- Kategori
- Bebek - Çocuk
Cehalet mutluluk mu?

İngilizce'de “ignorance is bliss” diye bir deyim vardır. Birebir çevirirsek “cehalet mutluluktur” diyebiliriz. Amerikalılar, “Birşey hakkında bilgi sahibi değilsen, onun için endişelenmezsin, o yüzden de mutlu-mesut yaşarsın.” anlamında kullanırlar. Şimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz. Anlatayım.
Çocuk yetiştirme konusunda düşünüyorum. Can’ın doğumundan beri, ona sağlıklı, mutlu ve güzel bir yaşam sunmak adına yaptığımız tercihler, aldığımız kararlar… Herhangi bir konuda adımımızı atmadan önce, kitaplar karıştırıyoruz, internete bakıyoruz, Facebook ve Twitter’a yazıp arkadaşların fikirlerini soruyoruz. Yetmiyor, doktorumuzla ve arkadaşlarımızla görüşüyoruz, büyüklere danışıyoruz. Otobüste karşılaştığımız teyze bile çocuk yetiştirme konusunda fikir beyan etmeye gönüllü. TV’de çocuk yetiştirme konusunda haber programları, sağlık belgeselleri ve sohbet programları ile sürekli bir bilgi bombardımanı. Gazetelerde hergün biri çıkıp, birşey söylüyor. Geçenlerde bir profesör “Çocuklarınıza süt içirmeyin.” dedi. Diğer bilim adamları, gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri ve ayaklandı. “Yanlış bilgilerle halkın aklını karıştırıyorsunuz” dediler. Biz ise neye inanacağımızı şaşırdık.
Hani Bunun Grisi
Çocuk yetiştirmek çok ilginç bir şey. Diğer konularda ılımlı yaklaşımları savunsanız bile, çocuk yetiştirirken aldığınız kararlar, genellikle ya siyah ya beyaz oluyor. Grisi pek makbul değil. Taa çocuk dünyaya gelmeden önce bile, onu etkileyecek kararları vermiş oluyorsunuz: “Organik yatak mı alalım, normal yatak mı?” “Sezaryen mi, normal doğum mu?” Dünyaya geldikten sonra, “Emzirmeli mi, hazır mama mı vermeli?” “Uyuturken ağlatmalı mı, ağlatmamalı mı?” Hazır bez mi kullanacağız, yoksa yıkanabilir bez mi?” Liste böylece uzayıp gidiyor. “Ben biraz öyle, biraz böyle yaparım” yani “Ne siyah, ne beyaz, yaşasın gri!” diye yaklaştığınızda, karşınıza çıkan netice de, aynen Harry Potter’ın Hermione’si gibi, bulanık birşey oluyor. Misal, çocuğunuzu bazen kendi yatağında uyutuyor, bazen de sizin yatağınıza alıyorsanız, o da bazen iyi uyuyor, bazen de uyumuyor.
Ben kimi zaman bazı konularda karar vermekte zorlanıyorum açıkçası. Can için yaptığım alışverişin bile tadı kaçıyor. Bazen mağazaları gezerken, hoşuma giden bir çocuk ürününü raftan alıp alışveriş sepetine atmaya meylettiğimde, görünmez bir el, çat! diye elimin üstüne vuruyor. İçime bir kurt düşüyor. Acaba aldığım ürün sağlıklı mı? Bu ürün hakkında müşteri yorumları ne olmuş? Güvenlik nedeniyle geri çağrılmış mı? Hiçbiri olmazsa, “Acaba başka yerde daha ucuzu var mı?” “Aman canım, sen de rahat ol, al birini gitsin” diyebilirsiniz. Aah! ah! Bende istemez miyim öyle yapmayı? Ama, ne zaman araştırmadan birşey alsam elimde patladı. Ya bir yeri bozuldu, ya geri çağrılan bir ürün olduğu ortaya çıktı, ya da daha sonra çok para verdiğimi fark ettim. Çocuk ürünleri de maaşallah ateş pahası. Ufak tefek şeylerde belki problem olmaz, ama, bunun yatağı var, puseti var, çocuk koltuğı var. Var oğlu var. Karun kadar zengin olmadığın sürece, “Amaan, bunu da böyle alıvermişim işte, ne olacak” diyemiyorsun. O nedenle araştırmadan alamıyorum.
Cehalet Mutluluktur
Çocuk yetiştirme konusunda bir bizim kuşağa bakıyorum, bir de bizden önceki kuşaklara… TV’nin, cep telefonunun, internetin, sosyal ağların olmadığı dönemlerde ne yapıyormuş anne-babalar. Çocuğa içirilecek süt, mahalledeki sütçüden alınırken, ebeveynler pastörizasyon! pastörizasyon! diye kafayı yemiyordu herhalde. GDO’lu yiyecekler şimdilerin derdi. O zamanlar herşey daha doğaldı. Uyku zamanı geldiğinde Ferber ya da Sears metodu değil, ayakta ya da çarşafın içinde sallama vardı. Laf aramızda yine çeşitli seçenekler vardı, ama, bugünkü kadar çok değildi. Ondan önemlisi, ebeveynler bir kararı vermek için bizim kadar çok düşünmezdi. Kararlar bir kere verildikten sonra, gönül rahatlığı ile konu kapanırdı. Kısacası cehalet mutluluktu. İmrenmemek mümkün değil.
Sakın yanlış anlaşılmasın, ebeveynlerimiz cahildi de o yüzden mutluydu demek istemiyorum. Onların da aralarında üniversite mezunu, okuyan, araştıranlar mutlaka vardı. Ama geçmişte bu kadar bilgi ve çevre kirliliği yoktu. Haa bir de madalyonun diğer yüzü var. O dönemlerde insanlar belki, seçeneklerin azlığından dolayı daha dertsizdi, ama, çocuklar basit hastalıklar yüzünden sakat kalıyor ya da daha acısı ölüyor, sonra da “Allah’tandır” diyerek kabul ediliyordu.
Biraz da Nostalji
Kadercilikten konuşurken, 80'li yıllarda kızamık aşısının önemini halka anlatmak için yapılan Zeki Alasya ve Metin Akpınar’lı reklam filmleri aklıma geldi. Diyaloglar yanlış hatırlamıyorsam şöyleydi:
Gazeteci rolündeki Zeki Alasya, köylü rolündeki Metin Akpınar’la röportaj yapıyor:
Zeki: Aşıdan bahsedebilir misiniz?
Metin: Hinci aşıla ikiye ayrılıı. Yarma aşu, gakma aşu…
Zeki: Peki ya çocuğa yapılan aşı?
Metin: Çocuğa aşı olur mu beyim? Zeytunge oluu, zeytungeeee…(zeytine)
Bir gazeteci, köylü kadın kılığında olan Metin Akpınar ile konuşuyor:
Gazeteci: İyi günler hanımefendi, kaç çocuğunuz var?
Metin: Osekiiiz
Gazeteci: Onsekiz çocugunuz var?!!!
Metin: Hmmm, 3 tene daa vardı.
Gazeteci: Onlara nooldu?
Metin: Bilmiynki?! Biri sudan getti, birini eşek depti, (yanındaki Zeki’yi dürterek) Hatçeye nooldu kıı? Hatceye nooldu?
Zeki: Kızamıktan getti.
Metin: Kızamık tepti.
Gazeteci: E peki çocuklarınıza aşı yaptırmadınız mı?
Metin: Aşı mı? Çocuğa aşı olur mu hiç beey?
Gazeteci: Nasıl, çocuğa aşı olmaz mı?
Metin: Çocuğa aşı olmaz, zeytune zeytune.
Ne Yapalım Yani?
Bu kadar yazdıktan sonra ne yapacağız. Dert sahibi olmamak için düşünmekten vazgeçmek mi gerek? Valla, her ne kadar kaygısız ebeveynliğe imrensem de, ben yine de bir karar vermeden önce araştırmayı tercih ederim. Elimizin altında bu kadar olanak varken, sırf zaman kazanacağım diye rastgele seçimler yapmak, çocuklarımıza haksızlıkmış gibi geliyor. Tabii bu sadece benim düşüncem. Ya siz ne dersiniz? Cehalet mutluluk mu?
Diğer yazılarım http://www.bebekveben.com