Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '15

 
Kategori
Öykü
 

Çocuk gözler

Çocuk gözler
 

Ellerini kremleyip ince, naylon çoraplarının içinde gezdirdi. Kaçmamıştı, sağlamdı çoraplar. Beyaz bacaklarını yatağın üzerine uzatıp yavaşça giyindi onları. Dolaptan kolsuz, sırtını hafifçe açıkta bırakan siyah gece elbisesini seçti. Yatağın üzerine bu kez boylu boyunca elbiseyi uzattı. Tuvalet masasının önündeki pufa oturdu. Saçlarındaki bigudileri tek tek açtı. Önündeki minik sepete attı her birini…

Parmak uçlarıyla kırmızı rujunu birkaç ufak dokunuşla dudaklarına sürüp yine dudaklarıyla boyayı iyice yedirdi. Çabuk kızaran yanaklarının allığa ihtiyacı görünmüyordu. Çoktandır bu yüzden kullanmadığı allığı bir kenara ayırdı, Türkan’a veririm diye düşünerek. İri yeşil gözlerine göz kalemini çekti. Rimelinin siyahında kalınlaştırırken ince kirpiklerini gözlerini aynadaki gözlerine dikti.

Yıldızlar yanıp söndü derinlerde, dibi yeşil bir suyun içinde kaybolup gitti gözlerinin içine öyle dalıverince. Kadın gibi bakmayı beceremiyordu bir türlü. Çocuktu hala bakışları.

Bir şiir geldi aklına;

’Bir köpeği vardı adı Doç’tu
Aşksız geceler gibi karaydı
Göğsü yürek biçiminde aktı
Zincir sesleri geliyordu ötelerden
Karanlık uluyordu korkunçtu
Ve gözleri bal damlası kadar tatlı
Forsa gözleri gibi uzaktı…….’’

Bu şiiri bu öyküde bırakmaya hiç niyeti yoktu. Bıraktığı şeyleri bir daha anımsatmayı sevmezdi kendine. Şiiri yüreğine koyup arkasındaki yatakta duran yumuşak kumaşlı siyah elbiseyi kayarcasına geçirdi vücuduna.

Elbiseyi üstünde görünce aynada, onun sözleri düştü bu kez aklına…

‘’ Keşke bu elbise üzerindeyken birlikte olsaydım seninle, sahip olsaydım tüm beyazlıklarına…’’

Acıyla karışık bir korkuyla yutkundu. Çocuk gözlerine sığındı yine. Bu elbiseyi giymek istiyordu. Giyip bir öyküde öylece asılı bırakmak, bir an da, bu gecede…

Elbise o gece üzerindeyken; ona sert dokunan ellerin bıraktığı o sızıyı yeniden tüm vücuduna yaysa da aldırmadı.

‘’Daha çok gençsin.’’ demesini istiyordu o sesin. ‘’ Bana göre çok gençsin, çocuk gibi bakıyor gözlerin, daha kadın bile değilsin, kıyamam sana dokunmaya.’’ Bunları duymak istemişti hep o sesten.

Karar verdi, bu gece bu elbiseyle birlikte çocuk gözlerini de bırakacaktı.

Kadın gibi bakan gözleri korkusuzca taşımak istiyordu artık. Sonsuzlukta akan yeşil dipli bir su misali o cesur  bakışları yerleştirmek istiyordu gözlerine…

Gereksiz kibarlıklarını, fazladan gülümseyişlerini, uyumlu tavırlarını, yaydığı sonsuz güven duygusunu, - bu duyguyla insanlarda oluşturduğu rahatlığın özensiz davranışlara dönüşmesine katlanamıyordu-  hepsini bu gece burada bırakmak istiyordu.

Çekmecedeki makası aldı eline. Aynanın önüne geçti. Geniş omuzlarını açıkta bırakan, vücudunun beyazlığıyla kontrast oluşturan ona çok yakışan elbisesinin eteğinde bir makas darbesiyle derin bir kesik oluşturdu. Kalbindeki yaralarından biri düştü sanki…

‘’Akıllı olursan her şey senin olabilir. Bu bir rekabet, herkes avcunu yalayacak sen benim olacaksın.’’ bedenini metalaştıran bu sözler çınlarken kulaklarında kesmeye devam ettiği kumaş parçaları gibi dağıldı dört bir yana sözcükler…

Akılsız ama onurlu davranmıştı. Onu bütün olarak görmeyen herkesi çıkarmıştı hayatından. Hepsi kaybetmişti. Siyah elbisenin düşen son parçalarıyla birlikte yıldızlarda düştü gözlerinden geceye, çocuk bakışları aktı ardından.

Onun yüzü belirdi ansızın. Yumuşak, aşkla dokunan elleri…

Konuşmaya bile gerek duymuyorlardı. Kelimelere ihtiyaçları yoktu. Kaçmasına aldırış etmeden çoraplarıyla uzandı yatağa. Bir hayale sarılıp uyumak istedi.

Ensesinde onun nefesini hissediyordu.

‘’Korkma!’’ diyordu , ‘’ Bırak seni korkutan ne varsa, tüm geçmişi bırak, kimse zarar veremez artık sana…’’

Mavi bir ummanda kayboldu birden bire. İşte o an; korkusuzca kadın olmanın huzurunu yaşadı ilk kez.

- Kadınlığını korkarak yaşayan tüm kadınlara- 

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..