de kalmıyor, mahremiyet bilinci de. Bunun tersi ne varsa hepsi normalleşiyor, değersizleşiyor.
Peki, muhafazakâr veya dini duyarlılığı olduğunu bildiğimiz mimarlara ne oluyor ki, daha fazla para kazanmak için böyle bir şeye izin veriyor?
Bediüzzaman, “Hayâ, nefsin sıkılmasıyla yüzde peyda olan kızartıdan ibarettir”der. Peki, Mahremiyetin böylesine örselendiği bir mimari yapı içinde büyüyen çocuklardan ileride mahremiyete uymaları beklenebilir mi? Bunlara edep, hayâ öğretile bilinir mi? Örneğin odalara girerken kapıyı çalmak ve sesli olarak izin istemek, ev içinde de olsa kılık kıyafetlere dikkat etmek gibi aile içinde mahremiyet sınırlarına özen göstermek beklenebilir mi?
Mahremiyetin olmadığı bir ortamda büyüyen çocuklar dışarıdan gelebilecek olan istismarlara karşı kendilerini savuna bilir mi? Tacizlere karşı kendilerini koruyabilir mi?
Hayır koruyamadıkları gibi, mahremiyete karşı da duyarsızlaşıyorlar…. Dışarıda veya sosyal medyada kendisine yapılan taciz veya sözlü saldırıyı gülerek karşılayan, duyarsız davranan bir çocuk veya gencin bu psikolojisini başka nasıl açıklayabiliriz?
“Evet, iffet, hayâ, haysiyet ve istikamet gibi ahlâk-ı haseneden mahrum olan fert ve cemiyetler, fen ve teknik sahasında ne kadar terakki ederlerse etsinler, hüsrandan kurtulamaz ve huzurla yaşayamazlar”
Bu değersizlik içinde yetişen çocuklara mahremiyetin ne olduğunun anlatılması nasıl etkili olsun ki?
Etkili olmaz. Çünkü mimari yapının mahremiyetsizliği buna izin vermiyor.
Eskiden evlerin ve iş yerlerinin duvarlarına “Edep, Ya Hu” levhası asılırdı. Şimdi asılacak duvarda kalmadı. Çünkü her yer şeffaf!
Sanıyorum ki, Sn. Cumhurbaşkanının sitemi de, isyanı da işte bu noktayadır.
Edep Ya HU!