Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '08

 
Kategori
Eğitim
 

Çinli Sinderella

EĞİTİM İLE İLGİLİ ROMANLAR (57)

İstenmeyen Bir Kız Çocuğun Hazin Hikayesi

Kitabın Yazarı: Adeline Yen Mah

Adeline, Çinli bir ailenin en küçük kızıdır. Onun talihsizliği daha dünyaya gelir gelmez başlar. Annesi, onu dünyaya getirdikten hemen sonra ölür. Bu ölümden ailesi her zaman onu sorumlu tutar ve istenmediğini her zaman hissettirir. Kendinden büyük üç abisi ve bir ablası ona, “Sen olmasaydın annemiz ölmeyecekti, ” der.

Babaları ise, anneleri öldükten bir yıl sonra yarı Fransız, yarı Çinli bir kadınla evlenir. Bundan da iki çocuğu olur. Ayrıca büyükanneleri, büyükbabaları ve babahala diye seslendikleri halaları da onlarla birlikte yaşamaktadır. Adeline, bebekliğinden itibaren babahalasıyla aynı odada kalmaktadır. Babahala, büyükanne ve büyükbaba Adelin’i çok sevmektedir.

Bu sıralarda İkinci Dünya Savaşı devam etmekte olduğu için, Çin’in bazı bölgeleri Japonya’nın işgali altındadır. Bazı bölgeler ise, Fransızların ve İngilizlerin imtiyazlı alanıdır. Adeline’nin ailesi Fransızların imtiyazlı bölgesi olan Tien–Çin’de oturmaktadır. Adeline burada St. Joseph Katolik Okulunda, anaokuluna gitmektedir.

Adeline, daha okulun ilk haftası madalya kazanarak eve gelir. Halasına madalyayı gösterir ve sınıf birincisi olduğu için öğretmeninin taktığını belirtir. Öğretmenlerinden alfabeyi ve Fransızca sayı saymayı öğrenir. Çok gayret gösterir ve her hafta sınıf birincisi olur. Sınıf birincisi olduğu için her hafta madalya alır. Bu durum, babasını çok memnun eder. Zaten babasının kendisini fark ettiği başka bir durum yoktur. Ona, kendisini fark ettirmenin tek yolu, okulda başarılı olmasıdır. Kardeşleri ise, onun başarılı olmasına, hele de babalarının ona “aferin” demesine tahammül edemezler. Bu nedenle, fırsatını bulduklarında, ona hemen eziyet ederler.

Dönem sonunda, ödül töreni yapılırken Adeline’nin de adı okunur. Adeline özel bir ödül kazanır. Fakat törene, ailesinden hiç kimse gelmemiştir.

Bir gün babaları aniden ortadan kaybolur. Nereye gittiğinden hiç kimsenin bir fikri yoktur. Babaları, Şanghay’a gitmiş ve oraya yerleşmiştir. Çünkü Tien-Çin Japonların baskısı altındadır. Şanghay ise daha güvenlidir. Bu nedenle, birkaç yıl sonra ailesini de yanına alır. Bu arada Tien-Çin’deyken büyükanneyi kaybederler. Aileden birisi eksilmiş olarak Şanghay’a gelirler. Şanghay’da çocukların her birini, bir misyoner okuluna kaydettirirler. Kız ve erkek çocukların okulları ayrıdır. Üvey anneleri, çocukların okula her gün yürüyerek gidip geleceklerini, böylesinin kendileri için daha iyi olacağını söyler. Artık okula giderken hiç harçlık almazlar. Bu durum çocuklar için çok zor olmaktadır. Çünkü hava bazen yağmurlu, bazen soğuk olmaktadır. Çocuklar dayanamayıp bu konuyu babalarına açarlar. Üvey anneleri Niang, çok kızar. “Babanız zaten çok yoruluyor, sizin için çalışıyor. Bunları benimle konuşacaksınız, ” der. Çocuklar daha sonra üvey annelerinin odasına gidip ona yalvararak para almaya başlarlar. Bu durum Adeline’ye çok zor geldiği için bir kez bile üvey annesinden para istemez.

Adeline’nin okula soğukta, yağmurda bile yürüyerek gelmesine diğer çocuklar çok şaşırırlar. Bazı çocuklar özel arabalarıyla gelirken, ona bakıp gülerler. Adeline’nin evde tek avuntusu, odasına kapanıp ders çalışmaktır. Çünkü halası, çok ders çalışırsa bir gün üniversiteye gidebileceğini ve bunlardan kurtulabileceğini söyler.

Adeline henüz ikinci sınıftayken, sınıf arkadaşları ona “dahi” lakabını takarlar. Çünkü derslerinin çok iyi olmasının yanında, çok iyi kompozisyon ve hikâyeler de yazmaktadır. Çin Edebiyatı öğretmeni “en iyi arkadaşım” başlıklı bir kompozisyon ödevi verir. Ödevlerde, sınıftaki kızların çoğu annelerini anlatır. Adeline ise, annesi olmadığı için halasını anlatır. Edebiyat Öğretmeni kompozisyonunu çok beğenir ve ilan tahtasına asar. Bu durum, Adeline’nin çok hoşuna gider. O artık hep yazacaktır. Çünkü bu şekilde sıkıntılarını unutmaktadır.

Okuldaki en iyi arkadaşı Wu Cun-Mei idi. Babası Şanghay’ın en zengin tüccarlarındandır. Her gün okula özel şoförüyle gelir. Adeline’yi okula gelirken görüp, arabaya almak istediklerinde, Adeline kesinlikle binmez ve “yürüyerek gelmeyi sevdiğini” söyler.

Adeline arkadaşlarına, evdeki durumundan kesinlikle bahsetmez. Herkese mutlu bir ailesi varmış gibi davranır. Arkadaşı Wu Çun-Mei ile çok iyi anlaşır. Birlikte ders çalışırlar. Ayrıca, arkadaşı ona kitaplar getirir. Bir keresinde Küçük Prenses adlı bir kitap getirir. Kitabın kahramanı küçük kızın hikâyesi, kendi hayatına çok benzemektedir. Kitabı defalarca okur ve aynısını defterine geçirir.

Dönem sonunda öğretmen karneleri verirken, Adeline’yi ayrıca tebrik eder. Çünkü Adeline, hem sınıfın birincisi, hem de çocuklar için düzenlenen bir yarışmada, -yazdığı kompozisyonlarla- yarışmanın birincisi olmuştur.

Öğretmen karnesine yapıştırması için özel bir altın yıldız ve kompozisyonunun yayımlandığı gazeteyi verir. Eve gelince sevincini halasıyla paylaşır. Halası her zaman yaptığı gibi karnesini sandığına koyup kilitler. Çünkü halası, onun aldığı ödülleri ve karneleri hep bu şekilde saklamaktadır.

Bir gün eve anne babalarının misafirleri gelir. Bir kutu içinde çocuklara hediye olarak küçük ördek yavruları getirirler. Bütün çocuklar hediyelerini alır. Adeline’ye ise en küçük, zayıf olan yavruyu bırakırlar. Adeline küçük yavruyu çok sevmiştir. Okuldan gelince onunla oynar. İsmini “değerli küçük hazine” koyar ve ona kısaca “dkh” diye seslenir.

Bu arada evlerinin bahçesinde köpekleri vardır ve babaları bu köpek için özel bir eğitmen tutmuştur. Köpek sadece babalarına ve Niang’a itaat etmesi için eğitilir. Babaları köpeği test etmeyi düşünür. Herkes bahçeye iner. Babaları ördek yavrularından birini ister. Çocuklardan biri koşup “dkh”yi getirdi. Adeline çok kötü olur ama babasına karşı gelemez. Babası köpeğin tasmasını tutar ve ördeği ortaya koydurur. Köpek ördeği görünce, sahibinin elinden kurtulup koşarak onu yakalar. Adeline ördeği kurtarmak ister ama olan olmuştur. Olanlar karşısında çok üzülür, ağlar ve “En iyi arkadaşımı öldürdünüz!” der.

Wu Çun-Mei doğum günü partisi verecektir. Adeline’ye gelip gelemeyeceğini sorar. Adeline ailesinin, hiçbir şekilde dışarıya çıkmasına izin vermediğini, nasıl söyleyeceğini düşünür. Bu sırada öğretmen sınıfa gelip gelecek hafta Salı günü okulun tatil olduğunu söyler. Çünkü başrahibenin, isim yortusu vardır ve sadece kendi okulları tatildir.

Birden aklına doğum günü partisinin Salı günü olması fikri gelir. Bu fikrini arkadaşına söyler. O da kabul eder. Salı günü bütün kızlar okulun önünde toplanır. Adeline evden, sanki okula gidiyormuş gibi çıkar. Halasından aldığı parayı da cebine koyar. Okulun önüne, Wu Çun-Mei’nin özel şöförü gelip kızları alır ve eve götürür. Partide çok eğlenceli vakit geçirirken, Adeline saatin oniki olduğunu görür. Bu saatte, okuldayken her öğle arası eve yemeğe gider. Eğer hemen gitmezse çok kötü şeyler olabileceğini, bu nedenle arkadaşına, “Ailesinin yemeğe beklediğini ve hemen döneceğini” söyler. Tam çıkarken arkadaşı telefon numarasını sorar. O da dalgınlıkla hemen söyleyiverir.

Adeline eve geldiğinde, merdivende Niang’la karşılaşır. Birden telaşa kapılır. Niang, onun bu durumundan şüphelenir. Tam onu sorguya çekerken telefon çalar. Hizmetçi gelip, telefonun Adeline’ye olduğunu söyler. Telefona Niang cevap verdi. Arkadaşı, Adeline’nin partiye gelip gelemeyeceğini sorar. Niang, “Hayır gelmiyor!” der. Adeline’ye gelip bir tokat atar ve odasından çıkmayacağını, söyler. Ayrıca, akşam babası odasına gelip sorguya çeker ve onu kırbaçla döver. Adeline, ertesi gün okulda arkadaşlarına bir şey belli etmemeye çalışır. Bu sırada sınıfa giren öğretmenleri, çok önceden planladıkları Sınıf Başkanı seçimini yarın yapacaklarını söyler.

Sınıf Başkanı seçimi çok önemlidir. Çünkü başka hiçbir sınıfta öğrenciler kendi başkanlarını demokratik yollardan seçmemektedirler. Sınıf Başkanlığı için iki aday vardır. Birisi Adeline diğeri Çen Lei Lei isimli bir kızdır. Çen arkadaşlarına daha önceden çikolata, kalem vs. dağıtmış ve kısa bir konuşma yapmıştır. Adeline ise bir şey yapmamıştır. Öğretmen Adeline’den konuşma yapmasını ister. Adeline kendisinin yerine arkadaşı Wu Çun-Mei’nin başkan seçilmesini, çünkü onun çok yetenekli ve başarılı bir öğrenci olduğunu söyler. Çünkü Adeline, dünkü olaylardan sonra kendisini bir hiç gibi görmeye başlamıştır.

Ertesi gün sınıfta toplanmış, oylarını kullanmışlardır. Öğretmen Adeline’nin kazandığını söyleyince, Adeline buna inanamaz. Okuldan eve geldiğinde çok mutludur. Hemen odasına çıkıp kitaplarını açar. Tam ders çalışacakken, hizmetçi arkadaşlarının geldiğini ve salonda kendini beklediklerini söyler. Birden telaşa kapılır. Çünkü üvey annesi çok kızacaktır. Belki de arkadaşları herşeyi öğrenecektir. Arkadaşları, Başkan seçilmesini kutlamak için okul çıkışında onu takip etmiş ve böylece Adeline’nin evini öğrenmişlerdir. O salona indiğinde, sevinç çığlıkları atarlar ve boynuna sarılırlar. Ona hediyeler getirmişlerdir.

Tam bu sırada hizmetçi gelerek, annesinin kendisini odasına çağırdığını söyler. Korkarak odaya doğru gider. Odada, babasıyla annesi oturmaktadır. Niang, “Hangi hakla arkadaşlarını eve davet ettiğini” sorar. Adeline kendisinin çağırmadığını, arkadaşlarının sürpriz yapmak için geldiklerini söyler. Niang, “Niçin sana sürpriz yapsınlar!” diye bağırır. Adeline, Sınıf Başkanı seçildiğini söyler. Niang ise yalan söylüyorsun diye tokatlar. Ağzı burnu kan içinde kalmıştır. Niang, “Çabuk aşağıya in ve arkadaşlarını kov!” diye bağırır.

Babası ise, “Onun çok şımardığını ve onu bir yetimhaneye vereceğini” söyler. Arkadaşları sesleri duymuşlardır. Adeline, aşağı indiğinde yüzlerine bakamaz ve sadece “Gitmeniz gerek” der. Bunun üzerine arkadaşları hediyelerini bırakıp giderler. Babası gelip hediyelerin hepsini çöpe atar.

Ertesi gün Adeline sınıfa en son girer. Kimsenin yüzüne bakamamaktadır. Birden tahtaya bakınca, tahtada kendi adının yazılı olduğunu görür. Öğretmenleri “Artık benden sonra sınıftan sorumlusu sensin” derler. Arkadaşları dünkü olaylardan hiç bahsetmeden, onu tebrik ederler. Adeline çok mutlu olmuştur. Çünkü evdekiler, kendine değer vermeseler de arkadaşları ona yeteri kadar değer vermektedir.

Adeline eve gelip odasına çıktığında, hizmetçinin eşyalarını topladığını görür. Hizmetçiye ne olduğunu sorar. O da, anne ve babasının bugün Tien-Çin’e gideceklerini ve kendisini de götüreceklerini söyler. Adeline bu duruma çok üzülür. Halası eve geldiğinde onu teselli eder. Ve birgün bu çalışmalarıyla çok iyi yerlere geleceğini söyler. O gün, apar topar ayrılırlar, Şanghay’dan. Hava limanında inanılmaz bir kalabalık vardır. Bindikleri uçakta ise ancak üç- beş kişi vardır. Tien-Çin’e varınca Adeline’yi, daha önce anaokuluna gittiği St. Josep Yatılı Okuluna bırakıp giderler. Adeline yatakhanede yalnız kalınca etrafına bakınır ve orada fazla bir öğrenci olmadığını görür. Bu duruma hayret eder. Sabah kalktığında, yanında annesiyle bir kız öğrencinin kendine baktığını görür. Annesiyle kız, ona sorular sorarlar. Adeline’yi ailesinin Tien-Çin’e getirip yalnız bırakmasına inanamazlar. Ona, “Korkmuyor musun?” diye sorarlar. Adeline, “Niçin korkayım ki?” der. Kızla annesi ona, “Çin’de iç savaş çıktığını ve Koministler’in hızla Tien-Çin’e doğru ilerlediklerini” anlatır. Herkes buradan kaçıp kurtulmak istemektedir. Üstelik ateist oldukları için, bu okulda bulunanlara eziyet edeceklerdir. Belki de rahibeleri hapse atacaklardır. Okulda bu yüzden fazla öğrenci kalmamıştır.

Adeline bu okulda, kendinden küçük öğrencilerle aynı sınıftadır. Çünkü öğrenciler İngilizce bilme kabiliyetlerine göre sınıflara ayrılmışlardır. Okulun mevcudu her geçen gün daha da azalmaktadır. En sonunda okulda Adeline’den başka öğrenci kalmaz. Adeline her gün tek başına sınıfları gezer ve kendi kendine oyunlar oynar. Eski okulunu çok özler. Kitap okuyarak yalnızlığını unutmaya çalışır. Öğretmeni ona “Sihirli Kâğıt” isimli bir oyun kitabı hediye eder. Kâğıttan şekiller yapar ve bu kitapla çok eğlenir.

Bir gün rahibelerden biri Adeline’yi çağırır. Ziyaretçisi gelmiştir. Adeline inanamaz. Belki de halam beni buradan kurtarmaya gelmiştir, diye sevinir. Gelen üvey annesinin ablasıdır. Adeline’yi Hong Kong’a götürmek için gelmiştir. “Annenler Hong Kong’a taşındılar. Senin burada olduğunu öğrenince, onlara sormadan seni buradan almaya geldim. Biz de oraya gidiyoruz” der. Komünistler Şanghay’a doğru ilerlediği için insanlar buradan da kaçmaktadır. Adeline ile üvey teyzesi okuldan ayrılır. Üvey teyzesinin ailesiyle birlikte gemiye binerler. Üvey teyzesinin bir kızı, bir oğlu vardır. Üç çocuk çok iyi anlaşır. Beraber oyunlar oynarlar. Üvey teyzesi de, ona karşı çok iyi davranır.

Hong Kong’a geldiklerinde, Niang ve babası onları karşılar. Üvey teyzesini ve ailesini çok iyi karşılarken, Adeline’yi hiç fark etmezler. Adeline yukarı çıkıp odaya eşyalarını yerleştirirken, büyükbabasını fark eder. Onu görünce çok sevinir ve boynuna sarılır. Halasını sorar. Halası ve erkek kardeşleri gelmemiş, Şanghay’da kalmışlardır. İki aile Hong Kong’da her gün gezmeye çıkar ve alışveriş yapar. Fakat Adeline’yi götürmezler. Üvey teyzesi ve ailesi ayrıldıktan sonra, Niang, Adeline’yi yetimhanesi bulunan yatılı bir okula yazdırır. Adeline’yi bir yetim gibi okula terk etmişlerdir. Bu okulda üç yıl boyunca çok sıkıntılı günler geçirir. Her Pazar, diğer kızların aileleri onları ziyarete gelir. O ise, onları görmemek için kütüphaneye gidip kitap okumaya çalışır.

Adeline, üç yıldır üzerinde aynı kıyafetle dolaşmaktadır. Eve ancak üç defa gitmiştir ve orada da ancak bir hafta kalmıştır. Etrafındaki bazı kızlar, haline bakıp gülerler. Adeline halasına söz verdiği gibi, ne olursa olsun hep ders çalışır ve sürekli kitap okur. Çünkü bir gün üniversiteye gidip, bunlardan kurtulacaktır.

Yaz tatili gelir ve bütün kızlar tatil planları yaparlar. Adeline ise, yaz tatilinde okulda kalan tek öğrencidir. Henüz tatile girmişlerdir ki, Adeline şiddetli bir şekilde hastalanır. Zatürre olmuştur. Doktor hastanede yatması gerektiğini söyler. Hastanedeyken babası bir defa ziyaretine gelmiştir. İyileşince şoförleri gelip eve götürür. Eve gelince en küçük abisini evde bulur. Onu görünce çok sevinir. Diğer kardeşlerinin ne yaptıklarını sorar. Diğer iki abisi, üniversiteyi okumak için İngiltere’ye gitmiştir. Gelecek yıl, en küçük abisi de gidecektir. Adeline bunu duyunca çok umutlanır. Çünkü babası, belki kendini de gönderecektir.

Adeline bir hafta sonra okula döndüğünde, yaz tatili henüz bitmemiştir. Ya kütüphanede oturup kitap okumakta ya da rahibelerle sohbet etmektedir. Bir gün bir gazetede, dünyanın her yerinde İngilizce konuşan çocuklar için düzenlenen oyun yazma yarışması haberi, gözüne ilişir. Bu yarışmaya katılmak için hemen çalışmaya başlar. Oyununu büyük bir tutkuyla yazar ve yarışmaya yollar. Üzerine de, “Büyükbabama ithaf edilmiştir” diye yazar.

Okula başlayalı altı ay olmuştur. Adeline oyun salonunda basketbol oynarken, rahibe gelip şoförünün kendini almaya geldiğini söyler. Adeline eve gideceğini zannedip sevinirken, rahibe büyükbabasının öldüğünü ve cenazeye gideceğini söyler.

Cenaze töreni, Budist tapınağında yapılır. Adeline’den başka ağlayan yoktur. Cenazeden sonra eve gelince Niang Adeline’ye, bu yaz okuldan sonra iş araması gerektiğini, artık büyüdüğünü, kendine bakamayacaklarını söyler. Adeline, okula döndüğünde kendini çok kötü hisseder. Geleceğinden endişe etmektedir. Babasına sürekli mektup yazıp, kendini de İngiltere’ye göndermesi için yalvarır. Zaman hızla geçmiş, yine dönem sonu yaklaşmaktadır. Adeline arkadaşlarıyla oyun oynarken rahibe gelip, kendini şoförün almaya geldiğini söyler. Eve geldiğinde babasının kendini odasında beklediğini söylerler. Çekinerek odaya girer. Babası kendine gülümsemektedir. Elinde bir gazete vardır. Gazeteyi kızına verir. Adeline, katıldığı oyun yarışmasında birinci olmuştur.

Böyle bir yarışmada Hong Kong’tan, ilk kez bir çocuk birinci olmuştur. Adeline’yi tebrik eder. Adeline, birincilik yanında bir de elli İngiliz Paundu ödül kazanmıştır. Babası ilk defa ona değer verir ve bir hiçmiş gibi, davranmaz. Adeline fırsattan istifade ederek, babasına İngiltere’de okuma fikrini açar. Babası hangi bölümde okumak istediğini sorar. Adeline, Edebiyat, der. Babası “Hayır tıp okuyacaksın, kadın doğum uzmanı olacaksın!” der. Adeline sevinçten uçmaktadır. Tek, yeter ki gönder, her şeyi okumaya razıyım, der. Bunun üzerine babası, “Abinle birlikte bu yaz seni de İngiltere’ye göndereceğim” der.

Sonuç:

Çinli Sinderella, ondört yaşına kadar olan çocukluğun gerçek hikayesi olup, yazarı tarafından “istenmeyen tüm çocuklara” ithaf edilir. Yazar; Sydney, Tokyo, Londra, Hong Kong veya Los Angeles’ta yaşayan, istenmeyen çocukların, evlerini terk etmeden kitabının sayfalarını açmalarını ve kendisiyle Şanghay’da -ondört yaşında biri olarak- buluşmalarını hayal eder.

Küçük yaştan beri, pek çok zorluğa karşı tek başına mücadele edip asla pes etmeyen Adeline, kitabı yazma gerekçesi olarak söyle der: Bir gün öleceğime ve boşlukta kaybolacağıma inanıyorum. Fakat yazdıklarımla, hatıralarımı korumayı ümit ediyorum. Belki istenmeyen başkaları da, yüz yıl sonra onları görmek isteyebilir ve cesaretlenebilir.

Adeline Yen Mah’ın yazarı olduğu Çinli Sinderella adlı hikaye/romandan şu mesajlar çıkarılabilir:

    Yetim bir çocuk için en büyük acı, üvey annenin yanında büyümek olup, babanın da üvey annenin yanında yer alması, durumudur.Sıkıntılara karşı sabretmek, bir erdemdir.İnsan, kendisine sunulan en küçük fırsatı bile değerlendirmelidir. Çünkü bu fırsatı değerlendirmek, bireye başarı olarak dönecektir.İnsan gerektiğinde, kendi şansını kendisi yaratmalıdır.Şartlar, ne kadar olumsuz olursa olsun, insan kendine güvenmeli, bahaneler arkasına sığınmamalıdır.

Nisanur ESEN

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..