- Kategori
- Güncel
Çelişkiler Dünyası
Hani televizyonda en çok ne seyredersiniz sorusuna “belgesel” cevabı verenler var ya; nasıl ki bu cevabı verenlerin önemli bir bölümü belgesel izlemiyorsa sorulan sorulara “empati yaparım, adilim, eleştiriye açığım, ayrımcılık yapmam, kıskanç değilim, kin gütmem, kimseden nefret etmem, öç almak için gün saymam” vb. cevabı verenlerin de bir bölümü aslında tam aksini yapıyordur.
Böyle bir sonuca varabilir miyiz? Bakalım o halde… Evde annenin-babanın fikrinin aksini savunamazsın. Çünkü saygısızlık etmiş olursun. Anneye-babaya “karşı gelmek”tir çünkü farklı bir şey söylüyor olmak. Okulda öğretmeninin, üniversitede hocanın söylediğinin aksine bir şey söyleyemezsin ya da düzeltelim; söylersin ama başına ne geleceğini ilerleyen zamanlarda görürsün! Hocanı eleştiremezsin, eleştirmek “hakaret” sayılır çünkü. Bu beni sevmiyor diye düşünür önce, sonra da senin için “güzel” bir şey düşünmeye başlar. Aynı şey çalıştığın yerde müdürünü/patronunu eleştirmende de karşına çıkar. Ya da onların söylediği/savunduğu şeylerden farklı bir şey dile getirirsen dışlanırsın. Hatta o kadar ki, iş senden nefret etmeye kadar gider. Kim bilir, işini bile kaybedebilirsin. Kimse kıskanç değildir. Ama sen bir adım öne geç bakalım! Farklı görüşlerden neden korktuğumuzu anlamaksa işin en zor kısmı. Hesapta farklılık güzeldir, renktir. Ama hangi renk? Siyah mı rengi acaba? Ondan mı bu kadar korkuyoruz? Evet “korkmak”. Doğru kelime bu galiba. Senin söylediğinin dışında bir şey söylerse biri “kork” ondan. Ona güven olmaz çünkü. Ne yazık değil mi böyle düşünmek. Oysa senden farklı düşünmesi demek seni sevmemesi demek değildir ki… Konuşursan, tartışabilirsen yeni ufuklar açılır önünüzde ikinizin de. Belki aynı fikirde uzlaşırsınız, belki ikinizin de düşünceleri farklı ufuklara yol alır. Kötü mü olur peki? Çok güzel olur aslında ama bunu fark edebilmek için açık fikirli olmaya ihtiyaç var. Açık fikirli olmak için de cesur olmaya.
Seni eleştirince biri ne olur? Biraz moralin bozulabilir belki önce. Ama düşününce, yeni pencereler açılmaz mı önünde? Ya da seni eleştiren yanılıyordur belki. Bunu anlamak için konuşmak/konuşabilmek gerekmez mi peki? Yoksa sen ona o sana “diş bileyerek” ömür geçer mi? Şimdiye kadar hep böyle olmadı mı? Kim kazandı kim kaybetti? Hayat hep kaybeden ve kazanan üzerine kurulu değil mi? İkiniz de kazanamaz mısınız? Eleştiri geliştirmez mi? Ya da eleştiri olmadan gelişme olur mu? Evde ana-babadan, okulda/üniversitede hocadan, evlenince kocadan korkarak yaşanır mı? Yaşanırsa da ona “yaşamak” denir mi? Acaba hepimiz açsak kalbimizi, en azından denesek bir kerecik kötü olur mu ki? Açık fikirli olmayı, empati yapabilmeyi denesek bir kere. Eleştirsek karşımızdakini hiç çekinmeden, bize kin besleyeceğini hesaba katmadan. O da dinlese bizi niyetimizin hakaret etmek, can yakmak olmadığını bilse. O da eleştirse bizi. Biz dinlesek bu defa. Amacın can yakmak olmadığından emin bir şekilde. Ne kaybederiz, ne kazanırız? Sonuca hep beraber baksak sonra… Hem “koyun gibi toplum” istemeyiz, hem “koyun” olmamak için çaba harcayanları “harcarız”. Sizce bir şeylerin değişmesi gerekmiyor mu?