- Kategori
- Güncel
Çok Yorgunum Kaptan
Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı kubbeli mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın
Çok yorgunum Beni bekleme kaptan …(N.H.RAN)
Cem Karaca gibi kabullenilmiş bir yorgunluk mu yoksa Şebnem Ferah gibi isyan edilen bir yorgunluk mu yaşamak lazım bilemiyorum. Ancak değişmeyen tek şey yorgunluk. Kabul etsen de isyan etsen de duygu bu.
Beni yoranlara mı kızayım, kendimi telef edene kadar yorulmama izin verdiğime mi kızayım, bilemedim. Lakin hem yorgun hem kızgın. Kızgınlığım çaresizliğime, yorgunluğum feda edilmişliklere. Feda olmayınca sefa da olmuyor kimi zaman. Ya vefa …
Vefa olsa belki kızgınlık olmayacak.
Sorunların çözümlenmesi karşısında yaşanan acizlik sadece tembellik ile kabulleniş mi? Elinde ki rakı bardağında mı bulmak çareyi ya da efkar ile çektiğin sigara dumanının aldığı şekilleri seyredip iki elinin arasındaki eğilmiş başını masaya düşene kadar beklemek mi? Var mı ki çaresizliğin çaresi?
Olmasaydı nasıl çıkacaktık bir önceki çaresizlikten?
Çınarlı, kubbeli o limana beni bırakamazsın kaptan. Daha zamanı değil. Sadece yorgunum ama çok yorgun. Şimdi yazayım iki satır yazı ve akıtayım içimdeki irini, kalkıp masanın başından doğrulayım ayaklarımın üzerinde dimdik… işte o zaman kaptan bir sonraki çaresizliğe kadar demir alacağım senin limanından. Tekrar kendi limanıma yelken açtığımda mavi gökyüzünün altında masmavi suların sonsuz derinliğinde kaybolacağım; mutlu, vefalı ve sefa ile …
24/10/2017 Pendik/Velibaba