- Kategori
- Haber
Çirkin Kral çıplak!
Yazının başığı, çirkin kral ve kral çıplak ifadelerinin birleşiminden oluşuyor. Yılmaz Güney'e, 'çirkin kral' deniyor. Andersen'in bir masalından esinlenmeli 'kral çıplak' sözüyle bir Yılmaz Güney eleştirisi için başlık oluşuyor.
Yılmaz Güney eleştirisi dediysem de sadece eleştirel ve şüpheci bir değinme olacak bu. Daha ötesi beklenmemeli.
Yılmaz Güney'in bir tür efsane olarak kabul gördüğünü herhalde hiç kimse yadsıyamaz. O çok büyük bir sanatçı, büyük sinemacı diye kabul görür.
Soru şudur: Neden bu kadar adı yaldızlı bir kişidir Yılmaz Güney?
Ne yapmıştır da büyük bir efsane olarak anlatılagelmektedir?
Yazdığı senaryolar var. Kitaplar var. Yönettiği filmler var. Bütün bunların yanında siyasal bir kimliği var. Yaşadığı dönemde, sosyalist toplumsal muhalefete dahil olmuş ve bu siyaset anlayışına sahip çıkmış bir kimse.
Bunların yanında Yılmaz Güney'in basına yansıdığı kadarıyla birlikte olduğu kadınlara karşı sert ve gaddar davrandığı da söyleniyor. Örneğin Nebahat Çehre'nin kafasına elma koyup gerçek silahla ateş ediyor, yine ona şiddet uyguluyor, hatta arabasıyla üzerine sürüyor ve çarpıyor da.
Bugünlerde kızı olduğu söylenen bir kişinin basına verdiği röportajları okuduk. Kızının babasının hayatının bedelini kendisinin ödediğini söylüyor ve kötü yaşam koşullarını kamuoyuna anlatıyor.
Şimdi bütün bunları birarada düşündüğümüzde, Yılmaz Güney'in özelliği neydi diye şüpheci bir şekilde sormak gerekiyor
Büyük sinemacıydı da, büyük sineme yapıtları nerde? Büyük yazardı da yapıtları nerde? Büyük siyaset adamıydı da siyasal ürünleri nerde?
Sosyalist bir ülküye sahip olup da, güya emekten, haktan hukuktan yana olarak sinema yapan -ya da yaptığı söylenen bir kişinin- özel yaşamında yaptıkları nasıl bağdaşır? Yoksa özel yaşamında anlatılanlar mı gerçek dışı?
Gerisinde böyle bir hayat bırakan bir kişinin adı, iyi bir sinemacı bile olsa nasıl efsane olarak, yaldızlı olarak dillerde dolaşabilir?
Aslında mutlak doğruluk, iyilik ya da kötülük yoktur. Doğruluk sadece içsel tutarlılıktır. Yılmaz Güney, ya da bir başkası ancak, savunduklarının içsel tutarlılığı açısından eleştirilebilir. Sen bir yandan sosyalizmi savunacaksın, ama öte yandan karına şiddet uygulayacaksın, canın çekerse arabayla ezeceksin, çocuğunu sokakta bırakacaksın. Ve biz de ne büyük adamdı diye seni öveceğiz.
Ben şahsen Yılmaz Güney'in bir nedenle abartılmış biri olduğunu düşünüyorum. Abartılmasının nedeni kuşkusuz, döneminin siyasal koşullarından geliyor. O dönemde, dönemin, oldukça yükselmiş, -belki de yükseltilmiş- sosyalist sol anlayışına sahip çıkarak, o yolda sinemada bir şeyler yapmak istemiş olmasının yarattığı bir durum bu. O dönemdeki önder sosyalistlere baktığımız zaman hepsinin adı yaldızlıdır. ama yaşlarına baktığınız zaman büyük çoğunluğu yirmili yaşlarındadır. Deniz Gezmiş 25'inde Mahir Çayan 27'sinde öldürüldü. Bu yaşlarda hangi birikimle, hangi teoriyle hangi öğretiler ortaya konulabilir? Düşünce tarihinde bu yaşlarda önemli yapıtlar ortaya koymuş kişiler vardır. Ama yıllarla kıyaslandığında nadirdir. Bizim ülke için, bu tarz kişilerin, herhalde, aynı çağda, aynı anda, aynı yerde bir araya gelmiş olduğunu düşünemeyiz. Bu nedenle o dönemdeki siyasal mücadeleler ve söylemler son derece romantiktir.
Yılmaz Güney adı da bu romantizmden besleniyor ve o romantik dönemde yaşayanların bu romantik etkileri ve nostaljileri hakim durumda görünüyor. Bana kalırsa, çirkin kral çıplak demek için yeteri kadar sebepler var görünmektedir. Hiç değilse onu bu kadar göklere çıkartarak ülküler uğruna bireylere karşı suç işlemeyi meşru hale getirmemek gerekir. Ülkü adına bireylere karşı suç işleyeceksek, ülkünün ne önemi ve anlamı kalır ki?