Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '09

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Daha nice sel felaketlerine

Geçtiğimiz günlerde İstanbul ve Trakya' da daha sonra da Doğu Karadeniz' de sel felaketleri yaşadık yaşıyoruz. Ama bana göre asıl sorun bu felaketlerin özellikle yaşayanlar için ne kadar acı olduğundan öte son acı olmayacağıdır. Problem buradadır. Yineliyorum hangi alanda olursa olsun başarının asıl sıradanlaşanı güzel, felaketin istisnası iyidir. Bunu tersine çevirdiğinizde -ki ülkemizde böyle- yani başarınız istisna, tarih yazdık, destan yazdık olunca, felaketleriniz ise rutinleşince asıl kalıcı sorun yaşanıyor. Her ülkede geçici olan bizde hayatın normali oluyor.

Sayın okurlar sel felaketinden sonraki haberleri dinledik hepimiz. İktidara göre muhalefet suçluydu. Muhalefete göre doğal olarak iktidar suçluydu. Halkımıza göre hepsi suçluydu. Olay sadece TIR garajı ruhsatı ile kapalı kasada personel taşımanın hukuki boyutuna kadar basitleşmişti neredeyse.

Bu durumda matematik olarak hepimiz masumduk. Çünkü bir ülkede, ülkenin kaderi üzerinde etkili olabilecek başka insan kaynağı varmıdır ? İktidar masum, muhalefet masum, toplum masum. Bu siyasiler bizim içimizden çıkmadı, zaten oy verende biz değiliz, bizim içimizden çıkmayan ve oy vermediğimiz siyasilerin orada ne işi var sorusunu ise artık canımız halkımızın cevaplaması gerekiyor.

Siyasi ve doğal coğrafyalar istisnalar dışında değişemezler. Bu nedenle her ülke değişemeyecek coğrafyası içerisinde doğal, tarih/kültür varlıklarını koruyarak, bu varlıkların izin verdiği oranda büyüyerek yaşamak zorundadır. Aksi halde insan nesli bir gün kesin olarak bitecek. Bu matematik ilişkinin sahip olduğumuz dini, ekonomik, siyasi vb her türlü bireysel görüşümüzle ilişkisi yoktur. 10 litrelik bir kovaya 11 litre su koyamazsınız. Bu kadar basittir.

Bu genel evrensel matematik ilişkinin içerisinde ülkemiz özeline gelirsek eğer, ilk olarak kabul etmeliyizki her şeye karşın Allah' ın lütfu bir ülkede yaşıyoruz. Ancak nicelik / nitelik orantımız tersine. Bu nedenle bu lütuf giderek artan bir hızla kaybediliyor. Bizim için gelişme fiziksel büyüme ile eş anlamlı. HAYIR, gelişme, fiziksel büyüme değil niteliksel değer artışıdır. Oysa ki biz arttıkça artışın niteliğininde düşük olması nedeni ile doğal yasaları hiçe sayarak kendimizce çözümler! üretiyoruz. Deliler gibi orman kesip otoyol yapıyoruz. Yol yapmak için orman keserken, o yola çakıl yetiştirmek için bu kez Kazdağlarında 250 yıllık çınar kesiyoruz. Ama bunu siyasiler yapmıyor. Benim canım halkım Bolu dağı Tüneline "......lunapark gibi.....".... burada araba kullanmayanı döverler......" diyorsa o zaman siyasilerin hiç biri suçlu değildir. Karadeniz otoyolunu yapıyorsak, 50 yıl ömrü olan baraj için Allianoi yok ediliyorsa, Hasankeyf' in geçici kurtuluşu birkaç yabancı kredi kuruluşunun elinde ise, derelerin suları dağlar oyulup, elektrik üretmek için yer altı tünellerine veriliyorsa ve tabi bunun için yine orman kesiliyorsa nasıl kendimizi masum, sayıları taş çatlasa binlerle ifade edilebilir siyasileri, üst düzey bürokratları vd suçlu kabul edebiliriz.

Ben 51 yaşındayım. Bence çok yaşlı sayılmam ve benim çocukluğumda İkitelli denen yer yoktu. Şimdi var ama sular altında. 1. boğaz köprüsü yapılırken 1970' li yıllarda çocuk aklımla karşıydım. İyi ki de çocukmuşum, sesim aileme çıkıyordu çünkü. Sadece 40 yıllık bir süreçte son yeşil alanlarıda kaybettirecek 3. köprü noktasına geldik. Peki İstanbul' da ne değişti. Hangi trafik rahatladı. Hangi altyapı sorunu çözüldü. Böylesine büyüyen ve böylesine eşitsiz büyüyen bir şehirde ve nihayette ülkede hangi sorun nasıl çözülebilir ? Bugün Pendik / Çatalca güzergahına bakın, tek kentin sınırları içerisindesiniz gerçekten ve aralıksız tek km boş arazi geçebilirmisiniz bir düşünün. Sonra çok uzaklara değil sadece Kütahya 30 km tabelasını gördüğünüzde çevrenize bakın.

Düşünün sayın okurlar düşünün, iktidarı ile muhalefeti ile bu ülkenin siyasilerinin söylemleri dışında tek bir Allah' ın kulu size farklı bir proje anlatırsa oy verecekmisiniz. Vermeyeceksiniz. Çünkü bu toplum ormanı değil, orman içinden geçen araba kullanma becerisi gerektiren virajlı yolu değil, ışıl ışıl tünelleri, otoyolları istiyor. (İşin matrağı orada bile kullanamıyor arabasını.) Bu toplum doğal şelaleyi değil, yanında mangal yapacağı su birikintisini istiyor. Bu toplum doğal yatağında akan dereleri değil, evinde "....milyonlarca kez dinlediği, bıkmadığı ne hissediyorsun ...." lafını duymak ve bununla eğlenmek! için televizyonuna elektrik istiyor. Bu toplum önce ülkesi sonra kendisi için kaliteli yepyeni farklı bir geleceği değil, ne kadar niteliksiz de olsa bugünü istiyor. İstediğini de alıyor. Alan razı, veren razı.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..