Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '07

 
Kategori
Aile
 

Çocuklar

Çocuklar
 

Çocuğu ya da çocukları olanlar için rutinden farklı bir gündü bugün; yarı yıl tatiline girdiler, bir de karne aldılar. Evlerde bir tatlı heyecan, koşuşturmaca, "karne saatinde okula gelmemi ister misin?" ler, "haydi bakalım rastgele"ler, "sana güveniyorum" ya da "boşver, ikinci dönemde daha çok çalışır düzeltirsin"ler... Tabi istisnalar da vardır, hafif ya da orta şiddette sert yaklaşımlar; "bak hepsi 5 değil mi, hadi bakalım" :) Her çocuk gibi bizim oğlumuz da aldı bugün 7. sınıfın yarı yıl karnesini, daha doğrusu onun karnesini ben aldım, çünkü bu sabah sesi kısılmış olarak uyandı, boğazı fena halde kızarmıştı, doktor teşhisi koydu; larenjit. Olsun, napalım, yeter ki o iyileşsin, karne alınır nasıl olsa, kaçmıyor ya. Dün dershanenin yarı yıl partisi vardı, gitti gönlünce eğlendi, bol bol dans etmişler, eh pek yaramadı sağlığına galiba ama olsun, çok keyiifliydi dün gece. Gittik aldık karnesini de; daha ne olsun, takdire değer görülmüş :) Ne mutlu bize.

Ben burada çocuklarla ilgili karışık duygularımı yazmak istiyorum bu akşam, içimden geldiğince. Her anne baba çocuklarını ayrı bir yere koyar ya diğerlerinden, işte o duygu. Onlar gülünce gülüyoruz, içimizde kelebekler uçuşuyor; biraz tatları kaçsa, hüzün giriyor içeriye, tekrar gülene kadar devam ediyor o garip hüzün, hiç ağlamasınlar hiç üzülmesinler istiyoruz. Oysa hepsini bilmeliler, dünyanın toz pembe olmadığını, olmayacağını, başlarına her an her şeyin gelebileceğini, önemli olanın "savaşabilmek" olduğunu, mücadelenin her zaman gerekli olduğunu çok geç olmadan öğrenmeliler. Ortasını bulmak hiç de kolay değil. Bazen ben bir de bakıyorum ki denge diye bir şey kalmamış, bir an öyle bir an böyle davranırken buluyorum kendimi;, aman şımartmayayım, of çok mu yüz verdim yine, ya da, çok mu katı davrandım, onu üzdüm mü? Benzer anları sizler de yaşar mısınız?

13 yaşında bir çocuk... Ergenlik diye bildiğimiz, büyüme çağı olarak daha anlaşılır hale getirebileceğimiz dönem. Hani bizlerin de bir zamanlar yaşadığı, zor yıllar :) Her şey ama her şey sorgulanır, ya da her şeyden çabucak sıkılır bunalır; arkadaşlar çok önemlidir, onlar ne istese yapılır, çok ders çalışmak inekliktir; neyse uzatmayalım, bunların hepsini yaşıyoruz görüyoruz oğlumuzda. Ben onun büyüdüğünü fark ettikçe, heyecanlanıyorum; sık sık minicik halleri geliyor gözümün önüne, ilk adımları, ilk kelimeleri, daha da geriye giderek ilk gülücüğü, ağzını mıh gibi kapatarak yemek yemeye direnmeleri, benim de masaların altlarında babasının inanmaz bakışlarına rağmen, elimde kaşıkla o yemeği yedirme çabalarım :) Şimdi gülüyorum tabi, oğlum büyüdü, büyüyor, daha da büyüyecek; diyeceğim o ki, ben mümkün olduğu kadar uzun onun yanında olabilmek istiyorum, mümkün olduğu kadar uzun dertlerine çare bulabilmek, uzun uzun onunla sinemalara gitmek, mısırlar patlatmak, omletler yapmak, gitarından çıkardığı tatlı sesleri defalarca dinleyebilmek, onunla uzun uzun yıllar gülmek ağlamak istiyorum, elbette ki her anne baba gibi :)

Çocuklarımızı seviyoruz, burası kesin; önemli olan, onları anladığımızı, dinlediğimizi, yalnız olmadıklarını, zor anlarla başa çıkmanın zor ama olanaksız olmadığını, onlara her daim hissettirebilmek, diye düşünüyorum...

 
Toplam blog
: 9
: 1144
Kayıt tarihi
: 11.12.06
 
 

İzmir'li, Mert'in annesi, güzel bir ailesi olan, seven, sevilen, arada bir şeyler yazan ama aslın..