Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

20 Şubat '19

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Dağlardan Daraldım

İçinde bulunduğumuz Şubat ayının ilk haftasıydı. Zihnen, bedenen dinlenmek adına ortanca oğlumla bölgemizdeki bir termal tesise gittik. Üç gün orta halli bir  otelde kaldık. Arabalar otelin otoparkına sığmamış, dışarıya park edilmiş. En çok İstanbul plakalı olmak üzere Kocaeli, Bolu, Ankara plakalı otomobiller vardı. Otelin çevresinde gezinirken bir alış veriş merkezinin önünde durduk. Her türlü eğlence mekanının bulunduğu yerde sinemaların girişi kalabalıktı. Self servis yemek yenilen, kahve içilen yerlerin önünde kuyruk vardı. Şık giyimli hanımlar, beyler tezgah arkasındaki garsona verdikleri siparişi beklerken hazır ol da gibiydiler. Tepsiyi alan bir masa bulup dilediğince oturuyor. Giysi satıcıları sezon sonu indirimi yapmışlar. Fiyatlar mâkuldu. Kasada sıra vardı. Bunları memlekette kriz olmadığını anlatmak için yazmadım. Çevremizde gördüklerimize göre kriz zaten yok. Millet geziyor, milletin çoğunluğunda para var. Parası olan da keyiflice bir güzel harcıyor. Fakirler kimler, ortalıkta görünmüyorlar. Fakat elitler de değil mağazaları dolduranlar, orta halliler yığınla alış veriş yapıyordu. 
Ben hiç bir şey almadım. Çaput deryasında gezinmekle kaldım.
 
Dönüşte Konya'ya uğradık. Küçük oğlum orada yaşıyor, ziyaretinde bulunduk. Kelebekler vadisine götürdü oğlum. Büyükçe bir cam fanus içerisine girmeye 50 lira verdik. Bizden başka gezenler de vardı. İnsanoğlu duyduğunu görmeye çok meraklı. Güvenlik görevlileri iki kişinin geçebileceği beton yolda resmi kıyafetleriyle ziyaretçilere eşlik ediyordu. Sanki birileri kelebekleri koynuna koyup götürecekler gibi, gözleri her daim insanların üzerindeydi. Bakışları rahatsızlık vericiydi. Toplamda on kelebek görmedik, bir tanesini bile elimize almadık. Zarif bedenlerine dokunmaya kıyamadık. 
Biz de buranın reklamını duymuş gelmiştik, görmek için gelinmiş gibi oldu. Tat alamadım. İnsan yapımı mağara önünde fotoğraf çekilmekle kaldım. Meraklısı gitsin görsün. Nem ortamında başka ülkeden getirilme değişik bitkiler ve bir kaç farklı kelebekler. Fakat iyi kazanıyor olmalı, buraya bakan belediyeler.
 
Konya'dan ayrılırken Kadınhanı yol güzergahından geldik. Geçmişte bu bölgedeki hanı bir kadın mı işletiyordu, yoksa buradaki hanlarda kadınlar mı kalıyordu, bilemiyorum. Kadınhanı Konya'nın güzel bir ilçesi onu biliyorum. otomobil camından seyirle Kadınhanı'nı geçtik. Akşehir kavşağından Gelendost ilçesi mevkine döndük. Bunca yıllık ömrümde defalarca bölgeyi gezmiş olmama rağmen bu yoldan haberdar olmayışım beni hayli şaşırttı. Oğlum bu yolun kestirim olduğunu söyledi. Direksiyonda o vardı ve ben oğluma her konuda güveniyordum.
 
Yol tek yönlüydü ve etrafımız dağlarla çevriliydi. Ara ara yağmur çiseliyordu. Sileceklerin arasından çevreyi seyre koyuldum. İnanılmaz bir görüntü vardı. Dağlar, dağlar, dağlar... Sağımızda, solumuzda, karşımızda kocaman dağlar. Hiç bir yerde tepecik yok, tırmanılacak bir geçit yok. Aman Yarabbi! Sıra sıra değil, iç içe. Kucak kucağa, ihtişamlı dağlar...
El değmemiş, ayak basmamış, madencilerce istila edilmemiş, hoyratça kayaları parçalanmamış heybetli dağlar. Bazısı ağaçla örtülü, bazısı çıplak, bazısı başı dumanlı, gizemli ulu dağlar...
 
Buralardan daha önce geçenler var mıdır, bilemiyorum. Ancak bizim o yolda seyir halinde bulunduğumuz sürede bir tek canlıya rastlamadık. Ne uçan bir kuş, ne kaçan bir tavşan. Ne de gelip geçen bir araçta bulunan insan varlığı, yoktu, kimseler yoktu... 
 
Bir ara korktum doğrusu, biri bir yerden çıkarda yolumuzu keserse, canımıza kasdedip yok ederse diye, korkumu belli etmemeye çalışsam da oğlum hissetti ve: "Anne korkuyor musun? "diye sordu. Ben de ona "Sen yanımdayken korkar mıyım hiç, Allah'a emanetiz. Senin canın benim canım, merak etme beni iyiyim." dedim.
 
Dağ tırmanıcıları buraları biliyor mu acaba? 
Ya ekrandan maceralarını izlediğim zayıf bir adam var, zor da kaldı mı idrarını bile içiyor. O buraları biliyor mudur? Buralarda gezinmeye cesareti var mıdır?
Anadan üryan helikopterden dağa bayıra bırakılan ademoğlu çıkıp gelse buralarda kaç gün kalabilir? Eminim birbiri içine geçmiş bu çoklu dağlar arasında kaybolabilir. 
 
Akdeniz bölgesinin dağlarla kaplı olduğunu bilirdim. Bizim yörenin dağların arasında çanak gibi durduğunu da helikopter içinden fotoğraflarını çekerek bizzat tanıklık etmişliğim olmuştu. Fakat bu kadar çok dağı, bu kadar birbiri içinde ve ucu bucağı görünmez halde yayılmış olarak ilk kez görüyordum. Bu kalabalık dağlara gelip konaklamaya kimse gönüllü olamaz. Bu dağların arasında tilki bile dolaşamaz. Tepeleri karlı, etekleri kasvetli, görüntüleri ürkütücü, ıssız, sessiz. Ne kadar korkutucu söz varsa, o kadar azdır yüreğime saldığı endişe ve korkunun ifade edilmesi. Birileri bu dağların birine çıkmış mıdır, birileri bu dağlarda kalıp donmuş mudur, o kadar yürekli insanlar var mıdır? Yok, Eğirdir'deki komandolar bile bu dağlarda dolanırken haşmetinden dağlanırlar. Mümkün değil bu dağlarda dolaşılmaz, hele geceleyin bu yollardan tek başına asla geçilmez. O kadar ıssız ve ürperti veren sessiz bir yol...
 
Aklımdan geçen sorulara cevap arayarak evhamdan arınmaya ve müzik dinleyerek vakit geçirmeye çalışıyorum. Lakin ben dışarıya baktıkça dağlar üzerime geliyor gibiler. Dikkatlice göz değdirsem, yüreğimden yakalayacaklar gibiler. Canavara benzetiyorum bazısını, kendimce şekillendiriyorum dev taşları...Sürtenecekmişiz gibi dibinden geçtiklerimiz oluyor, beni içlerine çekecekler hissine kapılıp istem dışı başımı geriye atıyorum. Oğlum direksiyonda endişeleniyor. "İyi misin annem?" diye soruyor. Ben: "Oğlum niçin bu yola saptık ki, çevrede in yok, cin yok. Araba bozulsa, benzin bitse ne yaparız? Havada kararıyor." diyorum. Oğlum cesur yürek, bana moral veriyor. "Meraklanma canım annem benzinimiz yeterinden fazla. Sen değil miydin Allah'a emanetiz diyen. Emanet olduğundan endişen mi var?" 
 
Bu soruyla ürperdim. Haklıydı oğlum. Haşa Allah'a emanet edilenden endişe duyulur mu? 
Ben dağlardan o derece korkmuş, tırsmıştım ki, ne dediğimi bilmez olmuştum. Can derdine mi düşmüştüm. Bunca yaşanmışlıklardan sonra hâlâ dünyada kalma arzum mu kamçılanmıştı. Ama böyle ıssız yerlerde kimsenin bulamayacağı bir şekilde ölmek istemezdim. Korkuma yenik düşmemek için, gözlerimi sıkıca kapatıyorum. Etrafıma bakmamaya gayret ediyorum. Aman Allah'ım ben ne yapıyorum? Direksiyon başındaki oğluma benim güzel cümleler etmem gerekirken, onu endişelendirmeye çalışıyordum. Ne yazık ki gerçekten çok korkuyordum.
 
Bu dağlar ızbandut gibiydi. Bu dağların çokluğu ve büyüklüğü, birbirine sarılmış yol vermez halleri aklı başından alacak kadar dehşete düşürücüydü. Düşünün hava kararmaya başlamış, etrafınız hep dağ ve o bölgede sizden başka kimseler yok. Ulu dağların arasında tek sıra eski bir yoldan geçiyorsunuz, siz ne yaparsınız? 
"Bu dağlar hareketsiz, soğuk taş yığınları, nesinden korktun?" diyenler gelsin görsünler. Ağzını açmış devler gibi, üzerime üzerime geliyor gibiydiler. Sanki arabayı avuçlayıp, tepelerinden aşırıverecekler hissi uyandırıyorlardı.
 
Bu dağlardan çok daraldım, çok korktum ben. Bir daha o yolu kullanmam da, kullandırmam da; üste para verseler, o yoldan özel arabayla bir daha geçmem. Suları soğuk deseler, gidip içmem. Ama bir gerçek var ki, Rabbim muhteşem güzellikler yaratmış. O dağların bile korkmadan bakabilene müthiş güzellikleri ve mucizeleri var. Ve şüphesiz yaratılışlarında mutlak bir gaye var. 
Dünyanın direğidir derler dağlara; olmasalar, hakikaten dünya üzerinde var olmazdık gibiler...
 
Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com
 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..