Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Cibranî-50 (Boşluk)

Büyük bir şehrin büyük bir şirketinde çalışan bir adam uzun süre sosyal hayattan, gündelik telaşlardan kopup yalnız işine ve evine gidip geliyormuş. Bir gün hayatta kalan tek yakını annesi hastalanıp vefat etmiş. Adam kederlenip işi gücü bırakmış.

Bir zaman sonra da hayatın tüm eğlencelerine, güzelliklerine dalmış. Kendini mutlu zannetmekteymiş; bunu da bir gün fark edip evlenmiş. Evlilik de onda içinde bulunduğu anlamsızlık hissini silememiş, yalnız bir süre sevmenin efsunuyla kendinden geçmiş, o da kadının  ara ar zerk ettiği zehriyle bir süre sonra silinip gitmiş.

Adam kendi kendine konuşmaya başlamış, aynada ve aksini gördüğü her mecrada, her anda. Öylesine ilerlemiş ki bu durum, ona öykünmüş melekeleri de. Bir gün aklı çıkışmış ruhuna sabah saatinde “Neden her sabah gelir girersin bu harabeye? Çıkmışken hapsinden neden prangalanırsın tekrar bu bedene? Bir bildiğin olmalı; bu izbeye geldiğine göre. Varsa tüm bunların anlamı bana da tad almayı öğretsene"

Ruh cevap vermemiş bu edebi siteme. Sürekli her sabah sormuş bu soruyu akli meleke, sürekli cevap vermemiş ruh inat edercesine.

Adam bir gün kısmen sıyrılmış bu halinden, işe tekrar girip tekrar eski günlerine dönmüş. Zehir gibi gelen karısının bazı davranışlarında kendi zehirinin de etkisi olduğunu görmüş, suçluluğunu itiraf etmeden temizlemenin yollarını bulmuş.

Her şey muntazam ve mutlu giderken bir sabah ruh, aklı dürtüklemiş: “Bana sorduğun sorunun cevabını aldın mı” demiş. Akıl şaşkınlaşmış, ruh demiş:

İnsan olan düşünüp düşmezse hayatın varlığı üzerinde düşünmeye, nasıl devam edebilir insan gibi yaşam sürdürmeye? O boşluğu görmeden nasıl bir şeyler dikebilir o boşluk üzerine?

 

 
Toplam blog
: 231
: 52
Kayıt tarihi
: 04.10.17
 
 

Gelmiş, gider. Görür, seyreyler, anlam çıkarır. Yazdıkları kalbinden taşanlar aklından uçuşanlard..