Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '07

 
Kategori
Aile
 

Cevapsız mektup

Cevapsız mektup
 

"Memet oniki yaşında, dünyayı keşfetme çağında, ailenin büyük çocuğu, duyarlı ve de duygulu Memet.

Vakit öğle, okul dönüşü; aferin almıştı yine öğretmeninden, çıkıp kara tahtaya bir bir cevaplamıştı soruları. Bir ödülde annesinden alacaktı şimdi, yanağının tam ortasına sımsıcak bir öpücük. Gözlerinin içine yemyeşil bir tebessüm düşecekti ardından.

Eve yaklaştığında tarifsiz bir sıkıntı duydu, çocuktu aldırmadı. Yaz mevsiminin başları, vakit gün ortası, hava sıcak ama üşüdü birden, çocuktu yine aldırmadı. Sokak köşesini döndü evi göründü, karnı da açtı, kimbilir annesi neler hazırlamıştı. Gerçi farketmezdi, anasının elinden olsun yeterdi, ne olsa yerdi, zira fukara olan yemek mi seçerdi!

.....Bu kalabalık da ne ola ki? Ne bayramdı, ne de seyran. Avluda Leyla Teyze sarıldı Memet'e "vah yavrucak"

İçeri girdi Memet, korkulu gözlerle arandı, ne aradığını bilmeden. Babası, kardeşleri, amcası, teyzesi, fakat hani annesi?... Salonun orta yerinde, beyazlar içinde, örtülere sarınmış yatan da kim! İmamların hatice; elinde kur'an, dilinde dua, gözünde yaş. Ev içi garip bir telaş.

Memet anlıyor gibi, Memet yanıyor gibi, Memet kanıyor, Memet öksüz gibi.

Ölümü ne bilsindi Memet, öleni ne bilsindi, hele annesizliği!

Tam on yıl geçti aradan, soğuk geceler, sessiz sabahlar, hıçkırıklı uykular, her mevsimi hazan tadında tam on yıl. ölümü gurbet saydı Memet, vuslatı hergece annesine yazdığı mektuplara yükledi. Her gece yazdı annesine, her sabah özenle ilgilendiği, çiçeklerle bezediği mezarına bıraktı yazdıklarını, evlat kokulu zarflar içinde. Rüzgar aldı yazdıklarını, annesinin eli saydı esen her rüzgarı ve hiç aramadı uçan mektuplarını, bulmadı. Niye bulsundu ki! annesi almıştı işte, almışta okumuştu, niye bulsundu. Sanki mektup kayıp mı olmuştu! ..Ve yine yazacaktı, hep yazacaktı, hep yazdı Memet.

CEVAPSIZ MEKTUP
Yine yazıyorum anne!
Yarım kalmışlığımla,
Usanmadan,
Hep kanamışlık üstüne hallerimle.
Yırtık bohçalar gibiyim,
Döküle saçıla,
Yıkılarak yazıyorum.
Gözlerimde yaralı yürek,
Gözlerim acıyarak.
Kaçıncı mektup bilmem ki bu!
Kaçıncı arayışım seni,
Kaçıncı bulamayışım.
Ardından ağlamalarım,
Ağlamışlığım üstüne yeniden.
Belki diyorum...
Bu defa duyar annem!
Duyar da gelir annem!
Duyarsan gelir misin?
Üzülme... Biliyorum.
Ben zaten kendimi kandırıyorum,
Belki de kanmak istiyorum.
Olsun...
Başucuna koyuyorum yine,
Mektubum, leylak gölgesinde,
Ölüm yılının sağında anne,
Bir tutam gözyaşı yanında.
Ve son bir şey:
Gözlerinden öpüyorum,
Duyuyor musun?
Gözlerinden öpüyorum.
Galiba duyuyorsun!
Leylak nasıl da sarardı birden.
Sanırım ağlıyorsun!
Leylak nasıl da sarardı birden.
Hem titredim de ben,
Sen ağlarken, titrerdim ben.
Biliyor musun?
Bugün bayram,
Ve ben kılamadım bayramı,
Uyanamadım ilk defa.
Galiba bekledim seni,
Hep uyandırırdın beni,
Gül kokardı ellerin,
Takıverip gözlerine, usulca kaldırırdın.
Ben unuttum olmadığını!
Uyanamadım anne.
Sensizlik zorların zoru,
Donuk ve bir o kadar soğuk,
Uçurum kenarı yalnızlık,
Öksüzlük kurşunuyla intihar anne.
İçim yanıyor... üşüyorum.
Yüreğim kanıyor... Ağlıyorum ki nasıl!
Elimi yaktım dün akşam,
İçerken sigaramdan.
Kızarsın sandım da,
Avucuma sakladım.
Ve güldüm sonra, eskiden kalma alışkanlığıma.
Hıçkıra hıçkıra güldüm.
Bu arada anne!
Bir karanfil ektim mezarına,
Leylaklara emanet.
Karanfili severdin,
Beni 'Karanfilim' diye severdin.
Şimdilik hoşça kal anne!
Yine yazarım,
Ellerinden, ve de ellerinden öpüyorum.

...yücel...

 
Toplam blog
: 50
: 618
Kayıt tarihi
: 20.03.07
 
 

  Yıldız yüklü gecelerde Üşüyerek beklerim. Canım tellere takılır, Ellerimde yüreğim. ..