- Kategori
- Tarih
Çanakkale gazileri son anları
Bir gün mail kutuma gelen bu maili okuduktan sonra Çanakkale savaşları ile ilgili araştırmalara başladım. Bu amaçla gittiğim yerlerde Çanakkale gazisi olup olmadığını sorarım. bu maille birlikte şunu gördüm. Çanakkale Türk toplumunda ayrı bir ruh, ayrı bir heyecan ayrı bir, aşk olduğunu gördüm. Siz buna ister ilahi aşk deyin isterse maddi aşk. Bu vatanı seven insanların birbirlerine aşkı. Birbirlerine sevgisi ve daha da önemlisi vatan adına din adına ortaya konulan mücadele. Bu konuda ne kadar söz söylense de kelimelerin yetersiz kalacağını görmekteyiz, işte size Çanakkale savaşları ile ilgili birkaç aşk tezahürü
İşte ilk hatıra
Balıkesir’de Ali Sururi İlkokulu karşısındaki boşlukta, eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan Cevdet (alkalp) dede vardı.
Bir akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı. Ve devam etti…
Rahmetli babam, hafız ali Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. O’nu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu
O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, kuvayi milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı. Çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti.
Ama anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta , her nereye giderse yanıma gelir ve;
- Oğlum ben pazara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!
- Ben teyzenlere gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!
- Ben komşulara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!
Derdi.
Anam babamı bekledi durdu.
Büyüdüm, dükkân açtım.
Annem yine her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve
“baban gelirse beni çağır ha..!” diye eklerdi.
Aradan yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı.
Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve “baban gelirse beni çağır ha..!” diye tembihlerdi.
Günü geldi ağırlaştı.
Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti.
“bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin.”
Dedi.
Bana döndü yavaşça:
“baban gelirse, o’na annem hep seni bekledi de.”
Dedi.
Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek,
“hoş geldin bey, Hoş geldin...”
Diyerek ruhunu teslim etti.
Bu olay beni çok etkiledi. Bir Çanakkale şehidinin torunu olarak bu şekilde yaşanan olayların, Çanakkale savaşının hatıralarının üzerimde çok büyük etkisi vardır..
Bir gün bizim köyde uzun yıllar imamlık yapan hocalardan, Büyükorhan civarının Molla Mehmet Hoca (OKYAY)diye tanıdığı ve benim de saygı duyduğum Mehmet Hoca muhteremle sohbet ederken eski günleri sordum. 1960lı yılları, bu dönemdeki imamlık görevlerini, eğitim faaliyetlerini anlattı. Bir günde, öğleden önce çocuklara Kur’an-ı Kerim, öğleden sonra Yeni yazı yani Türkçe, akşamları da büyüklere Kur’an dersleri verdiğini söyledi. Ben zor alacağını bunu nasıl yaptığını sordum. Bana alıştığını zamanla bu durumu benimsediğini söylediyse de akşam derslerinin köylü tarafından kaldırıldığını söyledi.
Peki dedim akşamları büyüklere nasıl ders veriyordun.
— Önce öğreteceğim namaz suresini okuyorum, sonra da manasını okuyorum, açıklıyorum. Günlük hayattan örnekler veriyorum. Tartışıyoruz, bu şekilde ders işliyoruz
—peki, böyle günlerden kalma aklında ilginç bir anı var mı diye sordum
— Bir gün yine böyle ders işlerken İnşirah süresini okudum ve anlamını açıklıyorum. Orada Allah size yardım eder. İşte size zorluk gösterir. Sonra yardım eder. Çok acı çekebilirsiniz ama kesinlikle Allah’tan ümidinizi kesmeyin diye anlattım.
Ayetinin anlamını verdim tam bu esnada bu ayeti açıklayan örnekler verirken
Osman’ın Mehmet derler bizim dünür olan (Ramazan DİL)in babası kalktı ve şöyle dedi.
—Ben Çanakkale savaşına katıldım ve yaralandım hastanede yatıyoruz. Benim yaram fazla değil. Koğuş dolu bir arkadaş var, yarası epey fazla çok acı çekiyor. O durumu iyi olmadığı için ağır hastaların içine ayrılmış. Ben hem kendi halime şükrediyorum. Hem de onu takip ediyorum. Derken adam sürekli Allah’a dua ediyor.
—Allah’ım beni anama babama ve kardeşlerime kavuştur. Ölmeden önce onları bir daha göreyim. Hep böyle sürekli dua ediyor. Derken aradan üç gün filan geçti bir gün baktım ki o arkadaş sürekli aynı duayı ediyor. Sonra birden gülmeye başladı ve;
—Ana hoş geldin nasılsın iyi misin? Baba sende hoş geldin. Hani kardeşim nerde onu getirmediniz mi?. O da arkadaymış dedi, kalktı doğrulmaya çalıştı gülerek ruhunu Allah’a teslim etti. Ben olduğum yerde dondum kaldım. Hani diyeceğim Allah insana istediğini mutlaka veriyor.
Dedi Molla Mehmet OKYAY Hoca bana bunu anlattıktan sonra ben iyice dondum kaldım.
—Böyle yaşanmış bir olay daha var dedi. Bunu da ben Yeşiller köyünden Cambaz Kayali var ondan duydum dedi. Ben de
—O nasılmış deyip onu da sordum.
Molla Mehmet Hoca duyduklarını anlatmaya başladı.
Kayali’nin dedesi Çanakkale’ye savaşa gitmiş bu savaşta çavuşmuş. Bir de onun İzmir’den Mehmet adında yine kendisi gibi Çavuş arkadaşı varmış. Bunlar askerde birbirlerin yalnız bırakmadıkları gibi askerden sonra da ekonomik şartlar elverdikçe görüşmeye çalışmışlar. İzmirli olan Mehmet Çavuş oldukça zengin iken bizim Yeşiller köyünden olan arkadaşı Mehmet çavuşun fakir bir hali varmış. Köyde tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile geçimini sağlamış. Mehmet Çavuş 1950 li yıllara geldiğinde rahatsızlanmış. Savaşta başına isabet eden bir şarapnel parçası beyninde derin izler bıraktığından iyice hastalanmış ve ne dediğini bilmez hale gelmiş. Bunun da son anları oldukça garip geçmiş. Ölümünün son 7 günü boyunca hep İzmirli silah arkadaşı Mehmet Çavuş aklına gelmiş. Ölüm döşeğinde;
Arkadaşının kendisine ziyarete geldiğini söyleyip oğluna
—Kalk oğlum Misafirimiz Mehmet Çavuş geldi. Karnını aç koymayın tavuk kesiverin demiş. Oğlu da babasının bir dediğini iki etmez bir şekilde tavuk kesmiş ve
—Tamam, baba bak tavuğu kestim, ben onun karnını doyururum demiş.
Bu olay tam yedi gün devam etmiş hatta bir ara anası
—Oğlum her gün tavuk kesiyorsun bugün bari kesme dünkünü gösteririz dediği halde oğlu Sabri,
—Hayır, ana ben babam ne derse yaparım bir tavuk babamdan ileri mi deyip babasının gönlünü almış.
Yedi gün boyunca babası ile Mehmet çavuş birlikte sohbet etmişler. Oğlu da babasının asker arkadaşı için her gün tavuk kesmiş. Bu olayı Bursa’da çalışan Cambaz Kayali’nin Kardeşi Osman’a sordum ve yaşananların doğru olduğunu. Dedesinin vefat ettiğinde kendisinin 3 yaşlarında olduğunu ve dedesini hatırlamadığını fakat kendisinden büyük olan ağabeyinin dedesini gördüğünü söyledi. Bu olayı kendisinin de duyduğunu en iyisinin ağabeyinin bildiğini söyledi.
Bütün bu olaylardan sonra Çanakkale savaşlarının Türk toplum ve devleti üzerindeki derin izlerinin etkisini daha iyi anlamış bulunuyorum. Biz ki bu zor şartlarda vatan ve millet sevgisini insan sevgisini yaşarken sevdiklerimizle muhakkak samimi dostluklar kurmalıyız.
Çanakkale geçilmez sözünün gerisinde ne hikâyelerin, hayatların yaşandığını bilmek durumundayız.
Kaynaklar
Molla Mehmet OKYAY Hoca Çakır Yenice Köyü 1935 doğumlu
Osman BAY ORHANELİ YEŞİLLER KÖYÜ 1952 DOĞUMLU
KAYAALİ BAY ORHANELİ YEŞİLLER KÖYÜ 1952 DOĞUMLU