Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dalda erik ve kızılcık sopası yediniz mi hiç?

Dalda erik ve kızılcık sopası yediniz mi hiç?
 

Saat 12; yemek sırasının birinci sırasında olmayı yine başardım. Kızıyorum kendime çok zaman şöyle ağırbaşlı bir hanım olamadım gitti. Yemeği dağıtan kadın gülümsedi.

“Yine birinciliği kimseye bırakmadın”, dedi. Utandım vallahi. Halbuki bu sadece benim dakikliğim ve hep en önlerde olmak, ilk benim yemek almam, en güzel en manzaralı yeri seçmemle bağlantılı bir şey.


Alır tepsini geçersin. Ardından sökün eder herkes şöyle inceden süzersin herkesi. Gelen senin lokmayı her ağzına götürüşün de yutkunur sabırsızlıkla sıranın kendine gelmesini bekler. Sen tabağında ki son lokmanı yutarken sanki Boğaz da yemek yemeğe gelmiş edasında salına salına gelenleri görünce öğle yemeğinde verilen o Pamuk prensesin cadı üvey annesinin, pamuk prensesin ölmesi için verdiği elmanın tıpkısı elmayı, harttadanak ısırarak keyifle çıkarsın dışarı.


Sonbaharı yaşaması gereken tüm bahçeler yine yemyeşildir. Her evin duvarından sarkan o güzelim begonviller pembesi lilası portakal rengi ve gelin duvağı rengi ile bembeyaz boyalı bahçe duvarlarından sokağa doğru firarını izlersin yürüyüş yolu boyunca.

Daha adını bilmediğin renkli çiçeklerin sardunyaların mis kokulu hanım ellerinin çiçeğe durmuş limon ve mandalin ağaçlarının kokusunu içine çekerek ilerlersin son derece şık aşı boyalı evlerin bulunduğu sokaklardan.(Aşı boyalı ev lafı bana hep çok hoş gelmiştir, insanın içini ısıtan bir renk di miii, ve evlerin hiç biri aşı boyalı değildi beyazdı.)

Evlerin bahçelerinde meyve yüklü ağaçlar dikkatini çeker. Şaşılacak şey en alt dalları bile sımsıkı meyve doludur. Narlar, ballanmış siyah üzümler, sapsarı ayvalar elini uzatsan koparsan, utanır yapamazsın bunu. (evimin bahçesine komşu bahçeden bizim sınırlara giren bir nar ağacının en kocaman narını göz hakkı diye ben kopardım bak söylüyorum Melahat teyze demedi deme)

Hemen bir hikaye geldi aklıma. Birbirine komşu iki evin bahçeleri pek bir güzelmiş. Bu bahçelerden birinin sahibi tonton çocukları çok seven ve onların bahçesinde koşup oynamasından, ağaçlardaki dutları kirazları çocuklarla paylaşmaktan hoşlanan Şeker hanımla, aksi, sinirli meyve yüklü dalları olan ağaçlarının yere dökülen meyvelerini bile paylaşmaktan sakınan aksi, Sirke hanımmış.

Mevsim ilkbahardan yaza dönerken Şeker hanımın bahçesi yeşilin en güzelini çocuk seslerinin en güzelini, ağaçlar dallarında ki yaramazları meyveleri ile doyurur iken Sirke hanımın bahçesinden kış bir türlü gitmemiş. Rüzgar daha bir kuvvetli üfürürken ağaçların dallarından buzdan kılıçlar oluşmuş.

“Bu yıl kış yaman oldu diye düşünürken bahçesine yan bahçeden rengarenk bir top döşer Sirke hanımın. Söylenerek çıkar bahçeye şalına daha bir sıkı sarılarak. Alır topa tam yan bahçeye atacak iken görür ki onun bahçesine gelmeyen yaz komşu bahçede tüm güzelliği ile tüm çocuklarla yaşanmakta. Anlar hatasını. Çağırır çocukları, Kış hiddetlenir ama yapacak başka bir şeyi kalmamıştır alır yağmurunu, çamurunu, dolusunu, buzunu ve yaz gelir, yemyeşil örtüsü ballı meyveleri ile.

Kıssadan hisse; gördüğüm o güzelim bahçelerde nedense biraz kışı gördümben sonbaharı göremeden. Birkaç çocuk çağırasım geldi, yanımdan bir servis aracı geçti. Penceresi parmaklıklı, hızla uzaklaştı. Bizler okul yolunda salkım saçak giderdik bahçeleri tarumar ederek. Ah çocuklar ah…Siz hiç gizlice bir ağacın dalından kiraz ya da erik ve hatta ev sahibinin kızılcık sopasının tadını dalda hiç yediniz mi??? Yiyeceğiniz de yok zaten…

Sevgi ile güzel yazlara.

 
Toplam blog
: 292
: 1094
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Yazmaktan hoşlanan... Kelimeleri renklendiren bir sihirbazım ben.. Bodrum'da yaşamaktayım.. Sev..