Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '17

 
Kategori
Güncel
 

Dalda Fındık Kalmasın!

Dalda Fındık Kalmasın!
 

Yağmur hafif hafif çiseliyordu. Yağmurun çiselemesi oldukça eğimli arazide fındık toplayanlar için hem şans hem de şanssızlık demekti.

Çiseleyen yağmur, hava sıcaklığını aşağı çekmişti, dolayısıyla güneşin yakıcı ışığından korunmak için fındık bahçesinde dalların altına saklanmaktan başka çare bulamayan çalışanların biraz nefes alması demekti. Öte yandan ıslanan bedenler hastalığa davetiye demekti, ıslanan zemin lastik ayakkabıları balçığa dönüşen zemine yapıştırıyor, çimleri kayganlaştırıyor ve kırık çıkıkçılar doktorun yaygın olmadığı zamanlarda tıpkı, İstanbul’a yağan dolu fırtınasından sonra işleri açılan günümüz kaportacıları gibi işleri açıldıkça açılıyor, bayram ediyorlardı. Diğer yandan yağmur demek; sülüklerin harekete geçtiği zamanlar da tam bu havalar olurdu. Nedendir bilinmez, güneşli havalarda ortalarda görünmeyen sülükler de bayram ederdi. Bayram eden sülükler insanın sürpriz yumurta gibi elini dala attığı anda eline kaygan sümüksü ve soğuk bir jel kıvamında sıvıya temas ettiğinde alışkın olmayanlar irkilir,  alışkın olanlar ise irkilir ve elinde tuttuğu dalı bir anda bırakırdı. Çiseleyerek yağan havada bayram eden biri de su dağıtmaktan iflahı kuruyan henüz on üç yaşında bulunan işçilerin maskotu çakır gözlü Ahmet de biraz olsun dinlenmiş oluyordu. Dinlenmiş kelimesi kabul ediyorum biraz abartı oldu. Sadece kendi işine bakıyordu, yani yere dökülen fındıkları topluyordu. Yani gerçek işini yapıyordu.

Fındık toplayanlar genellikle genç yaştaki insanlar, çocuklar ve gerçekte vasıfsız insanlardan oluşurdu. Öyle ya herhangi bir meslekte uzmanlık seviyesinde becerisi olan köylüler ki, çoğu zaman inşaat sektöründe çalışırlar; duvarcı, kalıpçı, demirci, boyacı, fayansçı gibi mesleklerde uzmanlaşırlar bu zamanlarda işlerin yoğun olduğu inşaat sektöründe çalıştıklarından bir ailenin babası inşaat sektöründe gurbet denilebilecek uzak şehirlerde çalışırken, çocukları başka bir şehirde fındık bahçesinde ter dökerken, evin annesi kimseye bırakamayacağı nispeten fındık toplamaya dayanamayacak kadar küçük yaştaki çocukları ile evde koyun, kuzu, inek varsa tarla bağ bahçe işiyle uğraşırdı. Yani bir ailenin dört farklı bireyi dört farklı şehirde dört farklı işte çalışırdı da kendilerine bakabilir, karınlarını doyurabilir hale gelebilir, el-âleme el-etek açmak zorunda kalmazlardı. Öyle ya insan onuru için yaşamazsa ne için yaşar?  İş bulup da devlet dairesine yerleşip, yatacak yer arayanlar ve onun bunun adamı olarak asalak olarak yaşayan onca sülüğe rağmen fındık bahçesinde sülükler, bahçedekilere pek daha faydalıydılar. Bazen, şehirden sülük siparişi veren birisi gelir; kilosunu bilmem kaç liradan alacağını ilan eder de küçük çocuklar naylon çuvalları kaparak,  bahçelerin kenarlarındaki baldıranlıklara koşuştururlardı.

Fındık kümelerine ocak denir, bir ocak başlangıçta dört veya beş kökten oluşur ve zamanla kökten yeni ışkınlar çıkarak genişler, büyür ve sonra da birbirine girer. Fazlalık kimi zaman iyi olsa da genelde birçok Türk ailesinde görüldüğü gibi kargaşaya neden olur ve dallar birbirinin üzerine biner, birbirlerini engellemekle kalmaz, birbirlerinin üzerine biner ve birbirlerini yok ederler. Kalabalık olmak fındık ocaklarında istenen son şeydir desek yeridir. Fazla dallar kökünden sökülerek her yıl düzenli olarak başka yerlere yeni bahçeler yapmak için özellikle genç ve ışkın halinde olanlar kışın bitiminde sökülür ve başka bahçeleri bahçelemek için kullanılırken kart dallar yakacak olur. Bazen de sepet havası! Bahçeler sıralar halinde düzenli şekilde yapılırdı. Yoksa fındık ocakları birbirine girer, birinin diğerine gölge yapması normal bir bahçede olur şey değildir. Daha bahçeye ocaklar fidanken genellikle ayarlı urgan veya bir ölçüyle ocaklar düzenli ve aralarındaki mesafe standart bir şekilde ayarlanır, ayar halatı arazinin meyilli ya da düz olup olmamasına göre değişirdi. Gerçi fındık bahçesinin düz ovada olduğu nerede görülmüş veya Karadeniz’de arazi düz mü olurmuş?

Dalların arasından korunaklı bir daldaya (dalda bazı yerlerde; yağmurdan korunmak için üzerine yağmur yağmayan korunaklı yer anlamında kullanılır) gizlenmiş bahçe sahibi, genellikle çalışanların çalışmalarını süzüyor olurdu. Kimse alenen fındık yemeye cesaret edemez, işini yapardı. Bahçe sahibi normalde çalışanlarla muhatap olmaz, fındık işçilerinden sorumlu daybaşıya söyler, dayıbaşı da söz konusu kişiyi uyarır bazen de yevmuyesinden ceza olarak kesinti yapılırdı. Fındığın tazesinden fazla yemek hem akıl karı değildir. Yoksa insan cırcır olur. Seyyar tuvaletlerin yaygın olarak kullanıldığı bahçelerde tuvalet kâğıdı olarak geniş yapraklı otlar tercih edilir. Neyse görünmeyen yerler biraz yeşillense ne olur. Ta ki yaprak niyetine ısırgan otu avuçlanmasın.

Kadınlı erkekli genç kız ve genç erkeklerin birlikte fındık topladığı bahçeler haremlik selamlık diye ayrılmaz, herkes bir arada fındık toplar. Evlerini bırakıp, derme çatma evlerde, samanlıklarda, çadırlarda elektrik de su da yoktur. Gerek de yoktur! Lükstür, fındık toplayan kişilere bunlar. Yatacak yer bulanlar ise bir odada yan yana yer yatağında yattıklarından el, kol hatta beden sabah başka yatağa sarkmış olabilir. Fındık işçisinin tek isteği geldiği ve daha fazla yevmiye yapmak istediği bu diyar-ı gurbette çisenin sağanak yağmura dönmemesidir. O gün bahçeye çıkılmaz, dolayısıyla bahçeye çıkılmadığından yevmiye de çalışmaz ancak her zaman olduğu gibi, beden çalışmasa da mideler boş durmaz. Çalışmayan beden insanda sıkıntıdan daha da fazla yeme isteği uyandırır. İhtiyacı kadar ya da tükettiği kadar yiyen her insanın aksine üretmeyen bedenlerin şişmesinin belki de en büyük nedeni boşluğun, doldurulma isteğidir. Boşluk doldurulur!

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..