Cinsel gücü ne artırır?

Hasan Sabri elli yedisine bastığı o gün sabah keyifle kalktı yatağından. Gazetesini açtı, ön sayfaya hızlı bir göz attı, sonra yaşıtı erkeklerin neredeyse tamamının en fazla dikkat ettiği bölüme; vefat ilanları sayfasına, ardından da sağlık köşesine geçti.

Benzerlerini en az haftada bir okuduğu habere dikkat kesildi birden: Kahve cinsel gücü artırır!

Yatağından fırladı, mutfağa girdi. Allah kahretsin! Kavanozda tek pişirimlik kahve bile kalmamış. Hızla elbisesini giydi, arabasına atladı, Starbucks’ın yolunu tuttu. Birazdan her yaştan binlerce Türk hıncahınç dolduracaktı burayı. Ne iyi etmiş de herkesten hızlı davranmıştı.

“Ver oradan üç büyük bardak buzlu kahve, iki de sıcak...” diye seslendi.

Kasiyerin şaşkınlığını üzerinden atıp soru sormasına meydan vermeden ilave taleplerde bulundu:

“Gazete kâğıdına filân sarmak mümkün mü?”

Kasiyer boş boş baktı suratına. İsteği anlamadığından mı, hınzırlığından mı? Bıyığı olsa, altından gülümseyecekti belki de. Konu komşu görmesin, diye rakının gazeteye sarıldığı eski gelenekleri nereden bilsin çocuk.

Bu satıcılara güvenilmez, olmadık dedikodular yayarlar şimdi. Neme lâzım, atını sağlam kazığa bağlamalıydı:

“Dışarıda on kişiyiz. Azar azar içeceğiz. Tepsiye on tane de kamış bırak.”

Çocuk siparişi hazırlarken, tezgâhtaki gazeteye ilişti gözü:

“Çayın, cinsel güce etkisi en iyi ilaçtan daha fazla...”

Telâşla garsona baktı. Allahtan kahveyi henüz kavanozdan boşaltmamış.

“Kahveler iptal! Az önce arkadaşlar aradı, çay içeceklermiş.”

Beş dakika sonra tepsiye konan çaylarla dışarıya çıkıp boş bulduğu masaya yerleşti. Azgın bir boğa haline gelmesine dakikalar, hatta saniyeler kalmıştı. Biraz pahalıya mal olmuştu, ama olsun. Daha ucuz çayı, oradan çıkıp, en yakın kahvehanede demlik demlik tüketecekti artık.

Birinci sıradaki bardaktan bir fırt aldı. Bitişik masadaki konuşmalar o kadar ilginç ki, ister istemez kulak misafiri oldu.

“Gazeteye bak, ” diyordu komşularından biri, “Kahve ve çay, tıpkı sigara gibi, cinsel gücü azaltıp kalp çarpıntısı yapıyormuş...”

Neyse ki ilk yudumu ağzımda tutmuştu. Cümleyi duyar duymaz öfkeyle püskürttü. Az kalsın var olan gücünü de kaybedecek, telef olup gidecekti.

Masadakiler devam ettiler okumaya:

“Sağlığa ve cinselliğe esas faydalı olanlar fındık, çilek, soğan ve karalâhana...”

Kim tutar Hasan Sabri’yi! Karşıdaki kuruyemişçiye doğru fırladı. Oradan da manava dalacaktı. Ancak karşıdan gelen çocukluk arkadaşı Mustafa’yı görünce erteledi plânını. En son otuz beş sene önce karşılaşmışlardı, onu görmezden gelemezdi. Varsın, boğalığa biraz geç başlasın!

“Ne o elindekiler, Mustafa?” diye önünü kesti.

Kucaklaştılar.

“Hiç!” dedi Mustafa, “Çocuklara fındık fıstık, çilek filan aldım. Lâhana ve soğan da hanımın siparişi.”

Yalanını yesinler Mustafa! diye mırıldandı.

Ayaküstü sohbete koyuldular, ama yol kenarına park etmiş arabanın radyosu o kadar açıktı ki, konuşmaları birbirine karışıyordu. Mecburen uzaklaşmak zorunda kaldılar. Fakat enteresan bir mevzu vardı radyoda.

“Bir saniye Mustafa! Radyoda konuşan profesörü tanıyorum. İlginç şeyler anlatıyor.”

Profesör, yaptığı bilimsel araştırmalara dayanarak, hangi yiyeceklerin insan sağlığına ve cinsel güce yararlı, hangilerinin zararlı olduğunu izah ediyordu.

O güne kadar duyduğu, bildiği her şey yanlışmış! Meğer cinsel gücü davul tozu artırıyormuş, sağlığa iyi gelen ise minare gölgesiymiş.

Sinirlendi.