Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Cemal Süreya, Sunay Akın, Yılmaz Erdoğan üçgeni

Cemal Süreya, Sunay Akın, Yılmaz Erdoğan üçgeni
 

Düşün ki memleketten çok uzaktasın. Özlemişsin gene kahretsin! Söylemeye de artık utanıyorsun insanlara " Dur, daha 3 ay oldu geleli !! " diyorlar. Çünkü onların defterinde, özlemek deyince, dur bakalım hele 2 - 3 yıl geçsin de :)

Annen uzaklarda... Hayatta en büyük sırdaşın dostundu oysa….Düşünüp düşünüp ağlıyorsun "Acaba bu kadın daha kaç sene yaşar? 61 yaşında, babası 55 inde ölmüş. Babaya bakarsak her an gidici bizimki, anneye bakarsak hala hayatta. Yaş, 87" Ama anlıyor mu, idrak ediyor mu her şeyi, orası tartışılır? Acaba bizimkisi daha kaç sene idrak eder? Torununu görür mü? Uzaktan da olsa destek çıkar mı? "Belki atlar uçağa gelir buraya! " Gelir mi gelir. Yaman kadındır o. Nasıl da ağlamıştı yaş gününde telefonda. „Bu gözler neler gördü! “ demişti... Ve ağlamıştı. Halbuki hiç ağlamaz. Hatırla sen buraya gelirken hiç ağlamamıştı.

Şimdi burda olsa birer neskafe yapıp karşılıklı geçerdik şöyle salona.

Dostlar... Sanal. Hepsiyle görüşülüyor. Sanal sanal. Hatta kritikler bile yapılıyor memleketin geleceği, yeni işler, çocuk bakımı ve ne zaman doğurmalı konularında :) Kimi „Gençsin amaaaan!" kimi de " Ay acele et, bunun tadı hiçbir şeyde yok!" diyor. Ama bilgisayarı kapattığında, gene de her seferinde aynı yavan tat kalıyor ağzında. Hani açsındır da önüne geleni yersin bakmaksızın. Zevk almazsın ya! Onun gibi sosyalleşme açlığıyla sosyalleşme hapı yutmuşum gibi.

İşte! Aynı hapı yutmuşum gibi... Artık benden adam olmazmış gibi, okula gidilmiş, işlere girilmiş çıkılmış, hayatın anlamına dair kavgalar edilmiş en sonunda "Bana ne yaaa!" diye bırakılmış, aşık olunmuş evlenilmiş, dostluklar mahvolmuş, bitmiş yeniden başlamış, gelecek planları yapılmış, her şey hesaplanmış, evin , arabanın taksidi ayarlanmış, olası intihara teşebbüs yolları bile belirlenmiş... Böyle bir akşamda, evde yapayalnız, yapacak hiç bir şey kalmamış. Hesaplaşmalar kalmış iç bunaltıcı sıkıcı, Ayşe’ye onu demeseydim, Ahmet’i üzmeseydim, Mehmet’ e başka meslek tavsiye etseydim.... Bu liste böööyle gider...

O zaman işte her iç bunalımında olduğu gibi, şarkılar, şiirler, notlar, yazarlar, kitaplar devreye girer.

Cemal, Yılmaz ve Sunay gelir... Onları ne zaman çağırsan gelirler zaten. Kişiliklerinden sıyrılmış şiir olup gelirler. O yüzden de Cemal dir Yılmaz dır , Sunay dır. 40 yıllık dosttur.

Önce Kayıp Kentin Yakışıklısı:


"dokuzunda kayboldu mayıs`ın

cesedi bulundu

onikisinde...


kaçırıldığında da

kaybolduğunda da

ve cesetken de

yakışıklıydı...


amcamdı..."

Sonra, Beyoğlundan Dolmabahçeye Taşınan Bir Aralık Akşamı. Ve de en son yeni favorim: Bu Yol Nereye Gider.

“Yol bir yere gitmez o bir durma içimidir

Yol yoluyla gidilebilir yare yoldan çıkılabilir apansız

Ve ömür bitebilir yol ömrünce

Ama yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

Yaşamak hızlı bir ölme biçimidir

.......

Soğuk bir taşıtın uğultusunda.”


Sonra Cemal Süreya der:


„Laleli’den dünyaya giden bir tramvaydayız

Sonra birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun”


.....

“Sesinde ne var biliyor musun

Bir bahçenin ortası var

Mavi ipek kış çiçeği

Sigara içmek için üst kata çıkıyorsun”


........

“Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz

Gökyüzünün o meşhur maviliğinde

Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla

Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden

Alıp yaracak olsak yüreğini

Şimdi bir güvercinin”


........

“Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada

Keşke yalnız unun içins evseydim seni”


Sıra Sunay’a geçiyor az ve öz:

“Çay bardağında

Bırakılan dudak payı

Kadar bile

Uzak kalamam

Gözlerine“

......

„Büyüklerle ben yapamıyorum

çocuklar da almıyor beni oyunlarına

devlet dairesinde

yangından kurtarılmayacak

sıkışmış bir çekmece gibiyim

açılamıyorum sana“


Son noktayı en sevdiğim şiirle koyarım; Bir kadına yazılmış en güzel şiirdir o:


„İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,

giyin, kuşan,

benze bahar ağaçlarına...

Hapisten

mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,

kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,

böyle bir günde yılgın ve kederli değil,

ne münasebet,

böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin

kadını...“

Ahhhh Nazım ahhhh dersin..

Neşen yerine gelir. İçin hafifler. Haydi yatmaya...

Kendi şairinle bitirirsin..

"Ve bir defter kapanır, Kasım Sarısı"

 
Toplam blog
: 23
: 1920
Kayıt tarihi
: 17.09.06
 
 

1979 Hamburg doğumlu. İstanbullu ama artık orda yaşamıyor. Okumayı kitapları hep sevse de bu özelliğ..