- Kategori
- Anne-Babalar
Dadaş..

Babam ve annem. Fedakarlık abideleri..
Asıl Adı “Dadaş” değil, Şahbender’di…
Şahbender ..
Kürt’çe mi, Fars’ça mı olduğunu hala anlayamadığım çok nadir rastlanan bir isim.
Fakat Bağcılar Mahallesi’nden, Zafertepe Mahallesine kadar tüm Seyranbağları sakinleri onu “Dadaş” olarak bilirdi..
1960 yılında, tam da 60 İhtilali’nin olduğu gün trenle; varlıklı sayılabilecek bir ana-babayı, çok daha rahat yaşayabileceği bir ortamı terk ederek, beni, ablamı ve anamı alarak Kars’tan Ankara’ya göç ediyor. Kayseri’de yakalanmış bindiğimiz Tren ihtilal saatlerine ve iki gün Kayseri’de rötar yapmış.
O zamanlar ben üç, ablam altı yaşında.. Seyranbağları’nda, bizden çok önce Kars’tan Ankara’ya göç eden Kurban enişte ve Hacer teyzem’in öncü olmasıyla Hayriye Teyzenin kiracısı olmuşuz. İki göz gecekondu..
İlk zamanlar, Ankara/Bahçelievler’de bir Site’nin bahçesinin bakımı ile ilgili bir iş buluyor .
“Ne iş yapıyorsun?” diyenlere, göğsünü kabartarak “Bahçıvan’ım” dediğini anlatırlardı.. Birkaç yıl sonra, tüm ailemizin ömür boyu geçimini sağlayacak çaycılık (kahvehane garsonluğu) mesleğini seçiyor ve ömrünün sonuna kadar devam ediyor “Babamın Çaycılığı”..
Seyranbağları’nın “Çaycı Dadaş’ı” çayının tadı, demi ile isim yaparak aranan bir kahvehane garsonu oluyor ve ömrünün sonuna kadar evin nafakasını çaycılıktan sağlıyor.. Zafertepe’de Sivas’lı Dursun’un kahvesinde çalışıyor uzun süre. Çok istediği halde hiçbir zaman bir Kahvehanesi olmuyor. Olamıyor.
Bazen benim de “askıcı” olarak yanında çalıştığım günlerdi o günler.. 60’lı yıllar bitmiş, İki kardeş olarak geldiğimiz Ankara’da beş kardeş olmuştuk. İki kardeşim İlk okula devam ederken, ablam ilk okuldan sonra okula gitmemiş, ben Orta Okul’a başlamıştım. Gazi Osman Paşa Orta Okulu.. En küçüğümüz daha okula gidecek yaşta değildi. Güzel , çok güzel günlerdi..
İçerdi babam..
İçerdi, ama öyle zil zurna, sokaklarda düşüp kalacak kadar değil. İki-üç birayla idare eder, Anamın yakınmalarına karşı; “Ne oldu ki?. Alt tarafı iki bire” derdi. Bira’ya hep “bire” demiştir babam.. Gece geç saatlerde eve geldiğinde, annemin “Gene içmiş” diye söylenmesinden içtiğini anlardık..
Bir gün kucağında bir kedi ile geldi gece yarısı. Sarı beyaz renklerde, cin gibi bir kedi. Hava çok soğuk, kıyamamış, almış getirmiş..
“Artık bu da bizimle yaşayacak” dedi.
Gariptir, genelde her konuda babama muhalif olan annem ses çıkarmadı ve ailemizin bir ferdi daha oldu. “Hüsamettin”..
En çok ben sevdim Hüsamettin'i, o da beni… Evlendiğim güne kadar ailenin bir ferdi olarak bizimle yaşadı..
Babam ölünceye kadar anlayamadığını söyledi, bende hala anlayabilmiş değilim.. Ben evlendim evden çıktım, Hüsamettin de evden çıktı. Bizi terk etmesine en çok ben ve babam üzülmüştük.. Babam arada bir “Hüsamettin ne oldu ki?, keşke seni evlendirdiğimizde evini ayırmasaydık, sen çıktın o da çıktı” diye hüzünlenirdi.
Bir gün mahalledeki Eskişehir’li “Deli Abidin’e” cebindeki bütün parasını verdiğini duyduk babamın. Acımış ve vermiş. Annemin bağırtıları karşısında “Ne yapayım, açmış, abisi Kör Mustafa’da bakmıyormuş!” diye savunma yapmıştı mahsun mahsun..
Yine bir gece yarısı işten gelirken, Ruhi’yi kurtarmış dövülmekten. Ruhi benim, babası da babamın arkadaşı. 70’lerin ortaları, ortalık kan gölü, sağcı solcuya, solcu sağcıya düşman edilmiş. Ruhi Ülkücü.. Bağlar Caddesi Üzerinde bulunan Huzur Evinin arka sokağındaki Halk Evi’nin Solcuları kıstırmışlar, babam da oradan geçiyor, tatlı dil güler yüzle kurtarıyor Ruhi’yi. O zamanlar mahallenin hızlı solcuları, “Dadaş’ın” da solcu olduğunu ve benim babam olduğunu biliyorlar. Babam senelerce anlattı bu olayı, “Bunlarınki Solculuk mu şimdi?, ne istediler ki garibandan, iyi ki de o saatte oradan geçiyordum”..
Böyle de dünya iyisi, kimsenin tavuğuna kışt demeyen, herkese iyilik peşinde koşan, zararsız, gariban birisiydi.. Çok önemli bir özelliği daha vardı, süper Meddah’tı. Anlattığı ve genelde kendi yaşadığı komik anıları yüzünden evimize onu dinlemek için gelen zoraki misafirlerimiz vardı. Çoğu kez dinleyen komşular gülmekten oturdukları somyayı ıslatırlar ve onlar gittikten sonra annem bağırmaya başlardı.
Babamın anıları ve yaşadıkları, yıllar geçtiği halde hala Seyranbağları’nda anlatılır..
Eğrisi büğrüsü olmayan düm düz, dürüst bir adamdı.. Adam gibi adamdı..
Bazen çok arıyorum desem yalan olmaz.
Işıklar içinde uyusun..
Cevdet Yıldıztekin.