Charles Darwin

Charles Robert Darwin

( Şubat 1809 – Nisan 1882) tarihleri arasında yaşadı. Darwin doğa tarihine ilgi duyan bir kişiydi. 22 yaşında Edinburgh’da tıp eğitimi görüyordu fakat dersleri oldukça sıkıcı buluyordu. Darwin kendisine nasıl bir sıfat verileceğine aldırmadan Cambridge’de protestan papazı olarak mezun olmuştu. Bu olaydan sonra babası Darwine ;Ben (Robert Darwin) ve büyükbaban (Erasmus Darwin) gibi doktor olamadın, bari saygın bir din adamı ol demişti. O sıralarda Güney Amerika kıyılarının haritasını çıkarmak amacıyla düzenlenen bir bilimsel gezi vardı. Darwin bu geziye katılmak istiyordu. Geziye katılması için ise 500 pound bulması gerekiyordu. Bu parayıda amcasından almıştı.

Nihayetinde Darwin yolculuğa çıkmıştı. Koltuğunun altında mikroskobu, kafasında jeoloji kursunun taze bilgileri, pahalı bir av tüfeği, seyahatnemeleri ve gerektiğinde ‘’yamyam adalarının kralını vurmaya yarayacak’’ bir af tüfeği bile almıştı. Ancak yolculuğa alışmak onun için zor olmuştu. Sıksık mide bulantısı yaşıyordu ve deniz tutması yüzünden gemideki zamanının çoğunu bir saatten fazla çalışmadığı masasında yatarak geçiriyordu. Fakat daha sonra bu yolculuğun keyfini çıkarmayı başladı.

Gemiden bir ekiple birlikte bazen haftalar, hatta aylar boyunca karada kalıyor, kitaplarda bile rastlamadığı canlıların gizemli dünyasını keşfediyordu. Doğa baştançıkartıcıydı, mükemmeldi… Ve sonra Darwin Galapagos adalarında gelecekte teorisini destekleyecek önemli kanıtlar bulmuştu. Bir zamanlar Güney Amerika’dan gelen tek bir tür ispinoz kuşundan türeyen ve Galapagos Adalar’ına yayılan kuşların, farklı iklim ve beslenme koşullarına ideal biçimde uyum göstermeleri sonucunda 13 farklı ispinoz kuş türü ortaya çıkmıştı. Beagle gemisi, İngiltere’ye dönmek üzere yola koyulduğunda Charles kuş, böcek, sürüngen, memeli ve bulundukları yerleri tanıtan 12 katalog ile ispirto içinde 1529 örnek ve 3907 adet etiketlenmiş deri, post ve kemik toplamayı başarmıştı.

Yolculuğu yaklaşık 4 yıl 9 ay sürmüştü. Ve bir biyoloji öğrenicisi olarak çıktığı yoldan bir bilim adamı olarak dönüyordu. Charles döndükten sonra evlenmeye karar vermişti. Ve Emma ile evlenmişti. Charles, Emma’yı akıllı ve hoş bir kadın olarak buluyordu. Eserlerinin anahtarları çoktan belirginleşmişti ama eserini ancak 20 yıl sonra yayımladı. Teorisine göre tüm bitki ve hayvanlar bir kökten gelmekteydi. Bu olayın gerçekleşmesi içinse yüzbinlerce ya da milyonlarca yıl gerekliydi.

Teorisinin en can alıcı noktası doğal seçilimdi. Belirli varlıklar bulundukları çevreye daha kolay uyum sağlayacak özellikle sahip olacak, böylece nesillerini bir sonraki jenerasyonda diğer türlere göre daha fazla sayıda temsil edebilecek. Yalnızca en uygunlar hayatta kalır. Popülasyona ait dişilerin, belirli özellikteki erkekleri tercih etmesi nedeniyle bu özellikler bir sonraki nesilde öne çıkar. İşte bu kuram, Ortodoks düşünce ve inancı için önemli bir meydan okumadır. Hiçbir birey veya tür özel olarak yaratılmamış, hepsi acımasız bir yaşam mücadelesine kilitlenmiş ve göreve uygun olmayanlar yok olmaya mahkumdur. Protestan bir papaz olan Darwin geri kalan hayatını Agnostik (bilinmezci-lik), olarak geçirecektir. Darwin eserini yayınladıktan sonra, İngilterenin Times gazetesi Darwinin hapse atılması gerektiğini yazdı. Fakat daha sonra özür dilercesine ‘’Onun Abbey’e ihtiyacı yok, Abbey’in ona ihtiyacı var’’ yazmak zorunda kaldı. Bu olayda Galileo’nun hikayesi ile paralellik gösteriyor. Galileo, Güneşin dünya etrafında değil, Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü söylemişti. Ama sonunda Roma Engizisyon Mahkemesi’nin önünde dediklerini geri almak zorunda kalmıştı. O dönemin yaşam standartlarını düşündüğümüzde Galileo’ya diyecek lafımız kalmıyor. Darwin 1882’de 73 yaşında kalp yetmezliğinden öldü. Kimbilir, hayatta olsaydı Darwin Times Gazetesinin 200 yıl sonraki özrünü gelişim olarak değil, türümüzün bir evrimi olarak kabul ederdi.’’Ceza veren’’ insan’dan ‘’düşünen insana’’ doğru.