- Kategori
- Gündelik Yaşam
Çalışmamanın keyfi ve Pirmete...

Gençliğin ilk yıllarından itibaren çalıştım. Çalışmak keyifliydi sanırım o zamanlar. Öğrenciliğin son deminin sıkıntılarına, monoton günlere, boş vakitlere inat çalışmak istemiştim. Sanırım macera duygusu hoşuma gidiyordu, genç yaşta para kazanıyor hem de denize güneşe bakarak yaşıyordum.
Yirmi yaşımdan itibaren hemen hemen hep çalıştım. Ama son yedi yıl çok yorucuydu. Haftada 6 gün , oldukça stresli bir ortamda çalışmam gerekti. Hep yüksek hedefler, sürekli fazla şey istenmesi bir süre sonra insanı stresle yaşamaya mecbur edebiliyor.
Bu 7 yılın sonunda eşimde ben de işimizden ayrıldık. Özellikle son bir yıl kendi kendime hep söylendiğimi hatırlıyorum ‘’ güneye gitmeli, denize gitmeli, buralardan gitmeli’’ diyerek. Bazı büyük şirketlerde aslında böyle bir uygulama varmış. Uzun yıllar bunalan yöneticileri 1 yıl ya da 6 ay başka bir ülkeye ya da bölgeye yolluyorlar. İyi fikir!
Ayrıldığımızda yazın başlangıcıydı, çok iyi geldi. Üç ay neredeyse sürekli tatil yaptık. Güzeldi hiçbir şeyi dert etmemek. İşi, şirketi, satışları düşüne düşüne tatil olmuyordu çünkü. Bazen telefonu kapatırdım açtığımda yığınla mesaj! Ne o? Tatil yapıyoruz.
Bu sürede kızımı daha çok görmek, onunla daha çok oynamak bir hediye gibiydi. Çevremden çok duyarım ‘’ çocuklarımın nasıl büyüdüğünü anlayamadım’’ diye. Böyle olmak istemedim , inşallah da olmaz. Fakat bir süre sonra tuhaf bir şekilde bunalıyor insan. Eskiden’’ şimdi şu sıkıcı ofis de olmasam şunu yapardım bunu yapardım’’ diye liste yapardım aklımdan çabucak. Bir süre sonra böyle olmuyor insan bunalıyor hiçbir şey yapası gelmiyor.
Öğrenciyken herkesin derdi ‘’ yaşlanmadan emekli olup, istediği hayatı yaşamaktı’’ Uçuk bir arkadaşımız vardı o ‘’hiç çalışmadan emekli olmak istiyordu’’ şimdi bakıyorum da kimse bu söylediğini yapamıyor. Herkes bir yerlerin mahkumu, gitmek söz konusu değil.
Oysa güneye gidip bir kasabaya yerleşip, gayet güzel ve keyifli bir hayat yaşama şansımız var. Ama cesaret edemiyoruz buna. Sürekli karşımıza engeller çıkartıyor, endişeleniyoruz. Şimdilerde ise ‘’çocuğun okulu ne olacak?’’ derdi peyda oldu.
7 ay dinlenmenin ardından yeniden çalışmaya başlıyorum. Sanırım zamanında söylediklerimiz bir temenniden öte olmuyor. Ha deyince gidilmiyor. Oysa herkesin hayali değil mi şehirden kaçmak? Gidenlerin öykülerini hepimiz gıptayla okuyoruz. Ama olmuyor işte.’’ Peki orada ne yapacağım?’’ sorusuna cevap bulamazsanız işiniz çok zor.
Geçenlerde Türkiye’ye gelen bir guru’nun sözleri vardı gazetede .Hayatı boyunca hiç çalışmamış, sadece kitap yazmış, şimdilerde seminerler veriyormuş. ‘’ Çalışmamanın keyfini çıkarın, bu da özel bir şeydir’’ diyordu.
Pirmete dost aradı geçenlerde. Önce bir işletti telefonda, Arabistan’dan arayan birisi gibi güldürdü beni. Sonra gönlünün sıcaklığı ile anlattı. Güneye gidiyormuş, Ankara’yı terk ediyormuş’’ artık yeter bu kadar’’ dedi. İyi yapıyorsun dedim ben de. Gerçekten iyi yapıyordu.
Daha yeni beraber çalıştığımız bir arkadaşımız vefat etti. Yaşı 39, eşi gencecik üstelik hamile. Çok sarsıldık eşimle beraber. Değmez bu strese, şehrin kahrına, bu kaosa değmez dedik. Hayat sanıldığı kadar uzun değil dedik. En çok o dedi ben dinledim aslında. Kadınlar daha mı duygusal ne?
Sonra? Çalışmaya başlıyoruz. Dediğimizin tam tersini yaparak şehrin kollarına atacağız kendimizi. Cesareti olmayanlar için gitmek uzak bir hayal. Ama bir gün gerçekleştirebilmek neden olmasın? Kısmet olduktan sonra olur mu dersiniz?