Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '21

 
Kategori
Deneme
 

DAVUT'UN YILDIZI

DAVUT’UN YILDIZI, ERİL-DİŞİL ENERJİ

Eski çağlardan beri insanoğlu, mana aleminde vücud bulan hakikati, madde ile anlamlandırmaya çalışmıştır. Soyut olanı, sembollere dökerek anlamlandırma yoluna gitmiştir. Semboller, ifade etmekte zorlanılan büyük hakikatleri ve ezoterik bilgileri yansıtmaktadır. Evren, sayısal ve geometrik bir sistem içinde uyumla akmaktadır. Semboller ise bu alemin gizli tarafları ile ilgili köprüyü kurmaktadır.

Sembol olarak pek çok kültürde kullanılan, yüzyıllardır sihirli ve değerli bulunan davut’un yıldızı aslında dualitenin de ifade bulmuş halidir. Yaşadığımız bu dünyada her şeyin zıddıyla var olması gerçeğini hatırlatan kadim bir semboldür… İslamiyet, bu sembole çok önemli değerler atfetmiştir. Hz. Süleyman’ın mühründeki semboldür. . . Rivayet odur ki, Cebrail aleyhisselam, Hz. Davut’a cennetten getirdiğine inanılan yüzüğü getirir. Ve Hz. Davut’a der ki şu soruları evlatlarına sor. Kim doğru cevapları verirse yüzük onundur. Tüm sorulara doğru cevabı veren Hz. Süleyman olur. Soruları cevaplandırırken gülümseyen Hz. Süleyman’a, Hz. Davut neden güldüğünü sorar. Hz. Süleyman cevapları bir karıncanın cevapları kendisine söylediğini ifade eder. Aslında ona gülümsediğini söyler. Soruların cevaplarını bildiği için yüzük Hz. Süleyman’a verilir. Ve denilir ki, bu yüzüğün hikmeti sayesinde Hz. Süleyman, hayvanlara, doğaya ve nesnelere söz geçirebilmektedir. Hz. Süleyman’ın doğaüstü güçlerini ve metafizik kuvvetini bu sembolden aldığına inanılmaktadır.

Altı köşeli davut yıldızı pek çok kültürde kullanılmaktadır. Hint kültüründe, güneş ile özdeşleştirilen Yantra olmuştur. Pagan tanrılarının sembolü olarak ve bereketi simgelemek için kullanılmıştır. Türk kültüründe, Yahudi kültüründe ve birçok yerde bu sembole rastlamak mümkündür. Yahudi mitlerinde şeytana karşı bir koruma gücü olarak görülmektedir. Eski çağlardan beri kullanılan bu sembol, antik çağlarda Yunanlılar, Babilliler ve Romalılar tarafından da kullanılmıştır.

Evrensel sistem içerisinde dualite ve zıtlıklar mevcuttur. Zıt kutuplar, kendine zıt olanı da içinde taşımaktadır. Zıt olan bir araya gelerek bütünü oluşturmaktadır. Zıtlıklar uyum içine geldiklerinde, orada artık dengeden bahsetmek mümkündür. (Yin ve yang, eril ve dişil enerji…)

Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’a göre, tarih başladığından beri, insanların ortak bir bilinç dışı olduğunu kabul etmektedir. Bu bilinç dışı da nesilden nesile aktarılmıştır. İnsanın ruhsal kalıtımla atalarından miras aldığı ve deneyim kazanmadan aldığı modellere arketip adını vermiştir. Bu arketiplerin ying ve yang ile birleşenleri Anima ve Animus’tur. Kadının içinde erkek benliği olan Animus vardır. Erkeğin içinde ise kadın benliği olan Anima vardır. Bu iki benlik birbiri ile ahenk içinde olmalıdır. Animus ve anima dengeye geldiğinde, enerjiler bir bütün olur ve enerjisel olarak birbirini tamamladıklarından bahsedilebilir. Davut’un yıldızı sembolü, Aşağı bakan ters üçgen-dişi, yukarı bakan üçgenin-eril bir araya gelmesinden oluşmuştur.

Jung’a göre hava ve ateş elementi erkek unsurunu sembolize etmektedir. Toprak ve su  elementi de dişi ve pasif unsuru içermektedir. Köken olarak, bu sınıflandırma kadim öğretilere dayanmaktadır. Davut’un yıldızı sembolünde yukarı bakan üçgen ateşi sembolize eder ve eril prensiple birleşir. Aşağı bakan üçgen ise su elementini simgeler ve dişil prensibin en geleneksel sembolüdür. Bu sembollerin cinsel karşılığı evrenseldir. Bu sembol evrenin simgesi, insan ruhunun bir yorumu, Tanrısal gücün görünür hale gelmesidir. Evren’in ve bütün yaratımın içindeki kutsal bilgi bu sembolün içindedir sanki…

İki zıt güç, eril-dişil enerji, ying-yang, etken olan yaratıcılık enerjisi ve edilgen olan doğurganlık enerjisi. Yaratılışın en büyük zıtlığı cinsiyetlerdir. Dişi ya da erkek olmak cinsiyeti saptayan genlerin sayısına bağlıdır ve azınlıkta kalan karşı genler, karşıt bir kişilik oluşturur ve genellikle bu durum bilinçdışı kalır. Bilinçdışı kalan karşıt cinsin, psişenin karşıt cinsiyeti olan arketiptir. Anima, erkeklerin kolektif bilinçaltındaki dişil yanı, animus ise kadınların kolektif bilinçaltındaki eril yanı temsil etmektedir. Anima, hassas, sezgisel, anlık davranan, ruh durumlarını, duygusal olarak tanımlanabilir. Hayat enerjisi ve toprak ile ilişkilendirilebilir. Anima, insanları aşka, yaratıcı etkinliğe ve sorumsuzluğa yöneltebilen cazibe olarak da yorumlanabilir. Animus ise mantıksal yanı ağır basan, realist, bilge ve tartışmacı yanı ağır basan ve düşünceleri üreten olarak tanımlanabilir. Anima ve animus bilinçli ve bilinçdışı akıl arasındaki ilişkidir.

Animusun cesareti ve atılganlığı, kadının ihtiyacı olduğunda kadını güçlendirir. Bu açıdan çok önemlidir. Dişil taraf yaratım sürecini yönetir. Eril taraf ise, bu yaratımı esere çevirir. Dişi taraf, duygusaldır, hayal eder ve kurguyu yapar, erkek taraf ise gerçekleştirir, maddeye çevirir. Eril enerji, bireyi harekete geçiren taraftır. İnsan içindeki bu iki enerjiyi dengeye getirme ve var etme ile ilgili çabayı gösterdiğinde enerjisel olarak akışa geçebilecektir. Erkek toplum içinde duygularını bastırarak, zayıf olmama yanılgısına düştü çoğu zaman. Dişil ve hisli tarafını baskılayarak onu reddetme eğilimi gösterdi. Kadın ise, erkeklerin hakim olduğu bu dünyada, erkek enerjilere meydan okuyarak, doğasındaki dişil enerjiye çoğu zaman ihanet etti. Erkek dünyasının güçlü ve ayakta duran kadınını yaratmak için, dişil enerjisini yerden yere vurdu.

Değişen dünya düzeninde, balans önemli bir sözcük…Eril-dişil dengesini koruyabilmek ve dengede yaşamak çok kolay olmayacaktır. Dişil enerji; sezgilerine, merhametine, yaratıcılığına, besleyiciliğine, doğurganlığına sırt çevirmeden eril enerjisi ile buluşmayı gerçekleştirdiğinde dengeye gelecektir. Eril enerji ise; eylem ve hareketi nüvesinde taşıdığını unutmadan, merhameti, sevgiyi, birleştiren yanını ve kucaklayan tarafını, dişil enerjisini hatırlayacak ve orada da akmayı ihmal etmemeye çalışarak dengeye gelecektir…

İçimizde var olan eril- dişil enerjiyi dengeye getirerek, içsel bir dengeye gelmek çok zor değil aslında. Ruhuna bedenine bakıp, onları fark ederek ve kendini sevmekle başlayacak olan bu denge yolculuğu. Kendi iç yolculuğuna çıkarak başlayacaktır. Kendini bir bütün olarak, tüm hatalarıyla, kusurlarıyla kabul etmek ve sevebilmek. Kendisiyle, özüyle buluşabilmek.

İçimizde ihmal ettiğimiz eril ve dişil enerjilerle barışma zamanı. Dişil ve eril enerjiyi selamlamak, onların bize hizmet etmek için orada beklediklerini bilmek ve reddetme enerjisinden vazgeçmek. İşte işin özü bu…İnsanın özüne dönmesi. Tıpkı Davut’un yıldızı sembolündeki gibi ayrı ayrı üçgenlerden oluşan eril ve dişil enerji sembollerinin birleşerek yıldıza dönüşebilmesi… Sevgili öğrencilerime…

 
Toplam blog
: 11
: 438
Kayıt tarihi
: 24.10.19
 
 

AKADEMİSYEN-İLETİŞİMCİ- SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRAS TAŞIYICISI- İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ-RETORİK-GÖR..