Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '18

 
Kategori
Sinema
 

Climax: Travmatik Kaos

Climax: Travmatik Kaos
 

Sinemada sınırları zorlayarak tarzını şekillendiren Arjantinli yönetmen Gaspar Noe, yeni filmi Climax ile birlikte yine kendinde oldukça söz ettirdi. Gerçek bir hikâyeden yola çıkarak ele alınan Climax oldukça sarsıcı, çılgın ve eşsiz bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Zengin görselliği, şahane müzikleri, kaliteli oyunculuğuyla göz kamaştıran Climax, hafızada demlendikçe sevilecek türden bir film olacağına benziyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Sofia Boutella, Romain Guillermic, Souheila Yacoub, Kiddy Smile, Giselle Palmer gibi isimler yer alıyor.

1996 yılındayız. Her şey elleri ve kolları kanlı, karda ağlayarak yürüyen bir kadının feryadıyla başlıyor. Başlangıçta gösterilen bu kadın aslında yaşanan bir olayın en önemli tanıklarından birisidir. Finalde gösterilmesi gereken yazıların teker teker beyazperdede aktığını görmek izleyicilerinin kafasında soru işareti yaratıyor. Bu görüntünün ardından 20 dansçıyla birlikte gerçekleştirilen röportaj karşımıza çıkıyor. Her biri birbirinden yetenekli, kişilik özellikleri farklı 20 genç dansçı kendilerine sorulan sorulara büyük bir rahatlıkla cevap veriyor. Korkularından, hayallerinden, amaçlarından bahsederek bizlere filmin gidişatı hakkında tüyo veriyorlar. Röportajın yayınlandığı televizyonunun yan tarafta gösterilen filmler ve kitaplar filmin referans kaynakları desek yalan olmaz. Benim dikkatimi Suspiria, Zulawski'nin Possession, Şizofren ve Harakiri filmleri çekti. Bu referans kaynakları filmin senaryosunu şekillendiren unsurlar arasında yer alıyor.

Görkemli dans sahnesi tüyleri diken diken ederek uzun süre hafızalarda yer edinecek niteliğe sahipti. Dansçılar Carrone'nin Supernature şarkısı eşliğinde büyük bir uyum içerisinde dans ederken hem izleyici hem de kendilerini farklı bir atmosfere taşıyor. Seçilen oyuncuların her biri dansı özümsemiş bir yapıya sahipti.

Prova sonrası yapılan kutlama grubun dinamiğini tamamen değiştirecek bir durumun habercisidir. Kendi aralarında ikişerli üçerli sohbetler gerçekleştiren dansçılar, sohbetlerinde farklı konular hakkında konuşarak filmin devamlılığını destekliyor. Noe, bu konuşmalar aracılığıyla kişiler arası ilişkilerin nasıl şekillendiğini vurguluyor. İslamafobi, Irkçılık, Homofobi, cinsiyetçilik gibi temalar bu sohbetler aracılığıyla toplumdaki yerini ifade ediyor.

Sıradan konuşmalar bir yere varmıyor elbette. Çünkü günlük hayattaki sıradan konuşulmaların izleyiciye pek bir katkı sağladığı söylenemez. Sadece vakit doldurmaya yönelik söylenen bu sözler filmin temposunu düşürme noktasına getiriyor. Cinsiyetçi ve ırkçı söylemler bastırılmış bir öfkenin ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Ön yargılardan beslenen bu söylemler ikiyüzlü bir kişilik profili çizmekten öteye gidemiyor.

Filmde kullanılan renkler birbiriyle oldukça uyum içerisindeydi. Özellikle yurt odalarında kullanılan duvar renkleri büyük bir titizlilikle seçilmiş gibiydi. Kırmızı renginin yoğunluğu cehennemi andıran nitelikteydi. Gaspar Noe, kırmızı rengini filmlerinde sıklıkla kullanılır. Bu kimi zaman tutkuyu ifade ederken kimi zaman da cehennemi temsil eder. Bu filmde kırmızı cehennemi temsil etmektedir. Çünkü yaşanılan olay cehennemi çağrıştıran bir özelliğe sahipti.

İçkilerine ilaç atıldığını fark eden dansçılar bir süre sonra kendilerini iyi hissetmemeye başlar. Ruh hallerindeki anlık değişim, bulundukları ortamın dengesini birdenbire değiştirir. Bilinçaltında sakladıkları düşünce ve davranışlar bu sayede açığa çıkmış oluyor haliyle. İçki içmediği halde içki içenler tarafından baskıya maruz bırakılan Omar ve Lou bu durumdan oldukça olumsuz şekilde etkileniyor. Bu tablo bizlere toplum baskının kişinin üzerindeki etkisini ifade ediyor.

Şiddet unsurunun ortaya çıkmasıyla birlikte işler daha da karanlık bir hal alıyor. Noe, böylece insanoğlunun en önemli parçasını ortaya seriyor: Saldırganlık ve Cinsellik. Uyuşturucunun etkisi altında olan dansçılar bilinçaltında sakladıkları saldırgan yönlerini açığa çıkarıyor. Vahşileşen, delirmeye yakın bu dansçılar, günlük hayattaki davranışlarından kopma noktasına geliyor

Yabancı maddenin insan bedeni ve bilincindeki etkisi bu film sayesinde daha da anlaşılır bir hal alıyor. Selva'nın (Sofia Boutella) bu durumundan çabucak etkilenmesi, etrafında olup bitenleri daha çabuk anlamasına yardımcı oluyor. Bütün bunların yanı sıra Emanuelle'nin (Claude-Emmanuelle Gajan-Maull) küçük oğlu Tito, filmin masumiyetini temsil ediyordu.

Dom ve Lou arasında yaşanan şiddetli atışma filmin gerilimini büyük bir şekilde ayağa kaldırıyor. İkisi arasında yaşananları büyük bir endişeyle izleyen izleyiciler, filmin gerilimli yapısını hissetmeye başlıyor yavaş yavaş. Cehennemin kapıları böylece açılmış oluyor. Kendinden geçip dans eden, saldırganlaşan, kendisi olmaktan çıkan dansçılar artık başka biri olmuştur. David (Romain Guillermic), grubun serserisi olarak karşımıza çıksa da aslında büyük bir hakarete maruz kalıyor siyahiler tarafından. Siyahi dansçıların kendisine yaptığı ırkçı söylemlerin, son dönemlerde Avrupa'da ortaya çıkan sağ görüşe bir tepki olduğunu söyleyebiliriz.

Filmimiz ikinci yarısında gerilimin doruklarını yaşatıyor desem yalan olmaz. Noe, ortamın gerilimini izleyiciye aktarmasını iyi biliyor gerçekten. Ortamda yaşanılan kaos her haliyle kendini hissettiriyor zaten. Filmin atmosferi bana Kubrick imzalı The Shining filmini hatırlattı. Bir anne ve çocuk, delilik, yoğun kar fırtınası bütün bu benzerliği tamamlıyor. Filmin gerilimi sürekli artarak devam edip finalinde esas doruğu bizlere yaşatıyor.

Karlarla kaplı dışarısı cenneti simgelerken içerisi cehennemi temsil etmektedir. Kamera açılarının sürekli ters planda ilerlemesinin sebebi yaşanılan her şeyin tersine döndüğünü işaret etmektedir. Lou'nun hamileliği ve akabinde hissettiği dışlanma Hz. Meryem'in hayatından bir iz taşıyormuş izlenimi uyandırıyor. Kuş bakışı kamera planı tanrısal bir bakış açısının yansımasıdır. Her şeyi görüyoruz ama hiçbir şeye müdahale edemiyoruz izlerken, tıpkı tanrının bize yaptığı gibi.

Filmde kullanılan müzikler ortama büyük bir uyum sağlamış. Öyle ki film bittikten sonra uzun süre filmin müzikleri kulaklara pelesenk oluyor. Dans ve müziğin bir arada uyum içerisinde sergilenmesi filmin estetik yönünü vurguluyor. Kaos ortamındaki bireylerin kişilik yapısını gözler önüne süren Noe, bizlere kötülüğün sınırlarını gösteriyor adeta.

Karakterin geçmişini bilmememiz, onların kendi hikayelerini yarım bırakıyor adeta. Bu karakterleri aslında tam olarak tanımıyoruz çünkü karakter gelişimi diye bir şey yok. Sadece bir olay ve gelişen durumlar var. Karakterin geçmişini izlemeyi isterdim açıkçası. Çünkü bu karakterlerle daha iyi bağ kurmamı sağlıyor. Bu eksiklik kendini filmin yüzeyselliğini ifade ediyor. Bu insanları yeterince tanımadığımız için empati de kuramıyoruz haliyle.

Sarsıcı ve travmatik unsurlarla taçlandırılan Climax, kendi doruğunu bizzat yaşıyor ve yaşatıyor. Film bittikten sonra uzun süre gerçek hayata adapte olamamak sanırım filmin yan etkilerinden birisiydi. Noe bu sefer dersine iyi çalışmış bence. Climax bu sene izlediğim filmler arasında en iyilerden biriydi. Kan, gözyaşı, sperm ve kaosun buram buram hissedildiği Climax, yıllar geçtikçe kendi kalitesinden ödün vermeyecek eşsiz bir yapım.

 

 
Toplam blog
: 14
: 170
Kayıt tarihi
: 31.08.12
 
 

Okumayı, yazmayı, dinlemeyi, izlemeyi seven ve bunları sevdikleriyle paylaşmaktan büyük bir keyif..