Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '12

 
Kategori
Öykü
 

Çaresizlik....

Çaresizlik....
 

File:9-Week Human Embryo from Ectopic Pregnancy.jpg


“Bu akşam çocuğu sen alabilir misin?”

“Senin işin mi çıktı yine?”

“Evet, yetiştirmem gereken bazı işler var da, bugün biraz geç çıkacağım.”

“Senin de işlerin hiç bitmiyor. “

“Cuma günleri böyle yoğun oluyor. Eğer sen alamazsan ben daha geç bir vakit gidip alırım.”

“Yok, yok, tamam ben alırım.”

“Peki sağol, görüşürüz.”

“Tamam görüşürüz, güle güle”

Her hafta Cuma günleri buna benzer telefon konuşmaları olurdu. Erdal ve Mine iki yıllık evliydiler. Erdal bir şirkette muhasebeci olarak çalışırken Mine de bir bankada çalışıyordu. Mine evlendiklerinin ikinci ayında hamile kalmış, 3 ay doğum izni, 1 ay yıllık izin ve 3 aylık da ücretsiz izin aldıktan sonra, her çalışan anne gibi çocuğun bakım sorunu ortaya çıkmıştı. Mine’nin annesi başka bir şehirde yaşıyordu ve Almanya’da çalışan oğlunun çocuklarına zorlukla bakıyordu. Zaten İstanbul’da olsa bile üçüncü bir çocuğa bakacak durumda değildi. Mine hamile kaldığı zaman kayınvalidesi “Çocuğunuza kim bakacak?” diye sorduğu için Erdal annesine böyle bir teklifte bulunamazdı. Yeni evlendikleri için de mali durumları çok iyi değildi. Zaten Mine’nin maaşın kirayı ancak karşılıyordu. Bir bakıcı tutmak Erdal’ın hiç istemediği şeydi, ayrıca bakıcı için de bütçeden bir para ayırmaları gerekecekti, bu da onları maddi bakımdan çok zorlayacaktı. Kreş için de aynı şey geçerliydi. Bu durumda tek çare kalıyordu. Erdal ikinci bir işte daha çalışacaktı.

Nitekim öyle de oldu. Erdal saat 18,00 işten çıktıktan sonra, gece vardiyası olan bir şirkette vardiyanın imalat hesaplarını takip etmeye başlamıştı. Saat 24 de işi bittikten sonra eve gelmesi 45 dakika sürüyordu, ertesi sabah ise saat 7 de diğer işine gidiyordu. Bu arada Mine 15 gün süt izni adı altında bir izin daha alabilmişti. Erdal ise bu çalışma temposuna daha fazla dayanamadı ve 10. Gün hastalandı. Bu durumu öğrenen Erdal’ın annesi “Siz merak etmeyin, ben çocuğa bakarım” dedi. Erdal ve Mine bu teklif karşısında rahat bir nefes almışlardı. Çocuğun masrafları dışında, bütçeleri zorlanmayacaktı.

Erdal ve Mine Cuma akşamları çocuklarını alıyorlar, Pazartesi sabahı ise tekrar annelerine bırakıyorlardı. Anneleri İstanbul’un Avrupa yakasında, kendileri ise Asya yakasında olduklarından çocuklarını hafta sonları görüyorlar, bazen de Çarşamba akşamları çocuğu görmeye gidiyorlardı. Yine Cuma akşamı gelmişti ve küçük Can’ı almaya bu defa annesi gidecekti.

Böylelikle Erdal ve Mine hafta içi çalışıyorlar ve hafta sonları da çocuklarıyla birlikte oluyorlardı.

Aradan 8 ay geçmişti.

Mine akşam yemeğini hazırlarken, kendisine birisinin seslendiğinin farkında değildi.

 

3. Hafta: Merhaba anne, şu an içinde bir canlı oluştu. Belki sen farkında değilsin ama ben senin sıcaklığını hissetmeye başladım bile;….

“Ne yemeği yapıyorsun hayatım?”

“Pek fazla bir şey yapmıyorum. İki parça tavuk vardı. Onu kızartıyorum. Hafta sonundan da kalan zeytinyağlı var. Bu akşamlık böyle idare edeceğiz artık.”

“Tamam canım, eline sağlık.”

4. Hafta. Bu hafta rahmine yerleştim ve senin kılcal damarların aracılığıyla seninle iletişim kurdum.. Sanıyorum sen hala benim varlığımdan habersizsin. Ama ben senin şefkatinle büyüyeceğime inanıyorum. Çünkü ben senin bedeninde hayat buldum.

Mine kendisine seslenen sesin sahibinden hâlâ haberdar değildi.

“Erdal sana bir şey söyleyeceğim.”

“Hayrola?”

“Benim günüm geçti.”

“Günün mü geçti?”

“Ne kadar?”

“Bir haftadan fazla”

“Ama senin adetlerin pek düzenli değil ki hayatım. Daha önce de telaşlanmıştın. Sonra bir problem çıkmadı.”

“Yok, bu sefer öyle değil, kendimde bazı değişiklikler hissediyorum.”

“Ama biz günlere çok dikkat ediyorduk.”

“Tamam da, âdetler düzensiz olunca, gün de kayabiliyor demek ki!”

“Aman, inşallah bir şey yoktur. Bu işin altından kalkamayız yoksa.”

“Bu hafta bir tahlil yaptıracağım.”

“Tamam, yaptır bakalım, neymiş öğrenelim.”

5. Hafta: Hafta başında 0.4 mm. olan boyum hafta sonunda 2 mm.ye ulaştı. İç organlarım bu hafta oluşmaya başlıyor. İlk gelişen organım kalbim oldu ve atmaya başladı. Daha ben çok küçüğüm ve şu anda benim kalbimin sesini duyamazsın. İhtiyacım olan malzemeler senin kanından bana ulaşmaya başladı bile.

“Alo, Erdal, tahlil raporlarını aldım. Hâmileymişim.”

“Yapma ya, ne yapacağız şimdi?”

6. Hafta: Biliyorum, artık benim varlığımdan haberdarsın. Sen de benim gibi mutlu musun anneciğim? Artık senden bana devamlı olarak oksijen ve besin gelecek, atık maddeler ve karbondioksit sana geri gelecek. Bunun için sizin plesanta dediğiniz doku işlem görmeğe başladı. Anneciğim seni şimdiden çok seviyorum. Boyum şu anda 3 mm. Kalbim, kanı pompalayarak, dokuların kan ihtiyacını sağlamaya devam ediyor.

“Çaremiz yok, aldıracağız.”

“Hemen acele etme Mine. Allah yardım eder.”

“Nasıl eder Erdal? Zaten çocuğa hasret yaşıyoruz. Sadece hafta sonarı görüyoruz çocuğumuzu. Sonra, ikinci bir çocuğa bakmak için annene teklifte bile bulunamayız.”

“Doğru söylüyorsun hayatım. Ama bir çaresi olmalı.”

7. Hafta: Anneciğim boyum 10 mm. oldu. Göbek kordonum, gözlerim, göz kapaklarım, kulaklarım, burun ve burun deliklerim taslaklar şeklinde çıkmaya başladı. Her geçen gün dokularım hızla gelişiyor. Hafta sonunda kol, bacak, el , ayak ve tırnaklarım belirmeye başladı.

Erdal o hafta bir tane Milli piyango bileti alır. Belki bir ikramiye çıkarsa, eşini işten çıkarır. Çocuklarıyla birlikte birlikte yaşamanın hayalini kurmaya başlar.

8. Hafta: Boyum 15 mm. Haftanın ortasında dirseklerimi bükebiliyordum artık. Yakında el ve ayak bileklerimi de hareket ettirebileceğim. Bu hafta sonunda dil ve dudaklarımın oluşması tamamlanacak. El ve ayak parmaklarım oluşmuş olmakla birlikte heniz perdelerle birbirine bitişikler. Senin içinde olmak benim için büyük mutluluk anneciğim.

“Erdal bu çocuğu aldırmamız gerek, bakma sorununu halletsek bile iş durumumda problem olur.”

“Tamam canım, biraz daha bekleyelim.”

9. Hafta: Dudak ve gözlerim gelişimini sürdürüyor. Artık ağzımı açıp, kapayabiliyorum. Gözlerim birbirine yaklaşmaya başladı. Bağırsaklarım kordondan çıkarak karnımın içine ilerlemeye başladı bile. Hafta başında 2.5 cm. olan boyum hafta sonunda 4 cm. e ulaştı. Ağırlığım ise sadece 4 gram. Ama anneciğim sen üzgün görünüyorsun. Yoksa benim seni sevdiğim kadar sen beni sevmiyor musun?

 

“Erdal’ın Milli Piyango biletine amorti çıkmıştır. Erdal şansını bir kere daha denemeye karar verir ve o amortisiyle bir bilet daha alır.”

10. Hafta: Anneciğim artık 5.5 cm. boyundayım. Böbreklerim idrar, karaciğerim kan üretmeye başladı. Artık genital organlarım belirlenmek üzere. Ama anneciğim sen hala çok üzgünsün. Senden artık titreşim alamıyorum. Anneciğim ilk defa korkmaya başladım.

“Ne oldu Erdal? Piyangodan bir şey çıktımı?”

“Maalesef hayatım.”

“Yapacak bir şey yok. Ben doktordan randevu alıyorum. Yarın bu işi bitireceğiz.”

“Çok üzgünüm Mine.”

“Ben de öyle ama yapacak bir şey yok ne yazık ki.”

“Ah şu çaresizlik olmasa.”

11. Hafta başı: Anneciğim neden buradayız? Neler oluyor? Yapma bunu anne. Beni senden ayırma. Hani sen benim dünyadaki meleğim olacaktın? Hani bana süt verip, en güzel ve en tatlı kelimeleri sabır ve şefkatle bana söyleyecektin? Bana bebekken ninniler söyleyip, çocukken kötü insanlardan koruyacaktın? Neden anne neden? Neden dünyaya gelmeme izin vermiyorsun. Anneciğim, çok korkuyorum, anne, an...........................................................

 

 

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..